Bir festival düşünün; kimse şeker dağıtmıyor, kimse konfeti atmıyor ama yine de milyonlarca insan büyük bir coşkuyla sokaklara dökülüyor. Üstelik bu coşkunun içinde ağır yükler taşımak, uzun mesafeler yürümek ve bedeni ciddi şekilde zorlamak var. İlk bakışta kulağa biraz çılgınca gelse de Thaipusam tam olarak böyle bir deneyim. Güney Hindistan’dan Malezya’ya, Singapur’dan Sri Lanka’ya kadar uzanan bu festival, acıyla eğlenceyi, disiplinle coşkuyu aynı potada eritiyor. Ama işin sırrı şu: Burada yapılan şey daha çok insanın kendisiyle olan mücadelesi. Peki bu festivalin detayları neler? Ancak uyarmak gerekiyor, Thaipusam festivali bir hayli rahatsız edici olabilir!
Thaipusam festivali nedir?
İlk kez duyanlar için kulağa biraz ürkütücü gelse de Thaipusam, acıdan çok anlamla, bedensel sınırları zorlamaktan çok içsel bir yolculukla ilgilidir. Güney Hindistan’dan Güneydoğu Asya’ya uzanan bu kadim festival, binlerce yıldır insanların kendileriyle hesaplaştığı, adanmışlığı en uç noktada yaşadığı günlerden biri olarak kabul edilir. Sokakları dolduran kalabalıklar, ritmik davul sesleri, ilahiler ve ilk bakışta insanı şaşırtan ritüellerin arkasında ise oldukça derin bir felsefe vardır.
Thaipusam ne zaman ve neden bu kadar önemli?
Thaipusam, kış gündönümünden ve Makar Sankranti döneminden sonra gelen ilk dolunay gününe denk geliyor. Güney Hindistan’da bu dolunay, bolluk ve tatminle ilişkilendirilen özel bir zaman olarak kabul ediliyor. Yani sıradan bir dolunay değil; enerjisi yüksek, etkisi güçlü, insanların tam zamanı diyerek harekete geçtiği bir gökyüzü olayı.
Yüzyıllardır insanlar bu günü, hayatlarında bir şeyleri düzeltmek, içsel olarak seviye atlamak ve kendilerini biraz daha ileri taşımak için kullanıyor. Kimi için bu, bir niyet tutmak anlamına geliyor, kimi içinse yüzlerce kilometrelik bir yürüyüşe çıkmak. Thaipusam’ın özü, konfor alanından çıkmak. Çünkü bu kültürde rahatlık değil, dönüşüm kıymetli kabul ediliyor. İnsanlar bu dönemde yapılan çabanın, yılın geri kalanına yayılan güçlü bir etkisi olduğuna inanıyor.
Thaipusam’ın kalbinde Skanda, yani Murugan var. Kendisi savaşçı, güçlü ve oldukça karizmatik bir figür. Rivayete göre annesi Parvati, ona kutsal mızrağını tam da bu özel dolunay gününde veriyor. Skanda bu silahla adaletsizliğe karşı savaşıyor ve kısa sürede efsaneleşiyor. Öyle ki sadece Hindistan’da değil, çok daha geniş bir coğrafyada adı bilinir hale geliyor.
Ama hikâye burada klasik bir kahraman masalı gibi ilerlemiyor. Skanda zamanla şunu fark ediyor: Öfke, adalet kılığına girdiğinde insanı kolayca yoldan çıkarabiliyor. Kendisini doğru tarafta sandığı her yerde savaşıyor, ama bir noktada durup düşünüyor. Adalet dediğimiz şey gerçekten mutlak mı? Birine göre doğru olan, başkası için büyük bir haksızlık olabilir mi? Bu fark ediş, Skanda’nın en büyük zaferi oluyor. Silahlarını bir kenara bırakıyor, her şeyden vazgeçiyor ve Kumara Parvat olarak bilinen dağa çekiliyor.
Thaipusam’da zafer anlayışı neden bu kadar farklı?
Thaipusam’ı ilginç kılan en önemli şeylerden biri, zafer tanımı. Burada zafer, fethetmek, kazanmak ya da rakipleri alt etmek değil. Aksine, insanın kendisini eritmesi, egosunu biraz olsun yumuşatması ve içindeki ağırlıkları bırakması olarak görülüyor.
Bu yüzden Güney Hindistan’da Murugan’a duyulan saygı çok derin. İnsanlar onu, insan olmanın karmaşasını fark edebildiği için yüceltiyor. Thaipusam sırasında yapılan hac yürüyüşleri de bu bakış açısının bir uzantısı. Uzun yollar, yorgunluk ve zorluk, bilinçli olarak seçiliyor. Çünkü burada amaç, içsel bir temizlik yapmak. İlginçtir, insanlar bu dönemde verdikleri emeklerin çok daha hızlı karşılık bulduğunu söylüyor. Bunun nedeni belki de basit: İnsan kendini zorladığında, ne istediğini daha net görüyor.
Thaipusam denince akla hemen kavadi taşıyan, vücutlarına piercing yaptıran adanmışlar geliyor. Dışarıdan bakınca bu ritüeller insanın canını acıtmak için yapılmış gibi görünebilir. Oysa işin içinde çok daha derin bir anlam var. Buradaki acı, amaç değil, araç.
Asıl hedef, insanın kendisini tanımladığı her şeyi geçici olarak askıya alması. Beğeniler, korkular, öfkeler, tutkular… Tüm bunlar bir süreliğine arka plana çekiliyor. Kişi, hayatı olduğu gibi deneyimlemeye çalışıyor. İnanca göre bu noktada insan, lütfa ve farkındalığa daha açık hale geliyor.
Bu kültürde insanüstü varlıklar yok. Tanrı olarak görülen figürlerin tamamı bir zamanlar bu dünyada yürümüş, acı çekmiş ve zorlanmış insanlar. Onları ilham verici yapan şey, bu zorlukların içinden geçerek daha geniş bir bilince ulaşmış olmaları. Thaipusam da tam olarak bunu hatırlatıyor: İnsan olmak başlı başına güçlü bir şey.
Thaipusam nerede en çarpıcı şekilde yaşanıyor?
Eğer Thaipusam’ı yerinde görmek isterseniz, Batu Mağaraları ilk duraklardan biri olur. Kuala Lumpur’daki bu devasa alan, festival sırasında adeta başka bir gezegene dönüşür. Murugan heykelinin önünde başlayan yürüyüşler, yüzlerce basamak boyunca devam eder. Davullar susmaz, ilahiler yankılanır, kalabalık hiç dağılmaz.
Singapur’da Thaipusam daha düzenli ama bir o kadar yoğun yaşanır. Tapınaktan tapınağa uzanan yürüyüşler, sessiz bir odaklanma ve derin bir bağlılık hissi yaratır. Chennai’de ise atmosfer daha ağırbaşlıdır. Gösterişten çok maneviyat ön plandadır. Penang’da ise sokaklar günlerce dolup taşar; müzik, renk ve adanmışlık iç içe geçer.
Thaipusam festivali, eğlenceli görüntülerin arkasında oldukça ciddi sorular soran bir festival. İnsan ne için yaşıyor, neyi gerçekten önemsiyor ve nerede durması gerektiğini biliyor mu? Acıyı yücelten, anlamla dönüştürmeye çalışan kadim bir gelenek. Thaipusam’a tanık olanlar genellikle aynı şeyi söylüyor: Görünen kadar, hatta belki ondan daha fazla görünmeyen şey etkiliyor.