Tarih boyunca insanlar, yalnızca güç peşinde koşmakla kalmayıp, sınırları aşan zulümler ve korkunç eylemlerle hafızalara kazındılar. Bazıları sadece kötü bir lider olarak hatırlansa da bazıları ise psikopatik eğilimleriyle adeta tarihin karanlık sayfalarına geçti. Nazi Almanya’sından, eski kral ve kanlı konteslere kadar, bu isimler yalnızca kendi ülkelerinde değil, dünya tarihinin de en ürkütücü figürleri arasında yer aldı. Kimi milyonları açlıktan öldürdü, kimi ise işkence ve vahşetle adını ölümsüzleştirdi. İşte psikopat eğilimleriyle adını duyuran tarihin en büyük psikopatları…
1. Adolf Hitler
20. yüzyılın en bilinen diktatörlerinden Adolf Hitler, tarihe yalnızca Nazi Almanya’sının lideri olarak değil, aynı zamanda soykırımın en büyük sembolü olarak geçti. Kendisini Alman halkının kurtarıcısı gibi göstermeye çalışsa da uyguladığı politikalar milyonlarca insanın hayatına mal oldu. Holokost, toplama kampları, işgal edilen ülkelerde uygulanan vahşet ve sistematik yok etme planı, onu tarihin en kanlı sayfalarına yazdırdı.
Hitler, güçlü hitabet yeteneğiyle kitleleri büyüleyerek peşinden sürükledi, ancak bu büyü ölümle ve yıkımla sonuçlandı. Almanya’nın kısa süreli yükselişine rağmen, ardında harap olmuş bir ülke, yok edilmiş şehirler ve 60 milyona yakın insanın ölümüyle sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı’nı bıraktı. Onun psikopatik tarafı, soğukkanlı şekilde toplu katliam planlayabilmesinde ve vicdan yoksunluğunda gizliydi. Hitler, yalnızca bir lider değil, insanlık tarihinin en karanlık kabuslarından biri olarak hatırlanıyor.
2. Joseph Stalin
Sovyetler Birliği’nin demir yumruğu Joseph Stalin, gücünü yalnızca yönetiminde değil, insanları korkuyla kontrol etme becerisinde de gösterdi. Stalin’in uyguladığı zorunlu tarım politikaları, kıtlık, sürgünler ve tasfiyelerle birleşince, milyonlarca insan açlıktan ve baskıdan hayatını kaybetti. Onun döneminde ölü sayısının 10 ila 60 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Stalin’in en korkutucu yanı, bu vahşeti bir devlet politikası gibi sunmasıydı.
Düşman ilan ettiği kişilerin izini sürdürmek, sürgün kamplarında ağır koşullar altında çalışmaya mahkûm etmek ya da aniden ortadan kaybolmalarına neden olmak onun yönetiminde sıradan olaylardı. Çelik iradesiyle bilinen Stalin, aslında paranoya krizleriyle dolu bir liderdi. Kimseye güvenmiyor, en yakınındaki insanları bile bir anda hain ilan edebiliyordu. Soğuk bakışlarıyla verdiği ölüm emirleri, onu tarihin en ürkütücü psikopatları arasına yerleştirdi.
Belçika Kralı II. Leopold’un şatafatlı unvanının arkasında, Kongo’da işlenen akıl almaz zulümler gizleniyordu. Leopold, 1865’ten 1909’a kadar tahtta kaldı ve özellikle 1885–1908 arasında Kongo Özgür Devleti’nde kurduğu sömürü düzeniyle tarihe geçti. Onun yönetiminde kauçuk ve fildişi uğruna milyonlarca Kongolu insan ağır işkenceye, sakat bırakılmaya ve katliama maruz kaldı.
Zorla çalıştırılan işçiler kotayı dolduramadığında, elleri ve ayakları kesiliyor; bazen cezalar aile bireylerine uygulanıyordu. Bu dehşet, Force Publique isimli özel ordusu tarafından sistematik şekilde sürdürülüyordu. Onun neden olduğu tahmini ölü sayısı 5 ile 20 milyon arasında değişiyor. Leopold, Avrupa’da medeni bir kral gibi görünüp “medeniyet götürüyoruz” söylemiyle bu vahşeti gizlemeye çalıştı. Ancak gerçek yüzü ortaya çıktığında, uluslararası baskılarla geri adım atmak zorunda kaldı. Yine de ardında sömürülmüş, parçalanmış bir ülke ve milyonların kanını bıraktı.
4. Pol Pot
Kamboçya’nın karanlık lideri Pol Pot, yalnızca dört yıl süren iktidarıyla bile tarihin en korkunç psikopatları arasına girmeyi başardı. 1975’te Kızıl Kmerler’in başına geçerek ülkede radikal bir devrim başlattı. Hayali, şehirleri boşaltıp tamamen tarıma dayalı bir köylü toplumu yaratmaktı. Bu uğurda milyonlarca insanı evlerinden sürdü, sabahın erken saatlerinden gece yarısına kadar köle gibi çalıştırdı.
İnsanlara iki günde bir avuç pirinç veriliyor, hasta olanlar tedavi edilmiyor ve en ufak karşı gelme ölümle sonuçlanıyordu. Ölüm Tarlaları’nda binlerce insan çekiç, balta ya da bambu çubuklarıyla katledildi. Entelektüeller, doktorlar, öğretmenler bile tehdit sayılarak infaz edildi. Sonuç olarak, ülke nüfusunun dörtte biri yok oldu. Pol Pot’un ütopya hayali, aslında insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biri haline geldi.
Rusya tarihinin en kanlı figürlerinden biri olan IV. İvan, yani Korkunç İvan, 1547’den itibaren Rusya’nın ilk çarı olarak biliniyor. Çocuk yaşta tahta çıkan İvan, başlarda güçlü bir liderlik sergiledi; ancak zamanla paranoyası ve öfke patlamaları, Rusya’yı bir kabusa dönüştürdü. Novgorod şehrinde binlerce insanı hain ilan ederek işkencelerle öldürttü, şüphe duyduğu herkesi acımasızca cezalandırdı. En trajik olaylardan biri, kendi oğlunu öfke anında öldürmesiydi.
Efsanelere göre hamile gelinini de uygunsuz bulduğu için dövmüş, bu yüzden düşük yapmasına neden olmuştu. Halkı üzerinde dehşet saçarken, aynı zamanda ülke sınırlarını genişletti. Ancak adı, askeri başarılarından çok uyguladığı terörle anıldı. Çarlık Rusya’sını güçlendirse de ardında korku, kan ve gözyaşıyla dolu bir miras bıraktı.
6. Elizabeth Bathory
Macar kontesi Elizabeth Bathory, tarihte “Kanlı Kontes” olarak bilinir. Onun bu unvanla anılmasına sebep olan şey, yüzlerce genç kıza işkence edip öldürdüğüne dair korkunç suçlamalardı. Rivayetlere göre genç kalmak için kurbanlarının kanında banyo yapıyordu. İğnelerle delmek, yakmak, aç bırakmak, hatta kendi etlerini yemeye zorlamak gibi dehşet verici işkence yöntemleri uyguluyordu.
Bathory’nin bu sadist eylemleri 1585 ile 1610 yılları arasında yüzlerce kişinin ölümüne yol açtı. Gücü ve soyluluğu nedeniyle uzun süre dokunulmaz kaldı, ama sonunda suçları gün yüzüne çıkınca küçük bir odaya hapsedildi. Orada, yıllar boyunca yalnızlık ve gözetim altında yaşamaya mahkûm edildi. Halk arasında hâlâ Drakula efsaneleriyle birlikte anılır ve tarihin en ürpertici kadın figürlerinden biri olarak hatırlanır.
Nazi Almanyası’nın en karanlık yüzlerinden biri Heinrich Himmler, Adolf Hitler’in en yakınındaki isimdi. SS’in başında olan Himmler, Holokost’un soğuk ve sistematik planlayıcısıydı. Onun komutasındaki toplama kamplarında milyonlarca Yahudi, Roman, siyasi muhalif ve istenmeyen grup yok edildi. Himmler’in en ürkütücü yanı, bunu bir bürokrat soğukkanlılığıyla yapmasıydı.
Ölüm trenlerinin zamanında çalışmasını sağlayan, gaz odalarının verimliliğini kontrol eden oydu. Söylentilere göre evinde kurbanlarının kalıntılarından yapılmış eşyalar bile bulunduruyordu. Nazi rejimi çökerken yakalanmamak için siyanür içerek intihar etti. Himmler’in adı, soğukkanlı kıyım dendiğinde ilk akla gelenlerden biri olmaya devam ediyor.
8. Adolf Eichmann
Holokost’un bir diğer mimarı Adolf Eichmann, Nazi Almanya’sının en disiplinli yöneticilerinden biriydi. 1942’deki Wannsee Konferansı’nda Yahudilerin toplu sürgün ve yok edilmesi planlarının yürütülmesinde kilit rol oynadı. Eichmann’ın görevi, milyonlarca insanı trenlerle toplama kamplarına göndermekti. Onu dehşet verici kılan şey, bu süreci bir lojistik operasyon gibi görmesiydi.
Yargılanması sırasında da sadece emirleri uyguladığını söyleyerek kendini savundu. Ancak bu soğukkanlılık, onun en korkunç yönüydü. Çünkü Eichmann, ne bir öfke nöbetiyle ne de sadist bir haz için değil, yalnızca “işini yapmak” adına milyonları ölüme yolladı. Kaçak hayatından sonra İsrail tarafından yakalanarak 1962’de idam edildi.
İspanyol Engizisyonu’nun en acımasız yüzü Tomás de Torquemada, din adına işlenen zulümlerin sembolü oldu. 1478’de başlayan Engizisyonun baş mimarı olarak binlerce insanın işkence görmesine ve öldürülmesine öncülük etti. Yahudiler, Müslümanlar ve Katolik olmayan herkes potansiyel düşman sayılıyor; garrucha, toca ve porto gibi işkence yöntemleriyle itiraf ettiriliyordu.
İnsanların boğularak, yakılarak ya da aç bırakılarak öldürülmesi, Torquemada döneminde sıradan bir uygulamaydı ve sonunda tarihin en büyük psikopatları arasında yer almayı başardı. Yaklaşık 200.000 ila 300.000 insan sürgün edildi. Onun adı, din adına yapılan en büyük vahşetlerle özdeşleşti. 1498’de yaşlılıktan öldüğünde bile, arkasında binlerce insanın çığlığı kalmıştı.
10. Josef Mengele
Nazilerin “Ölüm Meleği” Josef Mengele, Auschwitz kampında yaptığı korkunç deneylerle tarihe geçti. En çok ikizler üzerinde yaptığı çalışmalarla biliniyor. Gözlerine kimyasal damlatıp renk değişip değişmediğini görmek, yapışık ikiz yaratmak için çocukları birbirine dikmek, hatta cinsiyet değiştirme deneyleri yapmak onun yöntemleri arasındaydı. Mengele için insanlar yalnızca birer denekti.
Çoğu bu işkencelerden sağ çıkamadı. Kimi zaman ebeveynleri çocuklarını öldürmeye zorlayarak psikolojik işkenceler de uyguladı. Savaştan sonra Güney Amerika’ya kaçarak yıllarca izini kaybettirmeyi başardı. 1979’da Brezilya’da boğularak öldü. Tarihin en büyük psikopatları arasında bulunan Mengele’nin adı, tıp tarihinin en karanlık lekelerinden biri olarak kalmaya devam ediyor.