Delilik ile dahilik arasında ince bir çizgi olduğunu sürekli duyarız. Aslına bakarsanız her dahinin kendine özgü biçimde çılgın olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Bu yazıyı okuyanlar arasında dahiler varsa, ne demek istediğimizi biliyorlardır ve kendi çılgınlıklarının da farkındadırlar diye düşünüyoruz. Çünkü deha, bu farkında olma durumunu da kapsamakla birlikte, aynı zamanda bu çılgınlıkları bir biçimde normalleştiriyor olmalı. Fakat bilmelisiniz ki, bunlar normal değiller. Bu normalleştirme sürecinde ne gibi bahaneler, mazeretler ya da haklı görülen gerekçeler kullanılıyordu bilemiyoruz, ne de olsa herkesin öznel gerekçesi farklı… Charlie Chaplin, Pisagor, Nikola Tesla, Michelangelo, Isaac Newton, Salvador Dali gibi dehalarıyla ünlü tarihi figürlerin ilgi çeken çılgınlıklarını sizler için derledik. Merak edenleri aşağıdaki listeye alalım.
1. Ulysses S. Grant hiç kimsenin kendisini çıplak görmesine izin vermiyordu.
Köleliği karşı duran, Afrikalı-Amerikan vatandaşlığı için mücadele eden ve Amerikan İç Savaşı’nın ardından ABD’nin ekonomik refahı için çalışan Amerikan başkanı Ulysses S. Grant (1822-1885), kimsenin onu çıplak görmesine izin vermezdi. Grand, 60’lı yaşlarında, çocukluğundan bu yana, savaş sırasında yaralandığında kendisine yardımcı olan hemşireler dahil kimsenin onu çıplak görmemiş olmasıyla övünüyordu.
2. Chaplin kadınları çırılçıplak soyuyor sonra da üstlerine kremalı turta fırlatıyordu.
O sessiz film çağının sevimli “küçük serseri”siydi. Filmleri hala dünyanın en iyi filmleri arasında yer alıyor. Charlie Chaplin (1889-1977), bir filmde rol almak için yapımcının ya da yönetmenin yatağına girme geleneğini icat eden ve bunu en hastalıklı biçimde uygulayan kişiydi. Aktrisleri çırılçıplak soyarak “oyuncu seçmeleri”ni yapardı. Kendisinde cinsel anlamda ilgi uyandırsınlar diye üstlerine kremalı turtalar fırlatırdı. Hayatı boyunca iki bin kadınla birlikte olduğu iddia edilen Chaplin’in kadınlara düşkünlüğü, pedofili boyutlarına varıyor, onlara karşı kaba ve saldırgan olduğu söyleniyor. Dört evliliğinden ilk ikisini, birlikte olduğu kadınları hamile bırakması yüzünden zorunlu olarak yaptı. Basında bu sebeple “azgın teke” olarak anılmaya başlandı. Evlendiklerinde ilk eşi Mildred Harris 16, Chaplin 29; ikinci eşi Lita Grey 15, Chaplin 35 ve son eşi Oona O’Neill 17, Chaplin 54 yaşındaydı. Chaplin, dünyanın sevgilisi olabilirdi ama sinema dünyası tarafından hiçbir zaman sevilmedi. Pek çok set çalışanı ve rol arkadaşının iddiasına göre, Chaplin leş gibi kokuyordu. Çoraplarını, iç çamaşırlarını ve takım elbisesini hiç değiştirmeden iki hafta boyunca giyebiliyordu.
3. Pisagor bir din kurdu ve insanların fasulye yemesini yasakladı.
Pisagor sayıların nihai gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve öngörülebileceğine inanıyor, “sayıların babası” olarak anılıyordu. Kendisini “filozof” yani “bilgeliğin dostu” olarak adlandıran ilk kişiydi. Delfi, Teb ve Memphis ve Babil’de bulunmuş olan Pisagor (MÖ. 570-495), Ezoterizm’de büyük inisiyelerden biri olarak kabul edilir. Pisagor’a göre, tüm felsefe ve dinlerde hakikatin ışınları dağınık biçimde yer almaktaysa da, bu ışınların merkezi ezoterik doktrindi. Ayrıca hakikate ulaşmada öncelikle “sezgi” gerekliydi, gözlem ve muhakeme yeterli değildi. İşte Pisagor öğretisine tabi olanların uyması gereken kurallardan bir kaçı… Hiçbir koşulda fasulye yememek, yastık veya yataklarda bırakılan tüm vücut girintilerini düzeltmek, ana yollardan yürümemek, demir olmadan ateş yakmamak…
4. Tycho Brahe yemek masasının altında her daim bir cüce bulunduruyordu.
1500’lü yıllarda Danimarkalı bir gök bilimcisiydi. Modern astronominin “ilk yetkili zihni” olarak tanımlanan Tycho Brahe (1546-1601), 777 yıldızın konumunu ölçtü ve bir katalog hazırladı. Elinde hiçbir teleskop olmamasına rağmen ölçümlerinde 1-2 dakikadan fazla hata yoktu. Ayrıca öğrencisi ve asistanı Johannes Kepler’in eliptik gezegen yörüngeleri yasasını biçimlendirmesine yardım etti. Brahe öldüğünde tüm mirasını ona bıraktı. Brahe, pisişik güçlere sahip olduğuna inandığı Jepp adındaki bir “minyatür adam”a soytarı kıyafetleri giymesi ve yemek boyunca masasının altında oturması için para ödedi. Aceleci, hoşgörüsü olmayan, utanmazlık derecesinde bencil, çoğu zaman da acımasız fakat aynı zamanda zeki, kibar ve çalışkan bir adam olarak bilinen Tycho Brahe’nin ölüm sebebi de ilginç. Kralın katıldığı bir ziyafette, kraldan önce sofrayı terk etmeyi ayıp saydığı için uzun süre tuvalete gidememiş ve akabinde gelişen böbrek iltihabı sonucu 11 gün içerisinde hayatını kaybetmiş.
5. Nikola Tesla saplantılı biçimde takıntılı ve temizlik hastasıydı.
Yaşadığı dönemde hak ettiği takdiri görmeyen, bugün ise bilim dünyasında hayranlık uyandıran bir isim. Radyo, alternatif akım, bilgisayarlar, robotik, radar, balistik ve nükleer fiziğin keşfedilmesinde önemli bir rol oynayan Nikola Tesla (1856-1943), obsesif kompulsif bozukluğa sahipti. Üstelik kirli olma ihtimali taşıyan herhangi bir şeye dokunmayı reddeden ağır bir temizlik hastasıydı. Aynı zamanda yuvarlak olan şeylere de dokunmayı kabul etmiyordu ve 3 rakamına takıntısı vardı. Bir binaya girmeden önce etrafında üç tur yürümeliydi. Yalnızca 3’e bölünebilir oda sayısına sahip otellerde kalabilirdi. Her yemekte 18 peçete kullanırdı ki; bu da 6’nın, 3 katıdır.
6. Jean-Jacques Rousseau kıçına şaplak atılmasından tahrik oluyordu.
Tüm zamanların en etkili feylesoflarından biriydi… Düşünceleri Fransız Devrimi’ni tetiklemiş, devrimden sonra kurulan devletin temelini teşkil etmiş ve ulusal kahraman ilan edilmişti. Jean-Jacques Rousseau (1712-1778), anılarında samimiyetle itiraf ettiği kadarıyla cinsel anlamda tahrik olabilmek için kendisine şaplak atılmasına ihtiyaç duyuyordu. Yol ortasında pantolonunu çıkartıp, poposuna şaplak atsınlar diye kadınları kovalayıp, onları kendisine vurmayı denemeleri konusunda ikna etmeye çalışıyormuş. Rousseau, bu durumunu itiraf eden ilk kişidir ve günümüzün en ünlü spankofillerinden (şaplakseverlik) biridir.
7. Bugün hiçbir bilim insanının bilim olarak kabul etmediği simya ilmi, Newton’un asıl tutkusuydu.
Kütle çekimi ve hareket kanunları, kalkulus ve optik alanında çığır açan keşifleri nedeniyle bugün büyük saygı gören ve Einstein’dan sonra dünyanın en iyi ikinci fizikçisi sayılan İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof Sir Isaac Newton (1643-1727)’dan bahsediyoruz elbette. Kendisi sadece bir bilim insanı değil aynı zamanda bir ilahiyatçıydı. Newton diğer metalleri altın haline getirebildiğine ve insanı ölümsüz kıldığına inanılan “felsefe taşı” yaratmak için çok çalışmış ve diğer her şeyden daha fazla ömrünü buna adamıştı.
8. Michelangelo giysileri ve ayakkabılarıyla uyuyordu.
Tüm zamanların en ünlü sanatçılarından biri… Ressam, mimar, şair ve mühendis olarak Rönesans döneminde yaptığı çalışmalar, Batı sanatının gelişmesine önemli katkılar sağladı. Bu maddenin konusu Michelangelo (1475-1564), sadece onu yaşatmaya yetecek kadar yer ve uyurdu. Uykunun başağrısı yaptığını söylüyordu. Midesi zayıftı bu yüzden yalnızca ekmek yer ve nadiren de şarap içerdi. Çoğu zaman haftalarca üzerinde kalan giysileriyle uyur ve çizmelerini çıkardığında da derisi tıpkı bir yılan derisi gibi soyulurdu. Bunları Michelangelo’nun asistanının yazdıklarından öğreniyoruz. Journal of Medical Biography’de yayınlanan bir araştırmanın bildirdiğine göre, kendisinin Asperger sendromu adı verilen bir tür otizm hastalığından muzdarip olduğu düşünülüyor. Raporun sonuç kısmında “Tek yönlü bir çalışma rutini, olağandışı bir yaşam biçimi, sınırlı menfaatler, zayıf sosyal ve iletişim becerileri ve yaşamını kontrol eden çeşitli diğer konular yüksek işlevli otizmin özellikleri gibi görünüyor” deniliyor.
9. Howard Hughes sadece çikolata ve tavuk yiyip süt içerek 4 ay boyunca kendini film stüdyosuna kapattı.
ABD’li iş adamı, havacı, mühendis, mucit ve film yapımcısı Howard Hughes’ı (1905-1976), Leonardo Di Caprio’nun canlandırdığı “The Aviator” filminden de hatırlayanlarınız olabilir. Bette Davis, Ava Gardner, Katharine Hepburn ve Ginger Rogers gibi döneminin en ünlü Holywood yıldızlarıyla gönül maceraları yaşayan Hughes’ın da obsesif kompulsif bozukluğu vardı. 1946’da ölümcül bir uçak kazasından kurtulduktan sonra 1947’de, ABD hükümetinin tasarımını geliştirdiği Hercules H-4 uçağını reddetmesinden ötürü bunalıma giren Hughes, yardımcılarına bazı filmleri izlemek istediğini söyledi ve kendini 4 ay boyunca bir film stüdyosuna kapattı. O süre zarfında stüdyodan ayrılmayı reddeden Hughes, sadece çikolata ve tavuk yedi, süt içti. Tuvalet ihtiyacını, boşalan süt ve yemek kutularıyla giderdi. Etrafı düzinelerce kağıt mendil kutusuyla çevriliydi. Yardımcılarının kendisine bakmaması ve konuşmaması için onlara ayrıntılı notlar yazdı. Bu süreç boyunca sandalyesinde çırılçıplak film izledi. Nihayet 1948 baharında ortaya çıktığında aylardır yıkanmadığı için kişisel hijyen durumu korkunçtu.
10. Churchill çıplak olmaktan hoşlanan bir başbakandı.
20. yüzyılda yaşanan savaş dönemlerinin en önemli liderlerinden biri olarak görülüyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında başbakan olarak tüm İngiliz halkını toparladı ve yenilginin eşiğinden bir zafer kazanmayı başardı. Winston Churchill (1874-1965), çıplak halde dolaşmaktan hoşlanırdı. Hem Franklin D. Roosevelt hem de onun oğlu Elliott, çıplak haldeki Churchill’le rastlaştılar. Roosevelt bir keresinde Beyaz Saray’da kazara çıplak haldeki Churchill’in odasına girer. Roosevelt özür dileyerek çıkmak istediğinde Churchill kalmasını önerir ve ona “Görüyorsunuz Sayın Başkan, sizden saklayacak hiçbir şeyim yok” karşılığını verir. Elliott’la olan görüşmesinde ise Churchill, onu görmeyi özellikle istemişti. Elliot, Churchill’in ofisine gittiğinde onu ağzında bir puroyla çıplak halde otururken ve erkek asistanına mektup dikte ederken bulur.
11. Empedokles tanrı olduğuna inanıyordu.
Şöyle bir lafı var: “Bir zamanlar ben de erkek ve kız çocuğu, çalı, kuş ve denizde sıçrayan dilsiz balık olmuştum.” MÖ. 5. yüzyılda yaşayan bir Yunan bilim insanı ve filozofu. Kendisinden sonraki düşünürler arasında özellikle Aristo’yu etkilemiş. Nietzsche’nin eskiçağ düşünürleri arasında büyük bir övgüyle andığı iki isimden biri. Empedokles (MÖ. 490-430)’in tespitleri arasında, ışığın belli bir hızla ilerlediği, Dünya’nın bir küre olduğu, havanın maddenin yokluğu değil; madde olduğu ve en baştaki lafından da anlaşılacağı üzere erken dönem bir evrim teorisi var. Empedokles kendisinin tanrı olduğuna o derece inanmıştı ki, bir rivayete göre tanrısallığını ispatlamak için hala aktif haldeki bir yanardağ olan Etna’nın içine atladı ve öldü.
12. Dali şeytan tarafından ele geçirildiğini düşünüyordu.
Hayranları onun sürrealist resimlerindeki görsel oyunlara ve bulmacalara bayılıyor. Gösterişli ve radikal bir kişiliği olan Salvador Dali (1904-1989), şeytan tarafından ele geçirildiğini düşündüğü için 1947’de Fransa’da bulunduğu sırada yakın arkadaşı İtalyan rahip Gabriele Maria Berardi’den kendisi üzerinde bir şeytan çıkarma ayini gerçekleştirmesini istedi. Dali, teşekkür hediyesi olarak rahibe kendi yaptığı 60-30 cm ölçülerinde çarmıha gerilmiş İsa heykeli verdi. Rapor edilen bu şeytan çıkarma ayini, Dali’nin sürrealizmden uzaklaştığı ve çoğunlukla dini imgelerle daha gerçekçi eserler üretmeye başladığı bir dönemde gerçekleşti. 1984’te ölen Berardi’nin kişisel eşyaları arasında bulunan heykelin bir Dali eseri olduğu uzmanlar tarafından 2005’te onaylanmış.
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18