Bazen öyle mutsuz hissedersin ki tutup yazının başlığını bile mutsuz atarsın…
Sanki Jacques Brel dinliyorsun
https://www.youtube.com/watch?v=n2kkr0e_dTQ
Haliyle Fransızca bilmiyorsun. Ama allahsız Brel öyle bastıra bastıra “Port Of Amsterdam” diyor ki, sanırsın liman sular altında… Okyanus almış götürmüş.
Hava da kapalı yine
Tam tumblr, kedi, kahve, twittir. Beremi taksam. Yağmurluğumu çeksem de, Arctic Monkeys falan, Amsterdam’a uçup Van Gogh müzesi gezsem. Tıpkı Ertuğrul Özkök gibi özlesem güzel günleri. 🙁
Nooluya ya titreyip kendimize gelelim
Bir camdan sokağa bakarken ya da AVM’lerin üst katından altta yürüyenleri izlerken de o yalnızlık hissi gelir. Çok aynı her şey. Kişiliksiz kimliksiz gibi hissedersin. Yalnız, bi başına.
Titreyip kendine gelemedi…
Mağaza vitrinleri dikkat çekici ve renkli; o mağazalardan giyinen insanlar camın ardındaki cümbüşün aksine hep siyahlar ya da gri. Kış diye herhalde? Binadan aşağıya, az önce seyrettiğimiz sokağa inince yine o boğucu siyah, gri, lacivert deniz.
Karşıdan gelen insanların yüzleri
Küçük burunlu – geniş alınlı, ince dudaklı – çukur çeneli, göz altı düzgün – çökmüş Onlarca, yüzlerce, milyonlarca surat.
İnsanoğlunun bu haline “Fahle Ovale” diyor Almanlar. Solgun ovaller gibi bir anlamına geliyor. Soğuk, hissiz, birbirinin aynı. Ten rengiyle kaplı oval formlar. Modern yaşamın gerçek yüzleri. Balık gibi bakan, hisli olan ama hissetmeyen, karmaşık bir kafalar.
Sanal demişlerdi gerçek olduk
Demiştik ya vitrinler pek renkli, dikkat çekici ama vitrinlere bakan bizler aynıyız diye… Vitrin işte. Dikkat çekiyor, içeri alıyor. Camdaki resimli dünya eğlenceli – maceracı. Ama girdikten sonra yine günlük hayata en “uygun” kıyafetleri alıp çıkıyoruz.
Mağazalar arası astral seyahat
Dükkana girince o pırıltı birden yok oluyor. Çünkü haliyle bize de diğer herkese sattıkları şeyleri satmak istiyorlar. Vitrin ne kadar öznelse, raflar o kadar kamusal tatta duruyor. Hani nerdeyse Bim gibi. Değişeceğim diye içeri girip, biraz daha aynı olarak çıkıyoruz. Üstüne bir de para ödüyoruz.
Postmodern kapitalizm, kapitoş kapitalizm, minnoş…
Derken fanus içindeki japon balıkları gibi gezinmeye başlarız. Kimimizin kuyruğu çatallı kimimizin düz, bir kısmımız turuncu, bir kısmımız alaca; ama aynı suratlar ve aynı soluk ovaller. Bu fanus benzetmesi çok klişe ama zaten anlattığımız şey de gayet klişe. Her gün diğerinin aynısı durumları.
Solungaçlı yaşam çok güzel gelsene
Daracık cam içinde ölmemeye yetecek kadar bir yaşam bahşedilince daha iyisini arama çabası başlar. Ara ara, dön dön ve olağan dışı hareketlilik fark edilir. Fanusun dibine biraz kum atılınca çok mutlu oluruz.
Kumdan sıkıldık akvaryumcudan minik bir define adası alsak?
Define adasını olmaz; çünkü ortadaki define sandığının kapağı hava kabarcıklarıyla açılıp kapanır. Hava kabarcığını da adı üstünde hava motoru yapar. Hava motoru da fanusa değil akvaryuma koyulur. Yani aslında akvaryuma taşınman gerekir. Fanus artık zor nefes alınan yaşanılmaz bir yer olur.
Halbuki poşetten fanusa geçerken ne kadar sevinmiştik
“Bu işte bir yanlışlık var ne yapsak olmuyor” hissi baş gösterir. Fena tabi. Rahat değilken huzursuzsun, az rahatken huzursuzsun ve rahatken yine huzursuzsun. Fanusun camından dışarı boş boş bakmaya başlayınca, yukarıdan bir kaç damla damlatıverirler içeri. Huzurun geri gelir.
Depresyon var bende, onda panik atak var, şunda da stres bozukluğu varmış…
Onca şeye rağmen mutlu ve huzurlu bir balık olamıyorsan problem sende derler. Yani dünya bütün imkanlarını seferber etmiş. Her şey balıkların mutluluğu için. Karnın doyuyor, barınacak yerin var, sana benzeyen diğer balıklar da var işte. E daha ne istiyorsun?
Bunlar antidepresan, dozunda kullanırsan zararı yok
Demek ki problem sende, bu yüzden tedaviye başladık. Biliyor musunuz bu antidepresanların toplum içinde ilk yaygın kullanımı ağır sanayi işçileri üzerinde olmuş. İşçileri mutlu ve uyumlu halde tutmak için denenmiş. Beyine kimya girdiğinde günler daha çabuk geçer olmuş. Her şey bizlerin mutluluğu içinmiş demiş miydik?
Mutluluğun formülü çok açık
Son 5 yılda bizdeki antidepresan kullanımı %65 oranında artmış. Son 10 yılda dünyadaki artış %160 oranında. Yılda kullanılan ilaç 37 milyon kutu. Öyle ki bu ilaçların adlarını “prozac, cipram, lustral” gibi yan yana yazıp arattığınızda kızlarsoruyor.com, delikanlıforum.net, gibi 15 – 25 yaş sitelerde tavsiye isteyenlerle karşılaşıyorsunuz. Olm ilaçla mutlu mu olunur ya!
Yahu acaba mutluyum da haberim mi yok?
Böyle hissetmemizi isteyenler her zaman olacak. Bütün mahalleyi “allah başka dert vermesin kardeş” diye gezen alt komşu gibi dolaşıp duracaklar. Bunlar bir derdiniz olmadığına o kadar emindirler ki, hani neredeyse “demek ki mutluymuşum lan ben” dersiniz.
Sürpriiz çözümü bulduk!
Eğer listenin sponsoru köpek maması markasının reklamına tıklarsınız, her şey çok güzel olacak!!! Dermişiz.
Üff! Ama ne saydırırsınız öyle bir şey yapsak. Gerçekten de o sinir boşalımıyla bir miktar gerginliğiniz uçup gidebilirdi…
Belki yeni bir aşk mı?
Yok. Yani, “çok yalnızım noolur bir sevgilim olsun” sonucu başlayan ilişkilerinin sonu malum. Daha da delirtir.
Pozlar kesip bekliyim o gelsin?
Gelmez.
Çok eski arkadaşım var ya da ex aşkım?
İlişki eksperi falan değiliz tabii ama muhtemelen en uzun süreli bu olur. Olur da maalesef yaşam için çok da değişen bi gelişme olmaz.
Yalnızlık ömür boyu?
Çözümün başka bir insanda olduğu yanılgısından kurtulmak en iyisi. Neden mi? Çünkü o başka bir insan.
Naapsak naapsak diye düşünmenin ve çözüm aramanın bir sonu ve umudu yok ki. Yaşam böyle bir şey diye kabul etmek gerek. Biraz mutlu oluyorsun, biraz mutsuz. Bunların miktarı, yeri, zamanı değişiyor.
Ee mutlu olmayacak mıyız ki sonuçta ?! Q+/&?=)_/%^Q?
“Mutlu olacaksın”, “ol hemen ol”, “bak herkes çok mutlu”, “en azından mutlu ol ve instagram’dan paylaş”… “Kardashian’ların poposu kadar sağlıklı ve mutlu olmalısın!”
Kesin mutlu da olunur bir ara muhtemelen. Ama hem kesin hem de muhtemelen. Bir de bazen. Yani sürekli mutluluk hali mi var dünyada. Yok. Olamaz zaten.
Ya o Kardashian bile kariyerinin yarısında tv’den ağladı yahu. Sadece popoyla kolay mı allasen? Belki de şu “mutlu olacaksın” propagandalarına daha az kafayı takarak işe başlanabilir. Ya da huzurun satın alınamayacağını bilerek.
En azından bizim aklımıza başka bir şey gelmiyor. Bir de sendroma dönüşmüş mutsuzluk halleri için zamanında şöyle bi şeyler yazmışız, belki ilginizi çeker. Bir de ListeList mutlu hafta sonları diler. Unutmayalım her şey geçer.
Bonus : Wristcutters: A Love Story ve hayatın gerçekleri
Bonus 2 : Wristcutters: A Love Story ve hayatın güzellikleri
https://www.youtube.com/watch?v=K6nPXjorubI