Karakteri, duruşu ve eğitimci yönü ile futbolcu ve teknik direktör kimliğini bulunduğu çağın çok daha ötesine taşıyabilen, bununla birlikte Türk futboluna dair kalan son umut kırıntılarımızın yegane sahibi olan post-modern bir filozof Şenol Güneş…
Serüveni küçük bir liman şehri olan Trabzon’un yoksul mahalleleri arasında limon kabuklarıyla top oynayarak başladı. Anadolu takımlarının henüz esamesinin dahi okunmadığı; “üç büyükler”in ise çılgın attığı bir dönemde Trabzonspor forması ile takım arkadaşlarına liderlik ederek taraftarlarının “İstanbul İttifakı” olarak adlandırdığı endüstriyel takımlar karşısında Hababam Sınıfı‘na dahi konu olacak onlarca efsaneyi kulüp tarihine armağan etti…
Kalede başlayan fırtına hiçbir zaman dinmedi, saha kenarında teknik direktör olarak etrafı kasıp kavurmaya; ilham vermeye tüm naifliği ve inadıyla devam etti. Üstelik bunu yaparken de rengi fark etmeksizin tüm takım taraftarlarının saygısını, takdirini kazanmaktan geri kalmadı. Yaşadığımız ülke sınırları dahilinde bu ikisini bir arada başarabilen insan sayısının bir elin parmağını geçmediğini düşünürsek elde ettiği başarının büyüklüğü de ayrı bir önem kazanıyor vesselam.
Yıllar 2002’yi gösterdiğinde ise Güney Kore – Japonya Dünya Kupası’nda ülkemize tarihinde ilk kez dünya 3.lüğünü kazandırırken Türk basının önde gelen kalemleri tarafından saçını briyantinle geriye yatırmadığı ve İtalyan takım elbiseler giymediği gibi s.kko gerekçelerden ötürü yeterince “karizmatik” olmadığı empoze edilmeye çalışıldı. Nitekim başarılı olundu da…
Bizlere küsüp Güney Kore’ye gitse ve herkesin sevgilisi olarak başarılara imza atsa da ait olduğu yere, Trabzonspor’a geri döndü. Anadolu takımlarının ilk ihtilalini yaptığı Trabzonspor başında acı, tatlı birçok hatırayı geride bırakarak anadolu takımlarının 2. ihtilalini gerçekleştiren Bursaspor‘un başına geçti ve karakteristik, parmak ısırtan futbol anlayışını takıma entegre etmesinin ardından hayatındaki görünmez bir tabuyu yıkarak Trabzonspor’dan sonra belki de en çok yakışabileceği halk takımı Beşiktaş‘a imza attı…
Şimdi bu dev yürekli naif filozofun Türk futbolu için neden bu kadar kıymetli olduğunu gösterme zamanı.