Rekabet sadece spor sahalarında ya da iş dünyasında yaşanmaz. Sanat tarihi, yaratıcı gerilimin en yoğun, en dramatik ve çoğu zaman en üretken örnekleriyle doludur. Aynı çağda yaşamak, benzer kaynaklardan beslenmek ve aynı izleyicinin takdirini kazanmak zorunda kalmak, sanatçıları yalnızca daha iyi işler üretmeye değil, aynı zamanda kendilerini yeniden tanımlamaya da zorlamıştır. Kimi zaman bu çekişmeler efsanelerle süslenmiş, kimi zaman yanlış anlaşılmış, kimi zamansa doğrudan sanatın yönünü değiştirmiştir. Sizler için sanat tarihinin en çok konuşulan, en öğretici ve en insani rekabetlerini bir araya getirdik. Her biri, rekabetin yıkıcı değil dönüştürücü olabileceğini kanıtlayan hikâyeler anlatıyor. İşte sanat tarihinin en büyük rekabetleri ve arkasındaki ilginç hikayeler…
1. Da Vinci ve Michelangelo
Rönesans Floransa’sını hayal edin… Aynı sokaklarda dolaşan, aynı siparişlerin peşinden koşan ve aynı entelektüel çevrelerde adı geçen iki dahi. Leonardo da Vinci ve Michelangelo Buonarroti. Giorgio Vasari’nin aktardığı bir anekdot, bu iki büyük ustanın arasındaki gerginliği net biçimde ortaya koyuyor. Dante’nin karmaşık dizeleri üzerine yapılan bir sohbet sırasında Leonardo’nun sözü bilerek Michelangelo’ya yönlendirmesi, genç heykeltıraşın yıllar önce yarım kalan at heykeli üzerinden sert bir karşılık vermesiyle sonuçlanır. Bu yalnızca kişisel bir atışma değildir. Bu, iki farklı sanat anlayışının çatışmasıdır. Kader, bu iki ismi Palazzo Vecchio’da karşılıklı duvarlara savaş sahneleri resmetmekle görevlendirir. Leonardo Anghiari Savaşı’nı, Michelangelo ise Cascina Savaşı’nı ele alır. Hiçbiri tamamlanmaz. Ancak günümüze ulaşan eskizler bile bu rekabetin ne kadar yoğun bir yaratıcı enerji ürettiğini göstermeye yetiyor.
2. Titian ve Tintoretto
Venedik sanat sahnesinde Titian adı neredeyse tartışmasız bir otoriteydi. Renk kullanımı, siparişleri ve itibarıyla döneminin zirvesindeydi. Tintoretto ise genç, hırslı ve öğrenmeye aç bir yetenekti. Kısa süren bir atölye deneyiminin ardından Titian tarafından dışlanması, bu rekabetin başlangıç noktası olarak görülür. Ancak Tintoretto’nun tepkisi aceleci bir öfke değil, uzun soluklu bir gözlem olur. Yıllar boyunca Titian’ın eserlerini inceler, fırça darbelerini zihnine kazır ve kendi yolunu arar. Nihayet, Meryem Ana resimlerine getirdiği yorum, iki sanatçının farkını net biçimde ortaya koymayı başarmıştır. Titian dengeli, ölçülü ve sakin bir anlatı sunarken, Tintoretto izleyiciyi yukarı çeken, hareketli ve neredeyse sahnenin içine çeken bir kompozisyon kurar.
3. Elisabeth Vigee Le Brun ve Adelaide Labille-Guiard
Tarih bazen rekabet olmayanı rekabet gibi gösterebilir. 18. yüzyılın sonunda Paris’te, Kraliyet Resim ve Heykel Akademisi’ne kabul edilen sadece dört kadından ikisi olan Elisabeth Vigee Le Brun ve Adelaide Labille-Guiard, sıklıkla birbirlerinin rakibi olarak sunulmuştur. Le Brun, Marie Antoinette’in gözdesiydi; Labille-Guiard ise kadın sanatçıların eğitimini savunan bir isimdi. Başarıları, onlar hakkında, erkek meslektaşlarıyla ilişkileri üzerinden çirkin dedikoduların yayılmasına neden oldu. Ancak gerçekte, bu iki kadın birbirleriyle değil, dönemin katı cinsiyetçilik anlayışıyla mücadele ediyorlardı.
Le Brun’un otoportresi (1782) ile Labille-Guiard’ın otoportresi (1785) karşılaştırıldığında, farklı kişilikler görülür: biri daha zarif ve dışa dönük, diğeri daha ciddi ve eğitici. Fakat her iki portrede de ortak olan, sarsılmaz bir özgüven ve meydan okuyan bir bakış vardır. Onların mücadelesi, birbirlerine karşı değil, sanat dünyasının kapılarını kadınlara kapatan zihniyete karşıydı.
4. Orazio Gentileschi ve Artemisia Gentileschi
Rekabet kelimesinin kökeni, aynı akarsuyu paylaşmayı çağrıştırır. Orazio Gentileschi ve kızı Artemisia tam da böyle bir başlangıca sahiptir. Aynı atölyede yetişir, aynı ışık ve gölge anlayışını paylaşırlar. Ancak Artemisia’nın yaşadığı travmatik olay, bu ortak akışı kökten değiştirir. Orazio’nun daha ölçülü ve sakin anlatımı, Artemisia’nın eserlerinde yerini sarsıcı ve doğrudan bir şiddet ifadesine bırakır. Judith Holofernes’in Başını Keserken adlı eserde hissedilen yoğunluk, kişisel bir hesaplaşmadır. Bu noktada rekabet, kuşaklar arası bir ayrışmaya dönüşür. Sanat tarihinin rekabetleri arasında bu savaşta kendi gölgesinden çıkmak isteyen Artemisia, bunu radikal bir dürüstlükle başarır.
Bazı rekabetler, uzlaşma denemeleriyle daha da keskinleşir. Van Gogh ve Gauguin’in Arles’daki Sarı Ev deneyimi, bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Ortak bir stüdyo fikri, iki güçlü karakterin aynı alanı paylaşmasıyla hızla gerilime dönüşür. Sanatsal yaklaşımlar, renk algısı ve hayata bakış tamamen farklıdır. Sonuç, herkesin bildiği trajedi olur. Ancak bu süreçte ortaya çıkan portreler, iki sanatçının birbirine nasıl baktığını açıkça gösterir. Bu hikâye, sorunlu bir yapıyı görmezden gelmenin onu iyileştirmediğini, aksine derinleştirdiğini gösteriyor diyebiliriz.
6. J. M. W. Turner ve John Constable
Sanat tarihinin en büyük rekabetleri arasında 19. yüzyıl İngiltere’sinde Turner ve Constable, neredeyse aynı dönemde doğmuş olmalarına rağmen tamamen zıt dünyaları temsil eder. Biri şiirsel ve tutkulu, diğeri gerçekçi ve sakin. Kraliyet Akademisi’ndeki sergide yan yana gelen eserleri, bu farkı gözler önüne serer. Genel olarak o dönemde aralarında oluşan bu rekabet, sanatın bazen küçük ama cesur bir müdahaleyle nasıl yön değiştirebildiğini anlatır. Hızlı karar veren, risk alan ve sezgisine güvenen kazanır.
Şimdi çok eski bir rekabetten söz edeceğiz. Sanat tarihinin en eski rekabetlerinden biri, Antik Yunan’da yaşanır. MÖ 5. yüzyılda, Antik Yunan dünyasının iki ünlü ressamı Zeuxis ile Parrhasius, ustalıklarını ölçmek için karşı karşıya gelmeye karar verir. Büyük gün geldiğinde Zeuxis, tablosunun önündeki örtüyü araladığında şaşırtıcı bir sahne yaşanır. Tuvaldeki üzümler o kadar canlı ve inandırıcıdır ki, etraftaki kuşlar onları gerçek sanarak resme doğru uçar ve gagalamaya başlar. Bu an, Zeuxis’in doğayı taklit etme konusundaki olağanüstü yeteneğini herkese kanıtlar. Zeuxis’in üzümleri kuşları kandıracak kadar gerçekçidir. Ancak Parrhasius’un perdesi, bir sanatçıyı bile aldatır. Bunun sonucunda ise o dönemin en büyük iki sanatçısının yetenekleri karşılaştırılmaya başlanır.