“Her ne kadar akıllı, mutlu, sabırlı, gamsız, cömert, dindar veya kendine güveni olursa olsun, hiçbir insan melankoliden kurtulamaz” diyen hem bir rahip hem de bir bilim insanı olan Oxford Üniversitesi öğretmenlerinden Robert Burton’un “Melankolinin Anatomisi” kitabı, yayımlandığı 1621’den bu yana ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Burton’un insan evladının duygu ve düşüncelerini açıklayabilmek için 17. yüzyılda kütüphanedeki tüm kitapları inceleyerek oluşturduğu kitap, yazıldığı günden bu yana üslubu ve zengin içeriğiyle övgüler almaya devam ediyor. Ancak 400 yıl sonra Aylak Adam Yayınları tarafından dilimize kazandırılması akıl edilebilmiş ve iki fasikül halinde yayımlanan kitabın çevirisi Merve Tokmakçıoğlu’na ait.
Kitap, “insan olma halinin bu en hakiki duygu durumunun etraflıca bir çözümlemesini yapmaya çalışırken yüzleşmekten korktuğumuz karanlık taraflarımızı, kendimize itiraf edemediğimiz olumsuz yönlerimizi de su yüzüne çıkarmaya cesaret ediyor. Melankoli, tıbbi bir çerçevenin konusu gibi görünmekle birlikte Burton’un keskin zekâsı onu, tarihin, edebiyatın, psikolojinin, astronominin ve teolojinin ilgi alanına sokuyor. Hippokrates’ten Aristoteles’e, Orta Çağ âlimlerinden bilim insanlarına, Latin dili edebiyatından Yunan metinlerine kadar birçok farklı referansa başvurarak metnini zenginleştiriyor.” Aşağıda bir derlemesini yaptığımız Latince cümleler ve deyimler de onun melankoliyi anlatan fakat çoğunlukla melankolik olmayan, ince esprilerle, nüktelerle süslediği, kendine “Yeni Demokritos” mahlasını uygun görmesine karşın, müthiş bir mütevazılık içinde yazdığı kitabından derlendi.
1. Primum si noluero, non respondebo, quis coacturus est?
“Ben özgür biri olarak doğdum ve ne söyleyeceğime ben karar veririm; kim beni zorlayabilir?” demek… Romalı düşünür, devlet adamı ve oyun yazarı Seneca’nın (MÖ 4 – MS 65) “Divi Claudii Apocolocyntosis” adlı eserinden bir alıntı… Seneca’nın düşüncelerinin, zamanın engellerini aşması ve şu an içinde yaşadığımız zamanlar için tamamen geçerli olması hiç de şaşırtıcı değil. Sağlığının ömrü boyunca çok kötü olması sebebiyle ve sürekli astım krizlerinden dolayı acı çektiğini biliyoruz. Öyle acı çekiyormuş ki tarihe geçen cümlelerinden birinde şöyle der: “Bazen yaşamak bile bir cesarettir.” Sadeliği ve derinliği nedeniyle bugünde yaşayan bizleri büyülemeye devam eden Seneca’nın en büyük zaafı öfke olanlara da bir tavsiyesi var: “Öfke için en büyük çözüm geciktirmedir.” Öfkeyi yönetmek için mükemmel bir çözüm sunmuş. Bunu uygulamaya koyabilenler için son derece basit ve etkili bir formül olduğu deneyimlerle sabittir, bilginize…
2. Non hic Centauros, non Gorgonas, Harpyasque, invenies, hominem pagina nostra sapit
“Ne kentaurlar, ne de gorgonlardır benim aradığım; benim konum insandır ve tüm insanlık…” manasına geliyor. MS. 1. ve 2. yy’larda yaşamış İspanyol asıllı Romalı yazar ve hicivci Marcus Valerius Martialis’e ait. “Epigrammata” adını verdiği eserleriyle ünlü olan şairin “Bir amaca bağlanmayan ruh yolunu kaybeder; çünkü her yerde olmak, hiçbir yerde olmamaktır” şeklinde bir aforizması da bulunuyor.
3. Quicquid agunt homines, votum, timor, ira, voluptas, gaudia, discursus, nostri farrago libelli
MS. 1 ve 2. yy’da yaşamış olan hiciv ustası Romalı yazar Decimus Junius Juvenalis’ten alıntı olan bu deyiş; “İnsan ne yaparsa, ne söz verirse, neyden korkarsa, hiddetle ya da neşeyle; sevinçleri ve avarelikleridir malumatımın toplamı…” anlamına geliyor. Ayrıca “Hasta bir bedenin içinde gizlenmiş akılsal acıları ve neşeyi anlayabilirsin; yüz, her ikisini de yansıtır” sözünün sahibi. “Saturae-Yergiler” adını verdiği eserinde şöyle diyor: “Guid Romae faciam? Mentiri nescio; librum, si malus est, nequeo laudare et poscere; motus astrorum ignoro; funus promittere patris nec uolo nec possum; ranarum uiscera numquam inspexi; ferre ad nuptam alii; me nemo ministro fur erit, atque ideo nulli comes exeo tamquam mancus et extinctae corpus non utile dextrae.” Çiğdem Dürüşken çevirisi ile Türkçe meali: “Ne işim var benim Roma’da? Yalan söylemeyi bilmem, kötü kitapları övmeyi, bir nüshasını istemeyi beceremem; yıldız hareketlerinden anlamam; bir adamın babasının cenaze töreni için vaatte bulunmayı ne isterim, ne de yapabilirim, kurbağaların iç organlarını hiç incelemedim; âşığının geline gönderdiği hediyeleri ve söylediği sözleri taşıma işi başkalarının olsun; hiç kimse hırsız olamaz benim yardımımla, bu yüzden kimsenin hizmetkârı olamam; kötürüm, çolak, işe yaramaz bir gövde gibiyim.”
4. Aliquis in omnibus, nullus in singulis
Batı felsefe tarihinin kurucusu ve geliştiricisi ünlü Antik Yunan filozofu Platon’un herkese tavsiyesi… “Elinden her iş gelen ama hiçbir işte uzman olmayan” demek… Yani herhangi bir işi ne kadar uzun süredir yapıyor olursanız olun; hiçbir şekilde o işte “usta” olduğunuzu düşünmeyin; derviş meşrep tavrınızı ve amatör ruhunuzu her zaman koruyun. “Centum puer artium” olun. Türkçe karşılığı “on parmağında on marifet” olan bir başka deyim. 16. yy’da yaşamış döneminin en önemli filolog ve hümanistlerinden Justus Lipsius, Platon’un bu tavsiyesinin tüm akıllarda yer etmesi gerektiğini söyleyerek şöyle bir ilavede bulunuyor: “Çoğunluğun yaptığı gibi, sadece bir bilimin kölesi olmayın, sadece tek bir konu üzerine düşünmeyin. Her telden çalın. Her işe burnunuzu sokmalı, her çorbada tuzunuz bulunmalı.” Fakat bu durum, her konuda üstünkörü bilgi sahibi olan ve argoda “herbokolog” olarak tarif edilen insanların durumuyla karıştırılmamalı.
5. Stoicus sapiens, omnia saecula, praeterita presentiaque videns, uno velut intuit
“Stoacı bilgeler gibi, bir bakışla geçmiş çağları ve şimdiki zamanı gözlemleyen…” Robert Burton, kitabında kendini tanımlarken bu deyimi şu şekilde kullanıyor: “Tıpkı bahçesindeki Demokritos gibi, dünyanın tüm kargaşasından ve belalarından uzak bir manastır hayatı (ipse mihi theatrum-kendi kendimin tiyatrosuyum) sürsem de, Et tanquam in specula positus-bir ayna içine yerleşmiş gibi, onun dediği gibi (Flaman Rönesansı’nın önemli isimlerinden Leyden Üniversitesi’nde Antik Yunan ve Roma hocalığı yapan, hitaplarıyla ünlü Daniel Heinsius’u kastediyor), sizin hepinizin yukarınızda bir yerlerde, tıpkı Stoacı bilgeler gibi, bir bakışla geçmiş çağları ve şimdiki zamanı gözlemleyerek, dışarıda neler olup bittiğini, diğerlerinin mahkemede ve memlekette nasıl koşuşturduğunu, üst üste bindiklerini, kıyameti kopardıklarını ve el etek öptüklerini duyuyor ve görüyorum. Tüm bu davaların kavgasından çok uzağım, aulae vanitatem, fori ambitionem, ridere mecum soleo-saraydakilerin gafletine, kamusal yaşamın entrikalarına için için gülerim. Hepsine gülerim. İşimde terslik çıkar, gemilerim açık denizde kaybolur, ürünlerim ve hayvanlarım telef olur, ticaretim bozulur diye de korkmam; iyi kötü bakmam gereken ne bir karım ne de çocuklarım var. Sanki bir avam tiyatrosunun farklı sahneleri bana sunulurmuş gibi, başka insanların talihlerini ve maceralarını, onların nasıl davrandığını izleyen basit bir seyirciyim.”
6. Haud ignara mali miseris succurrere disco
MÖ. 1. yüzyılda yaşamış, “Aeneis”in yazarı Romalı şair Publius Vergilius Maro’nun sözü. “Talihsizliklere alışkın olan ben, sefillere yardım ederek öğrendim” diyor. Dante’nin İlahi Komedya’sındaki ana karakterlerden biri olan Vergilius, bu eserde Cehennem’de ve Araf’ta Dante’ye yol arkadaşlığı yapar. “Nunc scio quid sit amor” diye bir lafı da vardır ki, “Aşkın ne olduğunu şimdi biliyorum” demek…
7. Nihil morosius hominum judiciis
Canlılığını, geçerliliğini ve çekiciliğini günümüze değin değişmeden koruyabilmiş bir yapıt olan “Deliliğe Övgü”nün yazarı ünlü hümanist bilgin ve ilahiyatçı Desiderius Erasmus’un bir vecizesi. “Bir kişinin diğerini yargılaması kadar haşin bir şey yoktur” demek… Özgün yapıtlarıyla ve çevirileriyle Antik Çağ düşüncesinin Avrupa’da yayılmasına çok büyük katkılarda bulunan Erasmus, bir rahip olmasına karşın hiçbir zaman geleneksel anlamda rahiplik yapmadı ve papalığın düşünceler üzerinde kurduğu hegemonyaya karşı çıktı. Gerçek Hristiyanlık ruhunu Antik Çağ’ın yalınlığında arayan Erasmus, güzel sanatların ve bilimlerin yayılmasını, Avrupa’nın ortak bir sanat ve bilim anlayışının çatısı altında birleşmesini, hümanizmin birinci koşulu saydı. Martin Luther’in reformlarıyla kilisenin yenilenmesi görüşüne katılmakla birlikte, Hıristiyan dünyasının kargaşaya, parçalanmaya sürüklenmesine şiddetle karşı çıktı. Avrupa’nın düşünce yaşamında, karşı çıktığı papaların dahi kendisini ziyarete geldikleri saygın bir yere sahiptir.
8. Sapiens sibique imperiosus
Şöyle devam ediyor: “Quem neque pauperis, neque vincula terrent. Responsare cupidinipus, contemnere honores. Fortis, et in seipso totus teres atque rotandus.” Tamamının tercümesi şu oluyor: “Her kim iradesini kontrol edebiliyorsa, özgürdür, cesurdur ve kendine sadıktır; ne yoksulluk ne ölüm, ne de kelepçe korkutur onu. Kendi arzularının bekçisidir; rütbeyi hor görür, doğrudur ve dürüsttür.” MÖ. 1. yüzyılda yaşamış “hakikati gülerek söylemek” ilkesini ortaya koyan Romalı şair Quintus Horatius Flaccus’un “Hicivler” yapıtından bir alıntı.
9. Asperae facetiae ubi nimis ex vero traxere, acrem sui memoriam relinquunt
“Gerçeklere dayanan ağır bir şaka, geride keskin bir acı bırakır” demek. MS. 56-120 yılları arasında Roma’da yaşamış hatip, avukat, senatör ve tarihçi Gaius Cornelius Tacitus’un veciz bir sözü. Her nedense tam tersi geçerli olması gerekirken; “İnsanlar bir iyilikten çok, incinmenin karşılığını vermeye hazırlıklıdırlar, çünkü minnettarlık bir yüktür, intikam ise zevk” tespitini de çok isabetli bir biçimde yapmış zamanında.
10. In morbo recolligit se animus
“Akıl, hastayken tekrar bir araya toplanır.” MS. 1. yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi, yazar ve filozof Büyük Plinius’un (Gaius Plinius Secundus Maior) bir sözü. Tarihteki ilk ansiklopedi olan “Naturalis Historia-Doğa Tarihi” adlı eseri kaleme almış. “37 kitaptan oluşan bu yapıt, 500’e yakın Yunan ve Romalı yazarın bıraktığı 2 bini aşkın kitabın içeriğinden özetlenmiş yoğun bir bilgi derlemesi. Yunanca bitki ve hayvan adlarının Latince karşılıklarını veren terimleme çalışmaları, yapıtın ününün bugüne değin sürmesini sağladı. Plinius, ayaklı bir kitaplıktı: Kutupta Güneş’in yazın hiç batmadığını, kışınsa hiç doğmadığını, ışık hızının sesinkinden yüksek olduğunu, deniz gelgitinin, Ay ve Güneş’in çekimlerinden doğduğunu biliyordu.” Dostu Marius’a şöyle der Plinius bilgece; “Hastalıkta zihin, kendini ifade etmeye başlar, muhakeme ile kendini değerlendirir ve yaptıklarından utanç duyar. Tüm felsefe tarihinde, söz verdiklerimizin çoğunda ve davranışlarımızda hep hasta olarak karar versek…”
11. Perfectio et actus primus corporis organici, vitam habentis in potentia
“Mükemmellik ve organik yaşamın ilk hareket gücü.” Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser veren Batı kültürünün temellerini dayandırdığı büyük feylesof Aristoteles’in “entelecheia” adını verdiği ruhun tanımı… Tek bir kelime ile açıklanması zor olan bu kavram, “varlığın gerçekleşmesi”, “varlığın kendini tanımlaması” olarak düşünülebilir. Platon’un öğrencisi ve Büyük İskender’in de hocası olan Aristoteles’i, “Hristiyanlıkla birlikte bilim dünyasının üzerine karabasan gibi çökmüş ve 1500 yıl boyunca bilimsel ilerlemeyi sekteye uğratmış şahıstır” diye tanımlamak hem Hristiyanlıktan hem de Orta Çağ’ın skolastik düşünce yapısından bihaber olan ve kendi döneminde mütevazı bir merakla hayatı inceleyen üstelik incelemelerini doğrusuyla yanlışıyla medeni bir cesaret ve özgüvenle yazmaktan geri durmayarak sonraki araştırmacıların önünü açan şahsına yapılan büyük bir haksızlık… Ayrıca “Altın Orta” adını verdiği ahlak felsefesi son derece takdire şayandır. Mutluluğun ancak çok ile az arasındaki orta yolu tutturmak ile mümkün olabileceğini vurgular. “Ne korkak ne de aşırı atılgan olmak bunun yerine sadece cesur olmak”, “Ne aşırı aç ne de aşırı tok olmak sadece ölçülü doymak”, “Ne cimri ne de savurgan olmak bunun yerine ölçülü harcamak” gerekir diyen Aristoteles, ilgilendiği diğer pek çok alanda da onu çelişkilerden korumuş olan bu felsefesinin gücünü, kendi yaşamında uygulayarak ispatlamış biri. Ne var ki, iki uç noktayı deneyimlemek yoluyla bilgi sahibi olmadıkça, her bireyin kendisi için ideal olan orta yolu bulmasının pek mümkün olmadığını da hatırlamakta fayda var. Burada çelişkiyi yaratan durum ise uç noktaları deneyimledikçe orta yolu tercih etmek yerine daha da radikalleşmek… Herkesin “istiap haddi” de denen kendisine mahsus doyum noktasına ulaşması, “altın orta”sını bulmasının püf noktası…
12. Stat sua cuique dies, breve et irreparabile tempus omnibus est vitae
“Her kişiye bir hayat verilir; kısadır ve başkasına devredilemez.” Vergilius’un “Aeneis” adlı eserinden bir alıntı… Troya Savaşı’nın kahramanlarından Aeneas’ın şehir düştükten sonra sağ kalan Troyalılarla birlikte, babasını sırtlayarak şehirden kaçışını ve yeni bir yurt edinmek üzere çıktığı yolda başından geçen türlü türlü maceraları anlatan destan, Roma’nın kuruluş destanı sayılması açısından son derece önemlidir.
Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18