Uzaylılar dünyaya gelse ve bizi yıldızlararası bir film yarışmasına girmek zorunda bıraksalar, o yarışmaya Pulp Fiction ile katılmayı tercih ederdik. Tüm gezegenin kaderi buna bağlı olsa bile…
“Yok artık Ali Sami” dediğinizi duyar gibiyiz. Ama ucunda yok olmak bile olsa, dünyanın ve insanların Pulp Fiction gibi bir filmle tanıtılmasını, hiç olmadı ‘anılmasını’ isteriz.
Basitlik, karışıklık, şiddet, doğallık ve kurgu. Hem gerçekçi hem de imkansız olay örgüsüyle bize tanıdık ama tuhaf gelen bu film için kim bilir uzaylılar ne düşünürdü?
Şimdi konu daha fazla dallanıp budaklanmadan uzaylıları bir kenara bırakalım ve yazımızı spesifik olarak bahsetmek istediğimiz noktaya getirelim, yani Pulp Fiction repliklerine.
Günlük hayatta yaptığımız sıradan ve doğal muhabbetleri çoğu filmde göremiyoruz. Görebildiklerimizin büyük bir kısmı da gişe kaygısı gütmeyen bağımsız sanat filmleri oluyor. Tabii Pulp Fiction gibi istisnalar dışında.
Olur da bu dediklerimize inanmayıp kanıt görmek istiyorsanız (istemediler), o zaman sizi aşağı doğru scroll yapmaya davet ediyoruz.
“Bir kişi olman, kişiliğin olduğu anlamına gelmez.”
“Cevaplarım seni korkutuyorsa, korkutucu sorular sormaktan vazgeç.”
“Neden rahat etmek için saçma sapan konuşma gereksinimi duyarız?”
Mia: Sen de bundan nefret etmiyor musun?
Vincent Vega: Neyden nefret etmiyor muyum?
Mia: Rahatsız eden sessizlikten. Neden rahat etmek için saçma sapan konuşma gereksinimi duyarız?
Vincent Vega: Bilmem ama güzel soru.
Mia: Gerçekten özel birisiyle tanıştığımızı bildiğimizde ve bir dakikalığına s*kik çenemizi kapatıp rahatça sessizliği paylaştıktan sonra saçma sapan konuşuruz.
“Unuttuğum günler geride kaldı, hatırlayacağım günler başladı.”
“Kibritle oynarsan, yanarsın.”
“S*ktir et gururu! Gurur sadece acıya sebebiyet verir. Hiç yardımı dokunmaz.”
“Köpeğin bir kişiliği var, kişilikli olmak başka.”
Vincent: Jambon ister misin?
Jules: Domuz eti yemiyorum.
Vincent: Yahudi misin?
Jules: Hayır, sadece domuz sevmem.
Vincent: Neden?
Jules: Domuz pis hayvandır. pis hayvanları yemem.
Vincent: Tamam, ama tadı güzel.
Jules: Belki sıçan eti de kabak tatlısı gibidir. Hiç öğrenmek istemem, çünkü iğrenç hayvanları yemem. Domuz kendi bokunda yatıp çiftleşir. Bu yüzden pis hayvandır. Kendi dışkısını umursamayan hiçbir şeyi yemem.
Vincent: Peki köpek? O da kendi dışkısını yiyor.
Jules: Köpek de yemem.
Vincent: Ama pis buluyor musun onu?
Jules: Köpeğe pis demeyi düşünmedim hiç, ama kirli oldukları açık. Köpeğin bir kişiliği var, kişilikli olmak başka.
Vincent: O mantıkla, bir domuz biraz daha kişilikli olsa, pis bir hayvan olmayacak? Öyle mi?
Jules: Ancak sevimli bir domuzdan bahsetmemiz gerekirdi. Miss Piggy‘den 10 kat daha daha sevimli olması gerekir hatta!
“Amerikan ismi tatlım. İsimlerimizin bir anlamı yoktur.”
– Esmeralda… İspanyolca mı?
+ Adım İspanyolca ama ben Kolombiyalıyım.
– Çok şirin bir ismin var tatlım.
+ Teşekkür ederim. Peki sizin isminiz nedir?
– Butch.
+ Butch ne anlama geliyor?.
– Ben Amerikalıyım tatlım, isimlerin anlamı yoktur.
“Biz neden bahsediyoruz?”
+ Duyduğuma göre herifin biri cep telefonu ile bankaya giriyor. Telefonu veznedara veriyor. Telefonun diğer ucundaki herif “Bu adamın küçük kızı elimizde bütün paranızı ona vermezseniz kızı öldüreceğiz.” diyor.
– İşe yaramış mı?
+ Hem de o biçim işe yarıyor. Dangalağın teki bir telefonla bankaya giriyor s*ktiri boktan bir telefonla mekânı silip süpürüyor
– Küçük kıza zarar vermişler mi?
+ Bilmiyorum. Muhtemelen öyle bir kız bile yoktur. Mesele kız değil. Mesele bankayı bir telefonla soymaları.
– Banka mı soymak istiyorsun?
+ Banka soymak istediğimi söylemiyorum.
– Artık içki dükkanı soymak yok mu?
+ Biz neden bahsediyoruz?
Zed öldü bebeğim
+ Kimin motosikleti bu?
– Bu bir Chopper bebeğim.
+ Kimin Chopperı öyleyse?
– Zed’in.
+ Zed kim?
– Zed öldü bebeğim. Zed öldü.
Not: Aslında daha çok replik yazmak isterdik fakat Türkçeye çevirdiğimizde orjinal metnin anlamını yitirmesi, argo sözcüklerin filmdeki hissi vermemesi gibi teknik sıkıntılardan dolayı yazımızı burada bitiriyoruz.