Uzun süredir gözlemlediğim, sürekli maymunlarla vakit geçiren, bu uğurda Afrikalara kadar giden bir kadın var. Sema Yılmaz. Facebook’taki bir fotoğrafında bir maymunla, Twitter’da başka bir maymunla. Bu kız ne yapıyor da bu kadar maymunla vakit geçiriyor? Bunu merak etmek yerine direkt kendisine sordum. O da etraflıca anlattı. Gelin Sema Yılmaz’ın hikâyesini ve yaptığı işi beraber inceleyelim…
Sema Yılmaz kimdir?
Sema Yılmaz, İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü mezunu. Yine İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisansını yapıyor. Tezi de hayvanat bahçelerindeki şempanzelerin davranışlarını inceleyen karşılaştırmalı bir araştırma konusu. Bunun yanı sıra Kenya’da Kolobus maymunlarını çalışmak için bir koruma derneğinde gönüllü araştırmacı olarak çalışmış. Türkiye’den yol alarak bu araştırmaları yapmanın çok zor olduğunu söylüyor. Çünkü bu araştırmaları projelendirmek zor. Bu yüzden doktorasını yurtdışında yapmayı planlıyor. Amerika’da Avrupa’da birçok iyi üniversitenin Afrika, Asya ve Güney Amerika’da, yani primat türlerinin doğal olarak yaşadığı tropik bölgelerde araştırma merkezleri var. Buralarda araştırmalar sürüyor. Tabii bu araştırmalar aylarca hatta yıllarca sürüyor. Sema’nın amacı da buralarda kendi araştırmasını yapmak.
Türkiye’de maymunlarla ilgilenme isteği nasıl karşılandı?
Sema’nın amacı ancak bu tip araştırmaları destekleyen bir üniversitede doktoraya başlarsa gerçekleşecek. Türkiye’de bu şartlarda yapabileceği en iyi şey ise hayvanat bahçesindeki şempanzelerin davranışlarını çalışmak olmuş. Bu anlamda ciddi bir literatür oluştuğunun altını çiziyor. Dünyanın birçok yerinde hayvanat bahçelerinde ya da hayvanat bahçesine benzeyen ama araştırma amaçlı kurulmuş merkezler var. Ve buralarda ciddi çalışmalar sürdürülüyor. Sema, Darıca Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi’ndeki şempanzelerle çalışmış.
Hayvanat bahçeleri demişken…
Sema bu konuda şöyle diyor: “İnsanların hayvanat bahçeleriyle ilgili görüşlerini biliyorum. Hayvanat bahçelerini ben de yüceltmiyorum. Ama bu bahçelerin; soyları tükenen türleri koruyan görevlerini göz önünde bulundurursak daha sakin değerlendirmeler yaparız sanıyorum. Bir keresinde bana tüm hayvanat bahçeleri kapatılsın diyen bir arkadaşıma sormuştum, kapattıktan sonra içerideki hayvanları ne yapacağız, diye. Makul bir cevap bulmak zor tabii. Ama bu bambaşka ve çok uzun bir konu/tartışma. Türkiye’de hayvanat bahçelerinde primatlarla ilgili yapılmış bir çalışma yok bu arada. O yüzden tezime başlamadan önce görüştüğüm hayvanat bahçelerine derdimi anlatmam biraz karışık oldu. Ancak görüştüklerimin çoğu inanılmaz olumlu karşıladı.”
Türkiye’de şempanze araştırma esnasında sadece Darıca’da ve Gaziantep’te vardı
Şempanzenin araştırma yaptığı süreçte (2016) Türkiye’de bir tek Darıca’da ve Antep’teki hayvanat bahçelerinde var olduğunu söyleyen Sema bu konuda şunları dile getiriyor: “Ben ikisiyle de çalışmak istedim. Kalktım Gaziantep’e de gittim. İzin almak için dilekçeler yazdım. Ancak maalesef olumlu bir yanıt alamadım. Bu arada yaptığım çalışmanın tamamen gözleme dayalı olduğunun altını çizmek isterim. Yani ziyaretçiler nasıl camın arkasından hayvanları izliyorsa ben de aynı camın arkasından izledim. Elbette belli bir yöntemle. Hayvanat bahçelerinin tepkilerine dönecek olursam Darıca’dan tamamen olumlu bir yanıt aldığımı söylemeliyim. İstanbul’da yaşıyor olduğum için araştırmam boyunca Darıca’daki lojmanlarında kalmama bile izin verdiler. Hatta çalışmalara devam etmemi de istiyorlar. Tezimi henüz bitirmiş değilim ama bu dönem savunmamı yaparsam kışın başka primat türleriyle de hayvanat bahçesinde çalışabilirim diye düşünüyorum. Bunun için para almıyorum ama en azından lojmanlarından faydalanmama, bahçe içinde diğer çalışanlarla beraber yemekhaneyi kullanmama izin veriyorlar.”
Solak ya da sağlak olmamızla babunların ilişkisi
Sema önümüzdeki sene babunlarla ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor. Nedenine ise şöyle cevap veriyor:
“Canlılarda laterilizason deniyor buna. Yanallık. Hani sağlak ve solak olmamız meselesi. Vücudunun çoğunlukla sağ tarafını kullanmak beyninin daha çok sol tarafını kullanmamız anlamına geliyor ya, laterilaizasyon da bununla ilgili. Elbette bu çok uzun, karışık ve birçok kısmı hâlâ tartışmalı bir konu. İnsanların büyük çoğunluğunun sağlak olmasından yola çıkılarak dil gelişiminin de beynin sol tarafıyla ilgili olduğu düşünülüyor. Elbette burada solaklarla ilgili ayrıca açıklamalar da var. Beynin sol tarafında Broca ve Wernicke alanı denilen bölgeleriyle ilgili olduğuna dair de çalışmalar var.”
Maymunlarla yapılan çalışmalar insan evriminde dil gelişiminin tam olarak ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini anlamayı amaçlıyor
Sema bununla ilgili şunları söylüyor: “Primatlarda yapılan dil öğrenme yetisine dair çalışmaların asıl amacı bu zaten. İnsan dışındaki primatların sağ el, sol el kullanımı da bu araştırmaları desteklemesi adına yapılıyor. Elbette bedenin bir tarafını daha çok kullanmak sadece yazı yazmakla ölçülmüyor. Ayrıca bununla ilgili bir araştırma yapmayı da düşünüyorum. Yiyeceklerini yerken hangi ellerini kullandıkları, vücutlarını hangi elle kaşıdıkları (ve vücutlarının daha çok neresinin kaşındığı da burada önemli), bir nesneyi bir yerden başka yere taşırken hangi ellerini kullandıkları gibi birçok veri söz konusu. Mesela ben sağ elle yazan bir insanım.
Yıllarca kendimi düz bir sağlak sanmıştım. Psikolog bir arkadaşım (senelerdir beni yakından tanıdığı için) bilişsel yetilerimin (analitik düşünme, imajinasyon, dil yeteneği falan gibi) orta karar olduğunu söylerdi hep. Yani iki tarafta da görece başarılı olduğumu, geliştirmek istersem ikisinden birini çok iyi geliştirebileceğimi söylerdi. Sağ elle yazan ben bunu çok anlamlı bulmazdım. Ama araziye çıktıkça, mesela kazma kürek kullanırken iki elimle de yapabildiğimi yine başka bir arkadaşım fark etmişti. Hatta bu yüzden çift elli olduğumu düşünmüş. Kendimden örnek vermemin sebebi en iyi bildiğim örnek olması tabii. Bunlar kafamda onlarca soru işareti oluşturduğu için daha da heyecanlandırıyor primatoloji çalışmaları beni. Kendimizde merak ettiğimiz birçok sorunun cevabı için primatlarla ilgili çalışmalara bakabiliriz. Çünkü o davranışın oluşumun kökenleri, kuzenlerimizle paylaştığımız aynı geçmişten geliyor.”
Primat nedir?
Sema Yılmaz bir primatolog. Yani primatlarla bilimsel olarak ilgileniyor. Primat nedir diye sorduğumuzda da şunları söylüyor:
“İlkokuldan beri öğrendiğimiz bir canlıların sınıflandırması vardır. Hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve kabaca mikroskobik canlılar diye geçiyor. Tabii sınıflandırma bundan daha karmaşık. Ama net olan bir şey var ise o da insanın hayvanlar âlemine dahil olduğudur. Primat ise memeliler sınıfında bir takımın adı. Bu sınıflandırmada kategoriler yukarıdan aşağıya çeşitleniyor. Örneğin tüm canlılar içinde hayvanlar âlemi önce omurgalılar ve omurgasızlar olarak ikiye ayrılıyor. İnsan ya da primat hattına giderken omurgalılar kolundan devam ediyor. Yukarıdaki görselde de Sapiens’e giden yol gösteriliyor. Yani insana…”
Bu sınıflandırma neye göre yapılıyor?
“Bu sınıflandırma canlıların benzerliklerinden yola çıkarak yapılmış bir sınıflandırmadır. İnsan bu sınıflandırmada fiziksel ve sosyal benzerlikler gösterdiği canlılarla beraber primatlar takımında bulunur. Peki, bu takımda insan dışında hangi canlılar yer alır? Kabaca maymunlar diyebiliriz sanıyorum. İnsanın genetik benzerliğinin en fazla olduğu türün şempanze olduğunu sanırım artık herkes biliyor. Bu genetik yakınlığın nelerle sonuçlandığına geleceğim ancak önce Türkçede tam karşılığı olmayan bir terimin altını çizmek isterim.”
Kuyruksuz maymunlarla insanların benzerlikleri
“Ape: Türkçe eyp olarak telaffuz edilen bu terimin tam olarak bir karşılığı Türkçede yok. Biz onlara ‘kuyruksuz maymunlar’ diyoruz. Bunlar şempanze, goril, orangutan ve gibonlar… Bu hayvanlar İngilizcede ‘monkey’ yani maymun olarak geçmemektedir. Bu dört türün maymunlardan ayrılmasının en önemli özellikleri Türkçe adından da anlaşılacağı üzere kuyruklarının olmayışıdır. Primatların kavrayıcı ellere sahip olması, onları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. Zira bu tutuş sağlayan eller hayvanların alet yapıp kullanmasına da olanak sağlamaktadır. Mesela bir kapuçin maymununun taş kullanarak kabuklu bir yemişi kırması gibi. Ya da şempanzeler bu şekilde ince dallarla termit adı verilen akkarıncaların balçıktan yaptıkları yuvalarından onları avlayabilir.”
Primatoloji bize milyonlarca yıl önce neler yaptığımızı anlatmaya çalışan bir disiplin
“Primatoloji, primatların insanlarla karşılaştırmalı bir biçimde araştırılması diyebiliriz. Ben primatlar derken içine insanı katmadan konuşuyorum ama insanın da bir primat olduğunu söylemiştim. Peki, neden böyle bir alan var? İnsanın evrimi fosiller ve genetik çalışmalar aracılığı ile çalışılıyor. Ancak davranış, arkasında direkt olarak fosil kayıtlar bırakmıyor. Dolayısıyla biz de bugün insanların binlerce ve milyonlarca yıl önce bugünkü davranışlarını nasıl geliştirdiğini dolaylı yollarla anlamaya çalışıyoruz. Örneğin, dilin oluşumuyla ilgili birçok teori söz konusu. Bu teorilerin zihinsel süreçlerini test etmek için primatoloji disiplini içinde insanın en yakın akrabası olan şempanzelerin iletişim kabiliyetleri araştırılıyor. Hatta primatolojinin ilk yıllarında insanın kullandığı işaret dilini bu kuyruksuz maymunlara öğretme amaçlı çalışmalar yapılmış ve kısmen başarılı da olmuşlar. Birden fazla çalışma var böyle. Amerikan işaret dilini öğretiyorlar. Her çalışmada farklı sayıda bir dağarcık oluşturabiliyor hayvanlar.”
Sema Yılmaz neden bu işi yapıyor?
“Ben antropoloji temelinden gelen, yani insanın çeşitliliğini evrimsel bir bağlamda çalışan bir disiplinin içinde yetişiyorum. Gücüm yettiğince de bu alanın içinde çalışmalarımı yapmayı planlıyorum. Antropolojiye olan sevgim antropolojinin her alanında sorduğum sorulardan ortaya çıkıyor. Primatoloji, antropolojinin birçok alt disiplininden bilgiyi kullanabildiğim bir alan. Hatta primatoloji disiplinler arası bir alan diyebiliriz. Ki aslında günümüzde birçok bilim alanı farklı bilimlerden faydalanıyor/faydalanmak zorunda. Primatoloji için bu çeşitlilik, alanda yapılacak çalışmanın konusuna göre değişebilir elbette. Örneğin Birleşik Krallık’taki kimi üniversitelerde Evrimsel Psikoloji alanında primatoloji çalışmaları yapılıyor. Ya da Avrupa’da başka bir üniversitede biyoloji ve genetik bölümlerinde primatoloji çalışılıyor. Amerika’da ise antropoloji altında bu çalışmalar sürüyor. Zaten Türkiye’deki antropolojinin kurumsallaşması da Amerikan ekolüne dayanıyor.”
Erkeklerin çok aldatması, kadınların seçici olması klişelerine dair…
“Bugün pozitivist bir mantıkla insanın davranışlarını açıklamada biyolojik indirgemecilik yapılıyor. Bu şuna benziyor: Erkekler hayatları boyunca milyonlarca çocuk sahibi olabilirler ama kadınlar ömürleri boyunca en fazla 10-15 çocuk sahibi olurlar. Evrimsel olarak soyun devamı da önemli olduğu için herkes olabildiğince üremeye çalışıyor. Bunun insanlar arasında doğurduğu yanlış klişeler ise şu: Erkekler bu yüzden aldatır, çok eşlidir vs… Yine bu yüzden kadınlar daha seçicidir çünkü zaten yılda bir kere doğurabiliyor falan. Bu çok yanlış bir düşünce elbette. Bunun gibi birçok klişe hata var. Soyun devamı önemlidir muhakkak evrimsel olarak. Ama hiçbir canlı ‘onlarca çocuğum olsun da ne olursa olsun’ düsturuyla yaşamını sürdürmüyor. Hele insan için hiç doğru değil. Zira insan yavruları doğumdan hemen sonra bakıma muhtaç oluyor yıllar boyunca.
Diğer primat türlerinde de böyle. Hepsinin süresi değişiyor tabii. Dolayısıyla ebeveyn bakımı önemli. Bir çocuğa mı bakmak kolay, farklı yaşlarda on tane çocuğa mı? Eğer çocuğun bakımına katkıda bulunmazsa soyunun devamını yine tehlikeye atabilir mesela. Bakınız goriller. Primatlarda ebeveyn bakımı her tür için farklılık gösteriyor. Gorillerde bir alfa erkek ve onun ailesi olur. Çiftleştiği dişiler ve yavruları. Alfa erkek goriller, ailesi konusunda inanılmaz korumacıdır. Dişilere de yavrulara da koruma sağlar. Bu, bu geniş konu hakkında verebileceğim yüzlerce örnekten sadece biri. Halka kuyruk lemurlarda ise alfa rolü dişidedir. Şempanzeler çok dişili ve çok erkekli gruplarda yaşarlar. Liste uzadıkça yaşam biçimleri de çeşitleniyor. ”
İnternette bu konuyla ilgili neden çok az Türkçe kaynak var? Bu zamana kadar bu konuyu önemseyen olmamış mı?
“Bilimsel bir alanın bir dilde gelişmesi için o ülkede de gelişmesi gerekir sanıyorum. Ama elbette primatolojinin görece yeni bir alan olduğunu da göz önünde bulundurmak lazım. Yeni derken 10 yıllık alan da değil tabii. Fizik, felsefe, matematik gibi eski ve köklü bir alan değil demek istiyorum. 1930’larda başlıyor ilk çalışmalar. Sayılı çalışma var bu dönemde. Asıl çıkış Jane Goodall’ın Gombe’de şempanzelerle ilgili çalışmalarıyla başlıyor. Bu çalışmanın başını çeken de bir paleoantropolog. Aslında en başta primatolojinin ne olduğundan bahsederken söylediğim biçimde ortaya çıkıyor primatoloji. Paleoantropolog olan Louis Leakey’nin öncülüğünde başlıyor çalışmalar. Leakey, insan evrimini fosil buluntularla çalışan bir araştırmacı. İnsan evrimini daha iyi anlamak için, insanın günümüzde yaşayan en yakın akrabalarını da gözlemlemenin önemli olduğunu düşünür. Dünyanın üç bölgesinde insanın akrabası olan en yakın primatlarla (şempanze, goril ve orangutan ki bunlar ape oluyor) çalışmalar başlatır. 1950’ler itibarıyla gerçekleşiyor bu çalışmalar.”
Türkiye’yi bu konuda dünyayla karşılaştırırsak…
“Primatoloji görece yeni bir alan. Ama bu demek olmuyor ki dünyada bu çalışmalar yok. Elbette var. Ancak mühendislik alanları ya da sisteme para kazandıran diğer dallar kadar yaygın değil. Zira kimseye pek para kazandırmıyor bu alan. Ama günümüzde artık birçok şirket ya da kurumun yeni bir görevi var. O da doğayı korumak. Sosyal sorumluluk çalışmaları gibi. Bu özveri, kurumların itibarı için önemli bir noktada. Bu sebepten primatoloji çalışmaları ‘koruma çalışmaları’ konusunda gittikçe popülerleşiyor. Türkiye’de bu alanın öksüz kalmasının en büyük sebeplerinden biri de içinden evrim geçiyor olması. Elbette bu konuda kitaplar var, çeviriler var. Hatta gittikçe popülerleşiyor. Örneğin ben İstanbul Üniversitesi’nde antropoloji lisans eğitimime başlarken (10 yıl evvel) Türkçe antropoloji temel kaynaklarının sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu. Tabii tüm antropoloji disiplinlerine katarak söylüyorum.”
Antropoloji bilimine genel olarak bakarsak, Türkiye’yi nasıl değerlendirirsin?
“Türkiye’deki kaynaklara bakarsak, bu kaynaklar içinde sosyal antropoloji alanındaki çalışmalar daha çok. Çünkü bu konular Türkiye sınırları içerisinde de çalışabiliyor. Hatta Türkiye bu konuda cennet. Ama primatoloji açısından bakarsak Türkiye ılıman iklim kuşağında ve bu civarlarda yaşayan bir primat yok. Bu da diğer önemli sebep. Türkiye’de yaban hayatıyla ilgili birçok başarılı çalışma zaten var. İster istemez insanlar kendi toprakları içerisindeki kaynakları kullanıyorlar. Bunun elbette birçok politik ve ekonomik sebebi var. Haklı sebepler. Ancak bir Fransız ‘Bizim ülkemizde maymun yok, o zaman çalışmayalım’ demiyor. Kalkıyor gidiyor Afrika’ya, çalışıyor orada.”
Bir Türkün bu alanda yurtdışında çalışması için neler gerekli?
“Burada da iki mesele devreye giriyor. Birincisi para. Bu araştırmaları yapmak için devletlerin, okulların bütçe ayırması gerekiyor. İkincisi ise bahsettiğim ülke Fransa ya da İngiltere Afrika’yı yıllar evvel sömürge haline getirmiş ülkeler. Mesela Kenya’da iki resmi dil var. Biri Swahili, ikincisi İngilizce. Bu sebeple Kenya’ya gitmem dil açısından sorun olmadı. Ama İngilizcenin resmi dil olduğu ülkeler gibi Fransızcanın resmi dil olduğu ülkeler de var. Ve buralarda İngilizceden önce Fransızca bilen insanlar arıyorlar. Fransızlar 1-0 önde. Gönüllü çalışma için bile gitmek pek mümkün olmuyor. Gidilen bölgenin dilini de bilmek önemli çünkü arazide çalışacaksınız. Ve çalıştığınız araştırma merkezindeki çalışanlar çoğunlukla bölgenin insanlarından oluşuyor.
İşte mesela Kongo. Goriller de şempanzeler de bu bölgede var. Kongo’nun resmi dillerinden biri Fransızca. Ya da geçenlerde Kosta Rika’da kapuçin maymunlarıyla çalışmak için 6 aylık bir pozisyon buldum. Başvurdum. İspanyolca bilmek şart değildi ilanda ama bilenlere öncelik tanıyabileceklerini söylemişlerdi. Çalışan da Japonya’dan bir üniversiteydi. Özgeçmişimi ve araştırmalarımı çok iyi bulmalarına rağmen İspanyolcayı iyi bilen bir öğrenciyi aldıklarını söylediler. Nereli bu kişi bilmiyorum tabii. Velhasıl dil önemli. Vaktiyle Afrika’da ya da Asya’da bir yerleri sömürmemiş bir ülke olmamız benim için üzücü bir haber değil tabii ama farklı diller bilmek kesinlikle önemli.”