Ana sayfa » Sinema » Poltergeist Laneti: Film Oyuncularının Gizemli Ölümleri ve Sette Yaşanan Paranormal Olaylar
Poltergeist Laneti: Film Oyuncularının Gizemli Ölümleri ve Sette Yaşanan Paranormal Olaylar
Korku sinemasının altın çağının unutulmaz yapımlarından biri olan Poltergeist, izleyicilere unutulmaz bir seyir sunarken perde arkasında son derece tuhaf olaylar yaşandı.
1982 yılında vizyona giren Poltergeist, yalnızca dönemin en etkileyici korku filmlerinden biri olmakla kalmadı, aynı zamanda sinema tarihinin en tuhaf efsanelerinden birinin de başlangıcı oldu. Yönetmen koltuğunda Tobe Hooper, yapımcı koltuğunda ise Steven Spielberg vardı. Bu ikilinin yarattığı dünya, banliyöde yaşayan sıradan bir Amerikan ailesinin evine musallat olan görünmez güçleri konu alıyordu. Küçük Carol Anne’in televizyon ekranına “They’re here” diyerek baktığı sahne, sinema tarihine kazındı. Ancak filmin büyüleyici atmosferinin ardında, kamera dışında yaşanan olaylar çok daha rahatsız ediciydi. Kimi izleyicilere göre filmdeki lanet yalnızca kurguda kalmadı; sette yaşanan trajedilerle birlikte “Poltergeist laneti” adı verilen uğursuz bir söylenti doğdu. Hadi gelin detaylara birlikte bakalım.
Poltergeist laneti efsanesi, filmin genç oyuncusu Dominique Dunne’ın talihsiz ölümüyle başladı
Filmde ailenin büyük kızı Dana’yı canlandıran Dunne, 1982 yılında eski erkek arkadaşı tarafından boğularak öldürüldü. Bu olay, filmin gösteriminden yalnızca birkaç ay sonra yaşandı ve Hollywood’u derinden sarstı. Üstelik Dunne’ın ölüm biçimi, filmdeki gerilim atmosferini hatırlatacak kadar ürkütücüydü. Seyirciler, “Bu sadece tesadüf olamaz.” demeye başladı. Ancak bu olay tek başına kalmadı, kısa süre sonra lanetin gölgesi bir başka genç yıldızın üzerine düşecekti.
Poltergeist serisinde Carol Anne karakterine hayat veren minik yıldız Heather O’Rourke da bir süre sonra talihsiz olaylarla anılır oldu
Gözleri ve masum yüz ifadesiyle filmin simgesi haline gelen O’Rourke, Hollywood’un parlayan çocuk yıldızlarından biri olmuştu. Fakat 1987 yılında yanlış teşhis konulan bir bağırsak rahatsızlığı nedeniyle sağlığı hızla bozuldu. 1988’de, henüz 12 yaşındayken geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşamını yitirdi. Doktorlar daha sonra, ölümünün doğuştan gelen bir bağırsak bozukluğundan kaynaklandığını açıkladılar. En trajik nokta ise, Poltergeist III filminin gösterime girmesine sadece birkaç ay kala hayatını kaybetmesiydi. Film vizyona girdiğinde, seyirciler küçük Carol Anne’in artık aramızda olmadığını bilerek sinemadan ürpererek ayrıldılar.
Poltergeist üçlemesinde yer alan diğer iki oyuncunun da çekimlerin ardından hayatını kaybetmesi, söylentileri daha da güçlendirdi
Serinin ikinci filminde kötücül vaiz Kane’i canlandıran Julian Beck, 1983’te mide kanseri teşhisi almıştı ve çekimlerden kısa bir süre sonra hastalığa yenik düştü. Aynı filmde yer alan Kızılderili şaman Taylor karakterini canlandıran Will Sampson da 1987’de geçirdiği kalp-akciğer nakli sonrası yaşamını yitirdi. Bu ölümler, tıbbi olarak açıklanabilir olsa da hayranlar arasında “Poltergeist’a bulaşanın başına bir şey geliyor” düşüncesi kök salmıştı. Her yeni kayıpla birlikte lanetin gücü daha da artıyor gibiydi.
Poltergeist efsanesinin yalnızca ölümlerle sınırlı kalmamasının sebebi sette yaşandığı iddia edilen tuhaf olaylardı
Filmdeki unutulmaz sahnelerden biri olan çamurlu havuz sahnesinde, JoBeth Williams’ın canlandırdığı anne karakteri gerçek insan iskeletleriyle çevriliydi. Oyuncu, yıllar sonra yaptığı bir röportajda, Spielberg’ün bütçeden tasarruf etmek için plastik yerine gerçek iskeletler kullandığını iddia etti. O dönem gerçek kemiklerin yapay olanlardan daha ucuz olduğu biliniyordu, fakat bu söylenti hiçbir zaman kesin olarak doğrulanmadı. Yine de bu iddia, lanet söylentilerini körüklemek için fazlasıyla yeterliydi. Seyirciler, filmin bu kadar gerçek hissettirmesinin nedeninin sahnedeki kemiklerin gerçekten birilerine ait olabileceğini düşünmeye başladı.
Belki de Poltergeist setine dair en ilginç söylenti, filmin ikinci bölümünde yer alan Will Sampson’ın yaptığı gerçek bir şeytan çıkarma ayiniydi
Sampson yalnızca bir aktör değil, aynı zamanda kendi inancında ruhani bir şifacıydı. Çekimler sırasında yaşanan talihsizliklerin ardından, setteki atmosferi temizlemek için gece vakti gerçek bir ayin gerçekleştirdiği söylenir. Bu olay, bazı oyuncular tarafından doğrulandı, bazılarıysa o gece yaşananları konuşmamayı tercih etti. Kimi ekip üyelerine göre ayinden sonra set biraz daha huzurlu hale gelmişti, kimilerine göreyse tam aksine, lanet o günden sonra iyice güçlenmişti.
Tüm bu olayların ardından, “Poltergeist laneti” sinema tarihinin en tartışmalı söylentilerinden biri haline geldi. Kimi insanlar yaşanan ölümlerin yalnızca talihsiz bir tesadüf olduğunu söylerken, kimileri bunun filmin doğası gereği ortaya çıkan karanlık bir enerjinin sonucu olduğuna inanıyor. Gerçek iskelet söylentileri, ruhani ayinler ve art arda gelen trajediler birleşince, film neredeyse kendi senaryosunun bir parçasına dönüştü. Belki de Poltergeist’ı bu kadar unutulmaz kılan şey, yalnızca ekrandaki korku değil, kameraların arkasında yaşanan, açıklanamayan o soğuk gerçeklik hissiydi. Kim bilir, belki de bazı hikâyeler yalnızca filmle bitmez…