Bu listeyi Fil’m Hafızası ekibinden Elif Bulut hazırlamıştır. Haberiniz olsun.
Delilik, gariplik, uyumsuzluk, farklılık, dışlanma, marjinallik… Sigmund Freud; psikolojik bozuklukların ve histerinin, bilinç dışı arzuların ve mevcut bilincin çatışması sonucu oluştuğunu açıklasa da; Carl Gustav Jung bu bozuklukların arketipik özellikler taşıdığını, “gariplik” ve “deliliğin” de normal olduğunu savunmuştur. Yani “delilik” ya da “gariplik” denilen bir şeyin olmadığını vurgulamıştır.
Fakat modern bilim, sanayi devriminden sonra büyük sisteme yani kapitale karşı uyumsuz olan; diğer bir deyişle “üretemeyen insan”a psikolojik bir tanı koymak, onu tedavi etmek ve kapitale kazandırmak için genelde tıp doktorlarının kullandığı klinik psikoloji yöntemlerine başvumuştur. Hatta sevgili psikanalizci, psikoloji biliminin ilk sistemli yaratıcı teorisyeni Freud’un da bu amaç doğrultusunda çalıştığı söylenir.
Yine de insan kişiliğinin ve ruhunun bu tür kalıplara sığdırılabilirliğini sorgulamadan edemeyiz. Bazı film karakterlerine baktığımızda da, uzmanlarca anormal teşhisi verilmiş kişilerin bize çok yakın olduğunu görebiliriz. “Anormalliğin” ayrı bir renk ve yaratıcılık olabileceğini görmekten kendimizi alıkoyamayız. Başka bir taraftan ise, kişiye veya çevreye yıkıcı etkisi olan psikolojik bozuklukların tespit edilmesi büyük önem taşır. Bunu da bir türlü es geçemeyiz.
20. yüzyılda görsel sanatlardan sinema ile temel bilimlerden psikolojinin doğuşu, ve endüstri kavramının önem kazanışı aynı periyotlara denk gelmiştir. Filmlere insan ruh biliminin yansıtılması ve buna bağlı karakterlerin işlenmesi pek de şaşırtıcı bir durum olmamıştır. Hemen hemen çoğu filmde rastladığımız üzere, insanın olduğu yerde (sinemada) psikoloji bilimi de vardır.
Bu durum bizi belki çok başka rüyalara, nüanslara ve varoluşsal tahlillere götürür. Böylece sinema, ayrı bir tat veriyor ve şaşırtıcı bir tinsel etki yapıyor sanat olarak. Dolayısıyla kimi zaman içimizi karartan, kimi zaman umut veren filmlerin olduğu bu listede mental bozukluklara temas ediliyor olacak.
Not: Sıralama alfabetiktir.
1. An Angel at My Table (1990)
1924 yılında doğmuş Yeni Zelandalı yazar Janet Frame’in otobiyografik kitabından uyarlanmıştır. Çocukluğundan beri diğerlerinden farklı olan Janet (Kerry Fox); yas, yoksulluk, sosyal etiketlenme, yoksunluk, korku ve izolasyon, fiziksel acı ve manüpülasyonla baş eder.
Eksantrik özellikleri nedeniyle bulunduğu intihar girişimi sonucunda, yanlış bir şekilde şizofreni teşhisi konur kendisine ve sekiz yıl bir hastanede ikamet ettirilir. Fakat Janet’in aslında sosyal anksiyete bozukluğu ve kaçınmacı kişilik bozukluğu belirtileri taşıdığı aşikârdır.
2. A Clockwork Orange (1971)
Stanley Kubrick’in yönettiği filmde Alex (Malcolm McDowell); çekici, akıllı, öz güveni yüksek, cesur, sanatsever ve iyi giyinen bir adamdır. Fakat aynı zamanda insanlara karşı empatiden yoksun, sadist, narsist, yalancı ve manipülatif bir karakterdir.
Alex; sosyal normları kabul edememe, çeşitli zamanlarda çoklu suçlar işleme, hilecilik, ailesine karşı işi olduğu hakkında yalan söyleme, pişmanlık hissetmeme, arkadaşlarıyla kavga etme, zarar verme ve sonra bunu mantığa bürüme, dengesizlik ve agresif davranış, fiziksel olarak birçok insana zarar verme gibi eylemleri ve özellikleriyle antisosyal kişilik bozukluğunun mükemmel bir örneğidir.
3. A Streetcar Named Desire (1951)
Vivien Leigh’in canlandırdığı Blanche DuBois karakterinde rastladığımız ilgi odağında olma isteği, dikkat çekmek için seksüelliğini kullanma, olaylara karşı aşırı dramatik davranışlar sergileme; histrionik bozukluğu olan bir kişiliğe delalet ediyor.
4. Black Swan (2010)
Natalie Portman’ın hayat verdiği mükemmeliyetçi ve hırslı balerin Nina (Siyah Kuğu), takıntıları nedeniyle obsesif kompulsif bozukluk izlerine sahip olmasının yanı sıra; buna bağlı delüzyonlar ve halüsinasyonlar geliştirir.
Ayrıca aşırı kontrollü beslenme ve beden imajını koruma davranışları, kusma ve yemek yemeyi kesme gibi yeme bozukluğu olan genç kadınların özelliklerini gösterir.
5. Cyrano de Bergerac (1990)
Cyrano (Gérard Depardieu) karakteri, burnunun büyüklüğüne o kadar takıntılıdır ve bundan o kadar çok utanıyordur ki aşık olduğu kuzeni Roxanne’e (Anne Brochet) bunu ilan edemez.
Karakterde de gözlenen durum (beden algı bozukluğu); kişinin bir kusuruyla aşırı takıntılı olmasına, muzdarip hissetmesine, ikili ilişkileri yerine getirememesine ve işlerini sekteye uğratmasına neden olur.
6. Donnie Darko (2001)
Ergenlik döneminde olan Donnie Darko (Jake Gyllenhaal); delüzyonlar, hezeyanlar, davranışlarda tutarsızlık, duygu durumda değişiklikler ve gerçeği saptırma gibi; dünyanın % 1.1’inde görülebilen, zemininin genetik ve çevresel faktörlerle oluştuğu düşünülen, sanrısal bir psikolojik rahatsızlık olan şizofreni ile cebelleşen ergen bir gençtir.
Toplumla baş etmek mi yoksa şizofreniyle baş etmek mi daha zor diye bakıldığında Donnie Darko, “Mad World” acısı tadında toplumla savaşır.
7. Festen (1998)
“Dogme 95” kuralları ile çekilen ilk film olan, Thomas Vinterberg’in yönettiği Festen (1998); sübyancı bir babanın doğum günü kutlamasını ve bu babanın cinsel istismara uğrattığı oğlunun gerçeği açıklayışını konu alıyor.
Pedofili, bir psikoseksüel bozukluk olmasına karşın kurbanların yaşadığı yıkımlar onarılamaz büyüklükte olabiliyor.
8. Fight Club (1999)
Insomniak bir şirket çalışanı, kendi karakterinin tam zıttı bir karakter yaratmış ve bu kişiyle “paylaşılmış delilik” tadında “dövüş kulübü” sosyal ağı kurmuştur. Bölünmüş kimlik bozukluğu olan adam, iki farklı (protagonist ve antigonist) kimlik taşır.
9. Girl, Interrupted (1999)
Susanna Kaysen (Winona Ryder), filmde biyografik bir karakter olarak sınırda kişilik bozukluğu olan ve intihara teşebbüs etmiş bir hastadır. Lisa Rowe (Angelina Jolie); sosyapat teşhisi konulmuş, belli periyotlarda hastaneye yatırılan başka bir hasta iken Daisy Randone (Brittany Murphy) ise yeme bozukluğu olan ve babası tarafından cinsel istismara uğramış bir genç kadındır.
10. Ordinary People (1980)
Kardeşinin ölümüyle travma sonrası stres bozukluğu yaşayan Conrad (Timothy Hutton) ve ailesinde oluşan dinamikler işlenir. Conrad’ın hissettiği o kadar ağır bir kaygıdır ki, hayatını sonlandırma isteği daha ağır basar.
11. Prozac Nation (2001)
Elizabeth Wurtzel’ün aynı adlı otobiyografik romanından uyarlanmış başarılı bir filmdir. Harvard Üniversitesi’nde tam burslu Gazetecilik bölümü öğrencisi olan Elizabeth’in (Christina Ricci) major depresif bozukluğuyla başa çıkış yöntemleri, kendi kendine zarar veren davranışları ve hayata adaptasyonu ele alınmış.
12. Sunset Boulevard (1950)
Günlük hayatlarda “narsist” sıfatı sıklıkla kullanılsa da, ciddi bir psikolojik bozukluktur narsistik kişilik bozukluğu…
Hollywood’da ilk kez narsizmin işlendiği eserlerden biri olan filmin ana karakteri Norma Desmond (Gloria Swanson), eski bir sessiz sinema yıldızı ve insanların her zaman ona tapmalarını isteyen ve kendisinin dışında başka hayatların öneminin olmadığını düşünen bir kadındır. Bir çok narsizm özelliğini tek bünyede taşıyan mükemmel bir örnektir.
13. The Machinist (2004)
Bir türlü uykuya dalamayan ve bir yıldır uyanık kalarak günlük hayatı kâbusa dönen Trevor’ın gerilimli hayatına tanık oluruz. Uyuyamama ile geçekleşen bir uyku bozukluğu olan insomnia, Christian Bale’in müthiş oyunculuğuyla işlenmiş güzel bir anlatım barındırıyor.
14. The Treasure of the Sierra Madre (1948)
Amerika’nın dışında çekilen ilk filmlerden biri olan The Treasure of the Sierra Madre (1948), keşfedilmiş altını paylaşan üç arkadaşın güven sorunlarını ve şüphecilik içeren nedenselliklerini anlatıyor.
Dobbs (Humphrey Bogart), daha önceden bölüşmek üzere anlaşılan altını arkadaşlarının çalacağı fikrine saplanmış ve yerinde bir paranoyak kişilik portresi çizmiştir.