Ana sayfa » Tarih » Özgürlük mü Esaret mi? Pasaportlar İlk Ne Zaman, Hangi Ülkede Ortaya Çıktı?
Özgürlük mü Esaret mi? Pasaportlar İlk Ne Zaman, Hangi Ülkede Ortaya Çıktı?
Düşünsenize, elinizde bir pasaport var. Bir yandan bu küçük kitapçık, size sınırları aşma, yeni dünyalar keşfetme hakkı veriyor. Öte yandan, kim olduğunuzu belirleyen, sizi belli bir ulusa ait kılan, hatta bazen hareket özgürlüğünüzü kısıtlayan bir sistemin parçası oluyor.
Siyah-beyaz fotoğrafları, cızırtılı eski filmleri gözünüzün önüne getirin. 1900’lerin başında Amerika, neredeyse hiç durmaksızın gelen göçmen dalgalarıyla dolup taşıyordu. Özellikle Ellis Adası, Yeni Dünya’ya adım atan milyonlarca insanın ilk durağıydı. Düşünsenize, bugün havalimanlarında saatlerce süren güvenlik kontrolleri, vize işlemleri falan yok! O dönemde insanlar sadece kısa bir sağlık kontrolünden geçiyor, birkaç soruya cevap veriyor ve çoğunlukla iç bölgelere yolculuk etmeye devam ediyordu. Şimdi ise pasaportlarımızda mikroçipler, barkodlar, biyometrik fotoğraflar var. Teknolojinin son harikası gibi görünen bu küçük kitapçıkların kökeni, pasaportun tarihi ise düşündüğünüzden çok daha eskiye uzanıyor! Bakalım pasaportun tarihi nasılmış?
Pasaportlar aslında bir çeşit “sauf conduit” yani “güvenli geçiş izni” olarak ortaya çıktı
Eski zamanlarda bir kral, düşman topraklarına görüşmeler için birini yollayacaksa ona böyle bir belge veriyordu. Bu belge, karşı tarafın yöneticisi tarafından da kabul edilirse, o kişi sınırdan geçerken saldırıya uğramıyordu. Yani bugünkü pasaportun atası, bir nevi “saldırmazlık anlaşması” gibi çalışıyordu!
Ama tabii ki, bu sistem tamamen karşılıklı saygıya dayanıyordu ve resmi bir kurallar bütünü yoktu. Herkesin kendi kafasına göre hareket ettiği bu dönemde, pasaport gibi küresel bir standardın olmayışı işleri oldukça karmaşık hale getiriyordu.
Pasaportların bugünkü anlamda zorunlu hale gelmesi için dünya büyük bir krize girmeliydi: I. Dünya Savaşı! Savaştan sonra her şey değişti…
Savaşın ardından, uluslararası düzeni sağlamak isteyen Milletler Cemiyeti 1920 yılında küresel bir pasaport standardı getirme fikrini ortaya attı. Amaç, ülkelerin kendi sınırları üzerindeki kontrolünü artırmaktı. ABD de hemen bu durumu fırsata çevirdi ve 1921 Acil Durum Kota Yasası ile 1924 Göçmenlik Yasasını yürürlüğe koydu.
Peki, bu yasalar neye yarıyordu? Temel olarak, bazı ülkelerden gelen göçmen akışını kısıtlamayı hedefliyordu. “Amerikan hegemonyasına tehdit” olarak görülen ülkelerden fazla insan gelmesi istenmiyordu. Peki, kim nereden geliyor, nasıl belirleyeceklerdi? Tabii ki yeni basılan pasaportlarla!
Pasaport, zamanla dünya gezginleri için bir özgürlük bileti olarak görülmeye başlandı
Ama tabii ki, bu herkes için geçerli değildi! Bazıları için pasaport sadece bir kimlik belgesiyken, bazıları için ciddi bir engel anlamına geliyordu.
Örneğin, gazeteci ve yazar Atossa Araxia Abrahamian, pasaportun aslında avantajlı kesimin korunması için var olduğunu düşünüyor. Kendisi İranlı ebeveynlerden doğan, Kanada vatandaşı ve aynı zamanda İsviçre pasaportuna sahip. Ama diyor ki: “Pasaportlarıma karşı duygusal bir bağ hissetmiyorum, çünkü onları tamamen doğduğum yerin bir kazası olarak görüyorum.”
Abrahamian gibi düşünenler, pasaportun aslında bir güvenlik önlemi olmaktan çok, ülkelerin kendi sınırlarını daha sıkı kontrol etmek için icat edildiğini savunuyor. Ve tarihe bakınca, bu fikrin pek de haksız olmadığını görebiliriz!
Pasaport sadece insanların milliyeti noktasında değil bazı konularda da ayrımcılık yapılmasına neden oluyordu. Örneğin 20. yüzyılın başlarında Amerikalı kadınlar, kocalarının pasaportunda bir dipnot olarak yer alıyordu!
Tek başlarına sınır geçmeleri mümkün değildi. Eğer bir kadın başka bir ülkeye gitmek istiyorsa, mutlaka kocasının pasaportuna bağlı olmalıydı. Ama aynı dönemde evli erkekler serbestçe seyahat edebiliyordu. Şimdi kulağa inanılmaz geliyor, değil mi? Ama işte geçmişte pasaport sadece bir seyahat belgesi değil, aynı zamanda bir otorite simgesi olarak da görülüyordu.
Pasaportun tarihi hakkında söylenecek çok şey var. Örneğin bazı ülkeler, pasaportun aslında Batı’nın bir kontrol mekanizması olduğunu düşünüyor ve bu sisteme karşı çıkıyor
Ancak burada bir paradoks var: Herkes pasaportlardan kurtulmak istese de, hiçbir ülke tarihte bunu gerçekten göze alamadı. Mark Salter’ın Rights of Passage: The Passport in International Relations kitabında belirttiği gibi, pasaportlardan kurtulmak teoride güzel bir fikir gibi görünse de, pratikte imkansızdı. Çünkü pasaportsuz bir dünya, devletlerin egemenliğini sorgulamaya açan bir adım olurdu.
Bu nedenle, 20. yüzyılın büyük gezgin yazarları –Paul Bowles ve Joan Didion gibi isimler– eserlerinde pasaportun, insanları belirli bir kalıba sokan, etiketleyen ve bazen de kimliksizleştiren bir araç olduğunu yazdılar. Ancak ne kadar rahatsız edici olursa olsun, kimse pasaport olmadan hareket edemiyordu.
Bugün pasaport, artık sadece seyahat belgesi değil
Gayrimenkul ve sanat eserleri gibi yatırım yapılan bir varlık haline geldi! Bir yanda sahte ve çalıntı pasaportların kol gezdiği bir karaborsa varken, diğer yanda bazı ülkeler en yüksek teklifi verene vatandaşlık satıyor.
Gazeteci Abrahamian, yaptığı araştırmalarda şunu keşfetmiş: Artık yasal olarak pasaport satın alabileceğiniz bir piyasa var! Malta ve Kıbrıs gibi ülkeler, milyonlarca dolar karşılığında vatandaşlık hakkı sunuyor. Örneğin, Malta pasaportu almak için en az 1 milyon dolar ödemeniz gerekiyor. Kıbrıs’ta ise büyük yatırımlar yapanlar vatandaşlığa hak kazanıyor. Bu durum, vatandaşlık kavramının aslında ne kadar “keyfi” olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Ancak pasaportu bir ayrıcalık ya da yatırım olarak görenlerin aksine, bir de bu belgeye erişimi bile olmayan milyonlar olduğunu söyleyelim
Dünya genelinde en az 10 milyon insan vatansız. Bu kişiler, hiçbir ülkenin resmi vatandaşı olarak kabul edilmiyor ve dolayısıyla pasaportları olmadığı için seyahat edemiyorlar.
Birleşmiş Milletler’e göre vatansız insanlar, eğitim, sağlık hizmetleri ve hatta çalışma hakkı gibi en temel haklardan bile mahrum kalıyorlar. Modern dünyada bir bireyin en temel insan haklarından biri olan serbest dolaşım hakkı, pasaport sisteminin yarattığı eşitsizliklerle birçok kişi için tamamen erişilmez hale gelmiş durumda.
Küresel siyasi değişimler de işin içine girince, pasaportların değeri her geçen gün farklı bir boyuta taşınıyor
Yeni hükümetler, sınır politikalarını yeniden şekillendirirken, bir ülkenin pasaportunun gücü de dalgalanıyor. Bugün özgürce seyahat edebilenler, yarın sıkı vize kurallarıyla karşılaşabilir.
Aslında bir pasaport, doğduğunuz yerin getirdiği avantajlar veya dezavantajlarla yüzleştiğiniz bir belge. Eğer şanslıysanız, pasaportunuz size sınırsız seyahat imkanı sunar. Ama eğer pasaportunuz dünyanın “zayıf” olarak gördüğü ülkelerden birine aitse, bu belge bazen ağır bir yük haline gelebilir. O pasaportla uçak biletini alıp havaalanına gitmek kolaydır, ama gideceğiniz ülkenin kapısını çalmak her zaman mümkün olmayabilir.
Bazı pasaportlar büyük bir özgürlük bileti gibi; Avrupa’ya, Amerika’ya, Asya’ya vizesiz geçiş hakkı verir. Diğerleri ise her adımda belge toplamanızı, büyükelçilik kapılarında beklemenizi, bazen de vize reddiyle hayallerinizi ertelemenizi gerektirir
Yani pasaport sadece bir seyahat belgesi değil, aynı zamanda dünyadaki eşitsizliklerin küçük ama çok güçlü bir göstergesi. Öte yandan teknoloji, siyaset ve küreselleşme hızla değişirken, pasaportların sabit kalması mümkün değil.
20 yıl önce pasaportlarımız sadece kağıt ve mürekkepten ibaretti, ama bugün biyometrik veriler, çipler ve dijital kimlikler işin içine girdi. Belki de gelecekte fiziksel pasaportları tamamen kaldırıp, dijital kimliklerle sınır geçişlerini saniyeler içinde yapabileceğiz.
Ama en büyük soru şu: Bu değişim herkes için eşit olacak mı? Yoksa bazı ülkeler bu sisteme daha hızlı adapte olurken, diğerleri yıllarca geride mi kalacak? Eğer pasaport kavramı evrimleşecekse, bu sadece teknolojik bir gelişme olmamalı, aynı zamanda dünyadaki seyahat eşitsizliğini azaltan bir dönüşüm de olmalı. İşte o zaman pasaportun tarihi anlatıldığında dünyadaki tüm insanların yüzünü güldürecek bazı bilgiler verilebilir.