“Kiraz ağaçlarından ne yaparsa ilkyaz / onu yapmak istiyorum senden” demiş sosyalist düşüncenin en büyük şairi. Aşkı ifade edişe bak!
Yaşadığı süre içerisinde o kadar farklı kültürden ve sınıftan insanlarla ilişki kurdu ki, uluslararası şair olmaktan kurtulamadı.
Lorca’yı, Allende’yi, bir de Nâzım’ı çok sevdi. Hayatı boyunca ezilenden yana oldu, hayat ve umut düşmanlarına şiirleriyle savaş açtı. Düşünceleri ve dile getirdikleri uğruna sürgün hayatı yaşadı, vatanından uzak kaldı. Hiç pes etmedi, “Halkız biz, yeniden doğarız ölümlerde” dedi, mücadeleyi bırakmadı.
“Dünyadan sessizce çıktı yola” ve “dünya için şarkılar söyledi”. O şarkılar şimdi milyarca insanın dilinde. Pablo Neruda bir şair olarak öldü ama o günden beri “şiir” olarak yaşamaya devam ediyor dünya halklarının dilinde. Aslında tam da olmak istediği yerde…
1. 111 yıl önce, Yenidünya’nın Pasifik kıyılarında
Asıl adı Ricardo Eliecer Neftali Reyes Basoalto olan bu büyük şair 12 Temmuz 1904’te Şili’nin Parral şehrinde doğdu. Annesi öğretmen, babası işçiydi. Annesini veremden kaybettiğinde henüz 6 haftalık bir bebekti.
acılardan daha büyük bir yer yoktur
bir tek evren var, o da kanayan bir evren
2.Henüz Pablo Neruda değilken
Gazetelerdeki makalelere katkıda bulunmaya başladığında yaşı henüz 13’tü. İlk makalesi Neftali Reyes imzasıyla La Manana gazetesinde yayımlandı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: Gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. Uzaklarda şarkı söylüyor biri
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur, öpmemden önceki gibi
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
3. Başka bir şairden aşırdığı soyadına Pablo adını ekleyince
Çek şair Jan Neruda’dan aşırdığı soyadı, Pablo adına ekleyip bir dergide yazmaya başladığında yıl 1920’ydi. O, bu ad soyadın geçici olduğunu düşündü ama olmadı. Ömrünün geri kalanında hep bu adla anıldı. Hayatına etki eden isimlerden birisi de Latin Amerikalı şair ve eğitimci Gabriela Mistral’di. Mistral, Temuco’ya okul müdürü olarak atanıp Neruda’nın İspanyolca öğretmeni olunca yıllarca sürecek dostlukları da başlamış oldu.
Ellerimden birinde
hapsedebileceğim kadar,
ağzıma götürebileceğim kadar
küçük,
ince gül,
ayaklarım ayaklarına, ağzım dudaklarına
değince büyüdün birden,
iki tepe gibi yükseliyor omuzların
ve göğsümde göğüslerin geziniyor işte
yine, kolum güçlükle sarıyor ince çizgiyi,
endamının ayçasını:
kırdın zincirlerini, sevda içinde, deniz
suyu gibi: göğün koca gözlerini güçlükle
ölçüyor ve eğiliyorum ağzına,
toprağı öpmek için.
4. Bir hediye saat + üç beş eşya: Alacakaranlık
İlk kitabı Crepusculario’yu (Alacakaranlık), babasının hediye ettiği saati ve elindeki üç beş eşyayı satarak 1923’te yayımladı. İkinci kitabı Veinte Poemas de Amor y Una Canción Desesperada (Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı) 1924’te yayımlandı.
Bana öğüt verenler
Zamanla delirdiler
İyi ki dediklerine hiç aldırmadım,
Beceriksizliklerim onları öyle üzdü ki
Saçları ağardı ve buruştular
Mideleri de artık kestaneleri öğütemez oldu.
Nihayet bir sonbahar çökkünlüğü
Onlarda akıl bırakmadı
Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum
Unutkan ve saygılı mı olayım?
Ya da ne olduklarını açıkça söyleyeyim mi?
Beni yalnız bıraksalar tüm kimliğimi değiştireceğim
Derimden sıyrılacak
Başka bir ağız edineceğim
Ve bambaşka biri olunca da
En, en başta ne idiysem
Ben ona dönüşeceğim
Yoluma işte böyle devam edeceğim.
5. Diplomatların en romantiği olarak birçok ülkede görev yaptı
Şili Üniversitesi’nde Fransızca ve pedagoji okudu. 1927-1935 yılları arasında Burma, Seylan, Java, Singapur, Buenos Aires, Barselona ve Madrid’de elçi olarak görev yaptı.
Hayvanlarda ters giden
bir şey vardı:
Kuyrukları fazla uzun
ve bir talihsizlikti kafaları.
Sonra toplanmaya başladılar
yavaş yavaş
parçaları uydurarak birbirine,
hoş bir görünüm yaratmak için,
doğum lekeleri, zerafet, heybet.
Ama kedi,
yalnızca kedi oldu tamamlanabilen,
gururluydu:
Doğuştan her şeyi yerli yerindedir ne olsa,
kendinden hoşnut
ve tam olarak emindir ne istediğinden.
İnsan balık ya da kuş olmak ister,
kanatlarımız olsa der yılanlar,
köpekler müstakbel aslan,
mühendisler ozan olmaya can atar,
sinekler kırlangıçlara özenir,
inatla sinekler gibi davranır ozanlar.
Ama kedi
kedi olmaktan başka bir şey istemez,
her kedi katıksız kedidir,
bıyıklarından kuyruğuna kadar,
altıncı duyudan kıvranan saçına kadar,
gece vaktinden, altın gözlerine kadar.
6. Picasso’ya Guernica’yı çizdiren savaş: İspanya İç Savaşı
18 Temmuz 1936’da İspanya’da iç savaş başladı. 19 Ağustos’ta ise o çok sevdiği dostu Garcia Lorca öldürüldü. Lorca’nın ölümü Neruda’yı çok etkiledi. Çıkan iç savaştan dolayı Neruda’nın konsolosluk görevine son verildi. 7 Kasım’da Nancy Cunard’la birlikte “Dünya Şairleri İspanya Halkını Savunuyor” başlıklı bildiriyi kaleme aldı.
Issız bir evde,
Korkudan ağlayabilseydim;
Gözlerimi çıkarabilsem de,
Yiyebilseydim;
Senin sesin için yapardım
Bunları,
Yaşlı portakal ağacı sesin;
Senin şiirin için yapardım
Bunları,
Çığlık çığlığa fışkıran şiirin.
Baksana,
Maviye boyuyorlar hastaneleri,
Senin için;
Kıyıdaki kenar mahalleleri
Ve okullar,
Senin için büyüyorlar;
Tüy salıyorlar,
Yaralı melekler;
Pullar örtünüyor,
Düğün balıkları;
Deniz kestaneleri,
Göğe uçuyorlar;
Siyah tülleriyle terzi dükkanları:
Kanla doluyorlar, kaşıklarla,
Senin için
…
Hayat böyle, Federico,
Ey babayiğit,
Ey kara sevdalı adam.
Sana,
Dostluğumun sunabileceği şey
İşte bunlar..
Sen de epeyce şey biliyorsun
Şimdiden.
Yavaş yavaş, daha da,
Öğreneceklerin var.
7. Savaş koşullarının yarattığı eser: Kalbimdeki İspanya
Şiirlerini topladığı “Kalbimdeki İspanya” üzerinde çalışmaya da bu dönemde başladı. Eser, İspanya İç Savaşı devam ediyorken basıldı. Bundan sonraki eserleri de sosyal ve siyasi konular üstüne oldu Neruda’nın.
…
Haydutlar uçaklarıyla, magriplilerle
Haydutlar yüzükleriyle ve düşeslerle,
Haydutlar kara keşişleriyle ve dualarla
İndiler gökten yere öldürmeye çocukları.
Koştu çocuk kanı gibi
Sokaklarda çocukların kanı.
Çakallar ki çakallar bile ürkerdi onlardan
Taşlar ki deve dikeni ısırırsa tükürürdü
Yılanlar ki yılanlar bile iğrenirdi onlardan!
Gördüm İspanya’nın kanı ayaklanmıştı
Boğmak için onları
Gururun ve bıçağın dalgaları altında.
Generaller
Hainler:
Şu ölmüş evime bir bakın
Yaralı İspanya’ya bir bakın.
Ama her ölmüş evden, çiçek yerine
Çıkıyor kızgın bir maden,
Ama İspanya’nın her yarasından
Çıkıyor bir İspanya daha,
Ama her ölü çocuktan
Bir tüfek çıkıyor bakan
Ama her cinayetten
Bir gün yüreğinizde gerçek yerini
Bulacak mermiler çıkıyor.
Soruyorsunuz, niye
Şiirlerim düşten ve yapraklardan
Yurdumun büyük yanardağlarından
Söz etmiyor diye?
Gelin görün sokaklardaki kanı,
Gelin görün
Sokaklardaki kanı,
Gelin görün sokaklardaki
Kanı!
8. En gurur verici görev
Yıl 1939 olduğunda Paris’te İspanyol göçmenler için konsolosluk yapmaya başladı. Göreve başladığı yıl, iç savaştan kaçıp Fransa’ya sığınan iki binden fazla İspanyol için bir gemi ayarladı ve onların güvenli bir şekilde Valparaiso Limanı’na varmasını sağladı. Bu, kendi deyimiyle, “yaşamının en gurur verici göreviydi”. Şili’de de o mültecileri bir başka güzel insan bekliyordu; Sağlık Bakanı Salvador Allende.
Bayraklarımız her zaman böyle doğmuştur.
Halk işlemiştir onları
Tüm sevgisiyle
Onun parçalarını dikmiştir
Bütün yoksulluğuyla
Ve yıldızı çivilemiştir
Canı gönülden
Gökte ya da gömlekte vatanın yıldızı için
Bir mavi kesmiştir
Ve damla damla
Kırmızı doğmuştur
9. Muktedirin hoşuna gitmeyen sözler
Şili’ye 1943’te dönebildi ve 1945’te de senatör seçildi. Şili Komünist Partisi’ne katıldı ve iktidara yönelik eleştirileri yüzünden iki yıl boyunca kaçak hayatı yaşadı.
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
10. Farklı ülkeler, farklı dostluklar
Yurtdışına çıktı ve 1952’ye kadar farklı ülkelerde bulundu. Bu dönem eserlerine politik tavrı damgasını vurdu.
insan döner kendine
viran, kırık dökük bir eve dönercesine
yorgundur
eski püskü bir giysi gibi,
yürümeye çalışır yağmurda, çırılçıplak,
saf suda ıslanarak,
yapamaz bunu yalın rüzgarda,
ama benliğinin kuyusuna döner,
kaygısız.
varolup olmadığı,
usunu konuşturup konuşturmadığı
ya da ödedikleri, borç verdikleri, bulduklarıyla ilgilenir.
beni kabul edip etmemesi
çok önemliymiş gibi,
toprağın yaprakla kaplı adıyla birlikte,
kara duvarlı tiyatroda.
11. Faşizmin bir düşünce değil, kötülük olduğuna inandı
Neruda’nın politik konumu her zaman faşizmin tam karşısı oldu. 1970’te Şili’de başkanlık için aday gösterildi, fakat Salvador Allende başkan seçilince onu destekledi. Allende’de onu Fransa elçisi olarak görevlendirdi.
Bilmek acı çekmektir. Ve bildik;
Karanlıktan çıkıp gelen her haber
Gereken acıyı verdi bize:
Gerçeklere dönüştü bu dedikodu,
Karanlık kapıyı tuttu aydınlık,
Değişime uğradı acılar.
Gerçek bu ölümde yaşam oldu.
Ağırdı sessizliğin çuvalı
12. Çok daha önce hak ettiği Nobel’i 1971 yılında aldı
1953’te Lenin Barış Ödülü’ne, 1971’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne lâyık görüldü. 1972’de sağlık sorunlarından ötürü elçilik görevini bıraktı.
Tuzun gülü gibi ya da topaz gibi
ya da ateşi çoğaltan karanfillerin oku gibi sevmem seni:
karanlık bazı şeylerin, gizlice, gölgeyle ruh arasında,
sevildiği gibi severim seni.
Çiçeklerin ışığını içinde gizleyen
çiçeklenmeyen bitki gibi severim seni,
ve teşekkürler aşkına, kasvetle bedenimde
yaşar topraktan yükselen kesif rayiha.
Severim seni bilmeden nasıl, ne zaman, nereden,
basitçe severim seni, sorunsuz ve gurursuz,
başka türlü sevmeyi bilmediğim için böyle severim seni.
Fakat ne sen varsın ne de ben,
öyle yoğun ki sevdamız, bağrımdaki elin elimdir,
öyle yoğun ki, uyuduğumda kapanan gözlerindir.
13. Allende’nin katledilişine kalbi daha fazla dayanmadı
24 Eylül 1973’te de kalp yetmezliğinden öldü. Rivayet odur ki, ölümünde, yakın dostu ve Şili’nin seçilmiş, sosyalist devlet başkanı Salvador Allende’nin katledildiği haberinin yarattığı üzüntünün de payı vardı. Tabutu başkent sokaklarında binlerce hayranı tarafından taşındı.
“Yoldaşlar, İsla Negra’ya gömün beni
çakıl taşının ve dalgalarının her bir pürüzlü lekesini
gözlerim kapalıyken, sanki artık hiç görmeyecekmişim gibi
tanıdığım denizin yakınına.”
14. Öldürülmüş olabilir mi?
Nisan 2013’te ise mezarı açıldı ve zehirlenme belirtisi olup olmadığı incelendi. Bu incelemenin sebebi, Neruda’nın, ölümünden 12 gün önce iktidara gelen diktatör Pinochet tarafından zehirlendiğinden şüphelenilmesiydi. Elde edilen verilere göre zehirlenme yoktu.
Elveda zaman lekeli sokaklar,
Elveda, elveda yitik aşk
Dönüyorum evimin şarabına,
Dönüyorum sevdiğimin aşkına,
Ne idiysem, neysem ona,
Suya ve güneşe, elmalı toprakalra,
Dudakları, adları olan aylara,
Geri dönüyorum dönmemeye,
İstemiyorum artık kendimi yanıltmak
Tehlikelidir geriye doğru yolculuk
Çünkü birden, bir hapishane olur geçmiş.
15. Bir başucu kitabı: Yaşadığımı İtiraf Ediyorum
Biyografik eseri “Confieso Que He Vivido” (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum) tam bir başyapıttır. Kitapta hayatını, şiirlerinin öykülerini ve sevdiği insanları, dostlarını bulursunuz.
Aşkım, ben ölürsem sen ölmezsen,
Aşkım, sen ölürsen ben ölmezsem,
Sakın yüz vermeyelim acıya,
Hiçbir şey yaşamımızdan daha değerli değil.
16. Nâzım Hikmet ve Neruda
Dünya Barış Konseyi 22 Kasım 1950’de Nâzım Hikmet’e, Pablo Picasso, Paul Robeson, Wanda Jakubowska ve Pablo Neruda ile birlikte Uluslararası Barış Ödülü’nü layık gördü. Nâzım Hikmet törene katılamadı ve ödülünü Neruda aldı. Nâzım Hikmet’in şairliğiyle ilgili “Biz onun yanında şair bile olamayız” demişliği vardır.
Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun
ne yapacağız şimdi?
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar
bulabilecek miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun
ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı,
ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler
kazandırdın bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta.
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa.
Sana Şili’nin kış krizantemlerinden bir demet
sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan…
Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da
yalnızım sensiz.
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen
yüzünden yoksun
dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan
Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde.
Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için!
Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.
17. “Ölümsüz” dostlarıyla içen şair
Üç defa evlendi Neruda. İlk eşi Antonieta Hagenaar, ikinci eşi Delia de Carril, son eşi de Matilde Urrutia idi. Dostlarını da asla unut(a)mayan bir adamdı Neruda. Bir dostu öldüğünde, adını evinin barındaki kirişlerin üstüne kazır ve onlarla içmeye devam ederdi.
Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.
Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.
18. Dağlara taşlara Neruda
Doğumunun 100. yıl dönümünde Neruda, başta Şili’de olmak üzere dünyanın pek çok yerinde anıldı. Şili’de insanlar -deyim yerindeyse- dağlara taşlara Neruda’nın şiirlerini yazdı.
yaşayacak yer açın onlara
ve düşünmeyin onların adına
hep ayni kitapları okutmayın
keşfetsinler şafağı, bırakın!
ve kendi öpüşlerini tadımlasınlar
barış içinde aşk ve özgürlük adına
Bonus 1: Neruda’nın sürgün yılları: Il Postino (Postacı)
“Şiir onu yazanın değil, ona ihtiyaç duyanındır” sözüyle zihinlere kazınan bu film, Neruda’nın vatanından uzakta yaşamak zorunda kaldığı günleri anlatır. Filme kaynak olan kitap da “Ateşli Sabır” adıyla dilimize kazandırıldı.
Bonus 2: Met-Üst durur mu, yapıştırmış cevabı
Metin Üstündağ imzası taşıyan bu kitap, Pablo Neruda’nın ölümüne yakın tamamladığı Sorular Kitabı’na birtakım cevaplar içeriyor.
Bonus 3: Pablo Neruda ve DGM gerçeği
Sanat dergisi Tavır’ın eylül sayısı, İstanbul 6 No’lu DGM tarafından ‘terör örgütleri ile terör örgütü elemanlarının propagandalarının yapıldığı’ suçlamalarıyla toplatıldı. Suçlamaya sebep olan yazılar arasında Neruda’nın “Oğulları Ölen Analara Türkü” adlı şiiri de bulunuyordu. Bu karara yapılan itiraz reddedildi. Derginin sahibi Muharrem Cengiz ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün hakkında da dava açıldı. Neruda’nın bu davaya konu olan şiiri şöyleydi:
…
Analar, onlar ayakta
Buğday içindeler, onlar,
Yücelerden yüce dururlar:
Dünyayı doruktan seyreden,
Bir öğle güneşi gibi.
Bir çan darbeleri gibi,
Onlar.
Ölmüş gövdeler arasında,
Zaferi çekiçleyen bir ses gibi
Onlar,
Kara bir ses gibi.
Ey canevinden vurulmuş,
Toz duman olmuş bacılar!
İnanın oğullarınıza.
Kök oldu onlar,
Sade kök:
Kan suratlı,
Taşlar altında.
Karışmadı toprağa,
Dağılmış kemikçikleri.
Ağızları ısırır hala,
Kuru barutu;
Ve demir bir okyanus gibi,
Titreşirler hala.
Ben ölmedim der,
Yumrukları;
Yukarı kalkık yumrukları,
Daha.
Bunca yere düşmüşlerden,
Yenilmez bir hayat doğar:
Bir tek beden olur,
Analar, bayraklar, çocuklar,
Hayat gibi canlı tek bir beden;
Bir yüz bekler karanlıkları,
Ölü gözleriyle,
Kılıcı dopdolu,
Dünya ümitlerinden.
…