Hapis cezası, günümüzdeki en yaygın cezalandırma yöntemlerinden biri. Ancak hapis cezası, yüzyıllar önce bugün bildiğimiz halinden çok daha farklı bir şekilde uygulanıyordu. Özellikle Orta Çağ Avrupa’sındaki suçlular için hapis cezasına çarptırılmak, acımasız ve kesin şekilde ölümle sonuçlanacak bir işkenceden farksızdı.
Orta Çağ Avrupa’sındaki hapis cezasını korkunç bir işkenceye dönüştüren şey ise kanlı eziyetler veya bitmek bilmeyen hapishane sorguları değildi. Yalnızca oubliette ismi verilen hücreler, yani bizzat hapishanenin kendisi başlı başına, mahkûmların en çok çekindiği cezaydı. Evet, oubliette isimli zindanlarda fiziksel şiddete başvurulmuyordu. Ancak bu ıssız zindanlarda karanlık, sessizlik ve mutlak bir yalnızlık hüküm sürüyor, Orta Çağ’ın suçluları bu korkunç zindanlarda “unutularak” ölüme terk ediliyordu!
Hapishaneler, modern toplumların yaşamında oldukça önemli bir yer tutuyor
Suçlunun ıslah edilerek topluma kazandırılması fikri üzerine inşa edilen hapis cezası tüm dünyada uygulanıyor, modern zamanlardaki başlıca ceza yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Ancak günümüzden uzun zaman önce hapis cezası, dünyanın farklı coğrafyalarında bugünkünden oldukça farklı şekillerde uygulanıyordu. Orta Çağ Avrupa’sının suça bulaşmış veya bir şekilde suçlu ilan edilmiş insanları için hapis cezası, korkunç bir işkenceden farksızdı.
Orta Çağ döneminde, Avrupa’daki kale ve şatoların zeminine oldukça dar ve karanlık bölümler inşa edilmişti
İngiltere’den Fransa’ya İtalya’dan İrlanda’ya kadar farklı ülkelerdeki kalelerin ve şatoların zeminlerde, toprağın derinliklerine doğru uzanan çok sayıda hücre yapılmıştı. Bu dar ve karanlık hücrelerin, bazı ev sahipleri tarafından değerli eşyaların saklandığı gizli bir bölme olarak kullanıldığı da oluyordu. Bazı dönemlerde ise lağım işlevi görmüştü. Ancak bu yapıların çok daha korkutucu eylemlere hizmet etmek gibi bir özelliği de vardı…
Avrupa kale ve şatolarındaki bu yapılar, belirli dönemlerde suçluların hapsedildiği hücreler olarak kullanıldı
Hapis cezasına çarptırılan bazı suçlular, bu hücrelere yerleştiriliyordu. Ancak hücreler, yalnızca bir insanın tutsak edildiği yapılar değildi. Tutsaklara fazladan bir fiziksel işkence yapılmadığı halde, bu hücreler dönemin en korkunç işkence biçimleri arasında yer alıyordu. İlk ortaya çıktıkları dönemden uzun bir süre sonra bu yapılar oubliette olarak isimlendirildi…
Oubliette, Fransızcada “unutmak” anlamına gelen oublier kelimesinden türetilen bir isim
Kelimenin kökeni bile, ne kadar korkunç bir işkence yöntemi olduğunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte hem bir işkence biçimine hem de işkencenin hayata geçirildiği karanlık zindanların adına işaret eden oubliette teriminin ilk kez 18. yüzyıldan sonra Victor Hugo ve Alexandre Dumas gibi Fransız yazarlar tarafından kullanıldığı biliniyor.
Oubliette olarak anılan yapılar mahkûmların “unutulduğu,” karanlık ve ıssız hücrelerdi
Elbette bu unutma, kasıtlı bir unutmaydı! Gerçekte, Orta Çağ’ın hapis cezasına çarptırılan suçluları, ölmeden önceki günlerini korkunç bir psikolojik eziyet altında geçirmeleri için bu hücrelere yerleştiriliyorlardı.
Hücrelerdeki mahkûmlar, yalnızlık içerisinde ölüme terk ediliyordu!
Yine de bu son derece dar ve karanlık hücrelerde, mahkûmlara eşlik eden bazı şeyler vardı. Bunların başında elbette açlık geliyordu! Hücrelerdeki diğer dikkat çekici unsurlar ise fareler başta olmak üzere katlanılmaz acılara sebebiyet veren kemirgenler ve daha önce hücrede hayatın kaybeden mahkûmlara ait kemiklerdi!
Orta Çağ Avrupa’sındaki pek çok oubliette mahkumu son derece zorlu fiziki koşullara katlanmak zorundaydı
Bu yapıların hemen hepsi, herhangi bir insanın kolaylıkla sığamayacağı denli küçük ve dardı. Mahkûmlar, bu hücrelerde ne ayakta durabiliyor, ne de tam manasıyla oturabiliyordu. Boylu boyunca uzanmak ise asla gerçekleştiremeyecekleri imkânsız bir hayaldi!
Yüzlerce yıl sonra ortaya çıkarılan bazı oubliette’lerde kazığa geçirilerek idam edilen insan kalıntılarına rastlandı!
İrlanda’daki Leap Kalesi, çok sayıda insanın bu şekilde can verdiği kötü şöhretli kalelerden biriydi. Ancak oubliette zindanları söz konusu olduğunda bu korkunç ölüm şekli bile, bir parça kabul edilebilir hale geliyordu! Çünkü mahkûmlara uygulanan psikolojik işkencenin dozajını artırmak için inşa edilen çok daha özel oubliette’ler vardı!
En korkunç oubliette’ler, kalelerin veya şatoların zeminlerine inşa edilenler değildi!
Evet, yer altındaki hücreler insan iskeletleriyle ve farelerle doluydu. Elbette bunlar, yeteri kadar korkunç ve karanlık olan ortamı, katlanılamaz hale getiren unsurlardı. Ancak mahkûmlar için çok daha acı verici, üstelik yer üstünde inşa edilen hücreler de vardı…
Fransa’daki Pierrefonds Şatosu gibi bazı yapılardaki hücreler zemine değil, duvarların içerisine inşa edilmişti
Bu yapılar belki yer altındaki muadilleri gibi farelerle ve insan iskeletleri ile dolu değildi. Fakat bu hücreler, mahkûmların maruz kaldığı işkencenin inanılmaz boyutlara çıkmasına neden oluyordu.
Çünkü “dışarıdaki yaşamın sesi” hücrede kaldıkları süre boyunca mahkûmlar tarafından duyulabiliyordu. Ancak mahkûmlar hiçbir şekilde dış dünya ile temas edemiyor, dışarıyı göremiyor, mutlak bir yalnızlık içerisinde ölümü bekliyordu… Dışarıdaki yaşamın sesi, oubliette mahkûmları için farelerden karanlıktan, insan kalıntılarından ve yalnızlıktan bile daha korkunç bir işkence unsuruydu…
Kaynak: 1