Bundan beş sene önce kaybettiğimiz, Yeşilçam oyuncularını fotoğraflayarak o yılları günümüze taşımış Osep Minaoğlu Türkiye’ye getirdiği ilklerle değerini korumaya devam ediyor. Bugün birçok amacının yanında nostalji için de baktığımız o siyah beyaz fotoğrafların birçoğu ustanın makinesinden çıkmış. Macera dolu hayatını ve fotoğrafçılıktaki ilklerini derlemeye çalıştık.
1. Genel hatlarıyla Osep Minasoğlu
Türkiye’nin en eski stüdyo ve set fotoğrafçılarından biri olan Minasoğlu, 26 Şubat 1929 yılında Samatya’da dünyaya gelir. Ermeni kökenli sanatçı anaokulunu İtalyan Rahibe Okulu’nda okur. Karaköy’deki ünlü Saint Benoît Fransız Lisesi’nde öğrenimine devam eder, ancak ailesinin Varlık Vergisi’ni ödemekte güçlük çekmesi nedeniyle liseyi yarıda bırakır. Ardından Kodak şirketinin Beyoğlu’ndaki yerinde çalışmaya başlayarak fotoğrafçılık hayatının da temellerini atar. Sonraki yılları Avrupa’da yaşam, İstanbul’a dönüş, kendi devrinin en büyük fotoğraf stüdyosunu kurma girişimi şeklinde devam eden Minasoğlu, 6 Ağustos 2013’te Bomonti’deki bir bakımevinde hayata veda eder.
2. Türkiye’ye kazandırdığı ilkler
Minasoğlu’nu büyük bir fotoğrafçı yapmış pek çok unsur var aslında. Onların başında da fotoğraf dalında Türkiye’ye ve hatta dünyaya kazandırdığı pek çok iş yer alıyor. Sanatçı; Türkiye’de ilk renkli fotoğrafı çeken kişidir. Yanı sıra, dünyada 35 mm sinema filmini dia (pozitif film) haline getiren ilk kişi olarak da uluslararası bir önem kazanır. Bununla da sınırlı kalmaz. Minasoğlu renkli negatif filmlerini, otomatik baskı makinelerini ve dia pozitiflerini de ülkemize sokan ilk kişi olma özelliğini taşır. Tüm bu nitelikleriyle; günümüz fotoğrafçılığını da ilgilendiren pek çok hamleyi gerçekleştirmiş olur.
3. Paris yılları
Minasoğlu’nun ülkede yaşanan hazin olaylar gereği gittiği Paris, onun fotoğrafçılığında çığır açacak atakları yapmasını sağlayan bir eğitim yuvası olur. Şöyle ki; 6 – 7 Eylül 1955 olayları peyda olunca, Müslüman olmayanlara yönelik baskı onu da dayanamaz noktaya getirir ve aldığı bir kararla Fransa’nın başkenti Paris’e gider. Burada Profesyonel Fotoğrafçılar Sendikası’na bağlı bir okulda eğitimini sürdürür ve Société Romaphot adlı bir laboratuvarda çalışmaya başlar. Fotoğraf sanatının o döneme kadarki gelişim sürecini ve tüm inceliklerini burada öğrenir. Minasoğlu’nun fotoğrafçılığı için diyebiliriz ki; Paris’e gittiği altı yıl, altın yıllar olur.
4. İstanbul zamanı
Minasoğlu baskılar gereği gittiği ve fotoğrafçılık ile kültür hayatı üzerine çok şey öğrendiği Paris’ten Fransa – Cezayir savaşı nedeniyle ayrılmak zorunda kalır. Şimdi tüm öğrendiklerini, deneyimlediklerini doğduğu yerde hayata geçirme zamanıdır. 1962 yılında İstanbul’a dönen sanatçı, burada devrinin en büyük fotoğraf stüdyosunu kurar: Stüdyo Osep. Bu stüdyo, renkli fotoğrafçılığın gelişimine verdiği katkılarla bir efsane halini alır. Fotoğrafçı yine bu yıllarda Anadolu’yu gezer, görür. Bununla ilgili şöyle söyler: ”Paris’ten döndükten sonra ilk işim bir fotoğraf makinesi edinerek Anadolu’ya çıkmak oldu. Amacım, güzel yurdumuzu görüntülemek ve aynı zamanda da para kazanmaktı. O yıllarda Anadolu’nun çeşitli köşelerinin doğru dürüst fotoğrafları yoktu. Gittiğim yerlerin belediye başkanları, hatta valileri dahi bana yardımcı oluyorlardı. Bulundukları beldelerin tanıtımına katkı sağladığımı düşünüyorlardı.” Manzara fotoğrafçılığı da yapan Minasoğlu’nun çektiği en anlamlı manzara fotoğraflarından biri de, büyükannesinin Samatya’daki evinin balkonundan çektiği manzara fotoğrafıdır.
5. Stüdyo Osep efsanesi
Stüdyo Osep, sanatçının Sirkeci’deki atölyesinde işler büyüdükten sonra Beyoğlu’na taşınıp açtığı bir stüdyodur. Bin metrekarelik bir alana sahip olan stüdyonun üst katı atölye, alt katı da depo olarak kullanılır. Minasoğlu bu görkemli stüdyoda çeşitliliğinin sınırlarını zorlar: 20 metrekarelik fotoğraf baskılarından renkli portrelere değin fotoğrafın birçok alanında üretime geçer. 1960’lı yıllar onun ve stüdyosunun büyük sükse yaptığı yıllar olur. Fotoğrafçı, fotoğraftan kazandığı parayı yine fotoğrafa yatırır. Yurt dışında gördüğü tüm teknik malzemeleri ülkemize getirir. 1970’lere az kaldığında da ilk renkli fotoğrafı çekerek tarihe geçer.
6. Fotoğrafladığı ünlüler
Osep Minasoğlu; Zeki Müren, Yılmaz Güney, Cüneyt Arkın, Kadir İnanır, Sadri Alışık, Türkan Şoray, Engin Çağlar, Feri Cansel gibi birçok sanatçıyı fotoğraflar. Bununla beraber henüz ünlü olmayan ama bunu amaçlayan insanların fotoğraflarını da çeker. Yakın dönem sinema tarihimiz ve hatta müzik tarihimizin görselleşmesi, bir fotoğraf olarak tarihselleşmesinde Minasoğlu’nun büyük emekleri vardır.
7. Stüdyo Show dönemi
Osep Minasoğlu’nun Stüdyo Osep efsanesinin ardından Stüdyo Show’u kurması bir mecburiyetten kaynaklanır. Kendi ağzından: “Türkan Şoray’ın annesi beni çok severdi. Bir fotoğrafını çektik, altına da Stüdyo Osep yazıldı; gazetede koskoca bir sayfada basıldı. ‘Kızlarım beni istemiyor. Kızlarım çok kazanır ama annelerine para vermezler’ diye bir röportajda kullanıldı.” Bu magazinel haberdeki fotoğrafın gazetede yayımlanması, Minasoğlu’nu zora sokar. Bunun üzerine işlerine Stüdyo Show adı altında devam eder.
8. Ekonomik sorunlar
Türkiye’deki fotoğrafçılıkta pek çok ilke imza atan usta fotoğrafçı Osep Minasoğlu finansal problemlerle karşı karşıya kalır. Stüdyo kapatılmak zorunda kalır ve bugünden sonra işler yolunda gitmez. Güç bela satın aldığı bir fotoğraf makinesi ile fotoğraf çekip 1 TL’den satarak hayatını idame ettirmeye çalışır. Son yıllarında ise tüm bu sorunların yanında sağlık sorunları da vuku bulunca 6 Ağustos 2013 tarihinde vefat eder.