Oyunculukları tartışılmaz olduğu halde Akademi’nin ekmeğini yiyemeyenler, her ödül töreninde adeta bir Emrah’a, duşta basılmış Soner Sarıkabadayı’ya dönenler…
Leonardo DiCaprio
Bir 1996 senesi gecede 6 milyon kızın rüyasına girerek rekorlar kıran Levo, daha Titanic’i bırakın What’s Eating Gilbert Grape’teki oyunculuğuyla bile Oscar alamadıysa, bu saatten sonra da alamaz diyorduk ki, gerçekten de alamadı. Sahip olduğu 3 adaylığa daha birçok adaylık ekleyecek muhtemelen, ama Akademi’ye olan aşkının tek taraflı olduğunu kabul etmesi lazımdır artık. Vazgeç bu sevdadan Levo!
Brad Pitt
Oynadığı birçok rolle anamızı bacımızı yoldan çıkarabileceğini çoktan kanıtlamış, adeta “Brad Pitt oyunculuk yapmaz, karakterler Brad Pitt’i oynar.” gibi bir motto’yu gerçeğe dönüştürebilecek kapasitede olan ve muhtemelen koca bir neslin Angelina Jolie’ye “Bu kadar çocuk yapacak ne vardı?!” diye isyan etmesinin sebebi olan Brad Pitt de bizim Levo gibi Akademi’den yana gün yüzü görmeyenlerden. 4 adaylığı bulunmasına karşın henüz heykelciği evine götürüp çocuklar erişemesin diye uzaklara kaldıramadı kendisi. Evde Angie saçını dudağını süpürge ediyor Brad, bir çocuk ağlıyor “Baba Oscar’ın nerede!” diye…
Moneyball ve The Curious Case of Benjamin Button gibi güzel filmlerdeki güzel oyunculuklarıyla umduğunu bulamayan Brad Pitt’e nasıl olsa yaşlanmadığı için önümüzdeki 20 yılı kapsaması muhtemel kariyerinde şansının dönmesini diliyoruz. Eee zenginin Oscar’ı züğürdün çenesini yorarmış.
Johnny Depp
Beyaz perdede eksantrik, çoğunlukla tırlatmış bir karakteri oynamadığı her günü kendine kayıp sayan Johnny Depp’in şu ana kadar efendime söyliyim bir Sweeney Todd ile, bir Karayip Korsanları ile En İyi Adam Oyuncu Oscar’ını nasıl olup da alamadığına biz de kendisi kadar üzülüyor, mendiller eskitiyorduk. Mahallemizin cool torbacısı, ailemizin korsanı, Kate Moss’un eski yari bu mükemmel adama bir altın adamı çok mu gördünüz diyor, Akademi’yi esefle kınıyoruz.
Robert Downey Jr.
Bir nesil onu Iron Man olarak bellese de ve hatta o karakteri kendisine öyle iyi yedirdiği için kendisinin normal hayatta da filmde olduğu gibi narsist, konformist, materyalist ve alabildiğine ego karışımı biri olduğunu düşünsek de Downey Jr.’ın bizde yeri Chaplin’le güzelleşiyor. O yıl aday gösterilmesine rağmen ödülü Al Pacino’ya kaptıran oyuncuya şans ve Gwyneth Paltrow ile daha fazla haşır neşir olma imkanı diliyoruz.
Samuel L. Jackson
Pulp Fiction’daki İncil’den bölüm okuma sahnesi bile kendi başına pop kültüre yılın ekmeğini yedirmiş, bir dönem hepimize Youtube’a “Samuel Jackson speech” yazdırmış olan aktör ne yazık ki bu oyunculuğuyla hak edilmiş bir Oscar’ı kaçırmıştı.
Jude Law
Oscar alamayışını doğaüstü sebeplere bağladığımız Brad Pitt ve Leonardo DiCaprio kadar şanssız olduğunu düşünmesek de bu yakışıklılıkla Jude Law’un en azından En Alnı Geniş Aktör Oscar’ını cebe atacağını düşünüyorduk, fakat yanılıyormuşuz. Kısmet başka zamana Cud!
Hugh Jackman
Wolverine pençelerini evde kabak doğramak için kullandığını düşündüğümüz Hugh Jackman’ı gerek X-Men film serileriyle başlayan ve sonrasında solo Wolverine filmleriyle devam eden Ülkü Ocakları aşkı sebebiyle Wolverine olmadan düşünemez olduk. Les Miserables ve Prisoners gibi filmlerle pençesiz ve daha az kıllı haliyle çok daha iyi rol yapabildiğini düşündüğümüz aktörün Bozkurt olmaya devam ederse Oscar’dan gittikçe uzaklaşacağını söylemek zorundayız.
Edward Norton
Temiz yüzlülükten yana alacağını almış, iş altın adam kazanmaya gelince ise umduğunu bulamamış olan Edward Norton’ın Fight Club’ta kendini dövmekten ve gecekondu patlatmaktan boş bulduğu zamanlarda iyi bir aktör olduğunu biliyoruz. Primal Fear ve American History X ile umudu cebine atsa da heykelciği atamadı. Akademi Brad Pitt ile kendisini Fight Club’tan sonra silmiş gibi görünse de belki şansı döner diyoruz.
John Malkovich
Bir İstanbul beyefendisinden hallice, psikopat roller için akla ilk gelen, sevimli olduğu kadar manyak, mükemmel oyuncu John abimiz, Akademi’den En İyi Erkek Oyuncu heykelciğini alamasa da bizden En İyi Sese Ship Erkek Oyuncu hayali Oscar’ını alıyor orası kesin.
Ralph Fiennes
Burunsuz olmak kolay iş değil agalar! Sırf Voldemort olabildiği için bile Oscar alması gereken Ralph Fiennes’ın Voldemort’u şaka olarak aldığınızda dahi yine de Oscar hak ettiğini gösteren birçok belge var. Kırmızı dosyalarla geliyoruz. The English Patient ve Schindler’s List gibi şaheserlerde kalburüstü oyunculuğuyla göz doldurmasına rağmen bu adama Oscar verilmiyorsa biz orada fitne ararız, fesat ararız. Bakkal Osman Abi’ye borç taktığı için mi, Komşu Neriman Teyze’nin lavabosunu tamir etmediğinden mi, kime ne yamuk yaptı bilmiyoruz ama, ortada bir gıcıklık olduğu kesin.
Gary Oldman
Gençlik zamanlarında oynadığı roller sebebiyle kemiklerini kırmak isteyeceğimiz, Leon’da oynadığı karakteri ile Zalımlar Collection‘a aday olabilecek Gary Abimiz yaşlandıktan sonra uslandı, elini eteğini kötü adamlıktan çekti, efendi oldu vesselam. Lakin hala daha bir Oscar yüzü göremedi! Bruce Willis’e mahallenin yakışıklı çocuğu şekli yapan sektör şüphesiz ki Gary Abi’nin de yüzünü güldürmeyecektir.
Jim Carrey
Nasıl İzlanda’dan çıkan müzik babamız olsa yeriz diyorsak, Kanada’dan çıkana da önyargıyla yaklaşmak gibi bir huyumuz var. Lakin Jim Carrey onlardan değil. Oyunculuğuna Oscar’ın fazla görüldüğünü söyleyebilir çoğu insan fakat kendisi şüphesiz neslinin en komik oyuncusu. Eternal Sunshine of The Spotless Mind ile genç kızlarımızın aklına uzunca bir süre tebelleş olsa ve her ilişkinin sonunun tırık olduğunu bize düşünsürtse de kendisine sırf Dumb & Dumber ile bize Dünya’nın en saf, en güzel arkadaşlığını tanıttığı için Hacı Ne Güzel Film Ya Oscar’ını takdim etmek istiyoruz.