Orta Çağ’da doğum yapmak anne ve bebek sağlığı için sayısız risk taşıyordu. Bu dönemde zengin ya da yoksul fark etmeksizin doğum yapan kadınların üçte biri doğum sonrası komplikasyonları nedeniyle hayatını kaybetti. Hamilelik ve doğum süreci hakkındaki bilgiler o kadar yetersizdi ki bazı kadınlar doğum sancısı başlayana kadar hamile olduğunun farkına varmıyordu. Peki böyle zor bir dönemde kadınlar nasıl doğum yapıyordu? Gelin detaylara birlikte bakalım.
Modern öncesi dönemde istenmeyen gebeliklerin nasıl önlendiğini merak ediyorsanız tarihte doğum kontrol yöntemleri içeriğimiz ilginizi çekebilir!?
1. Orta Çağ’da hamile kadının doğum sancıları başladığında büyük bir ekip kurulurdu
Orta Çağ’da doğum yapmak sadece ebenin değil büyük bir topluluğun çabasıyla gerçekleşiyordu. Aile üyeleri, rahip ve rahibeler, şifacılar ve ebeler çoğunlukla bir ekip olarak çalışıyordu. Bu dönemde istenmeyen bebeklerin öldürülmesi çok yaygındı. Bu nedenle rahibelerden, bebek öldürme olaylarının önüne geçmesi beklenirdi. Rahipler ise doğumun hemen ardından bebeği vaftiz etmek için hazır bulunurdu. Doğum esnasında evde bir doktorun bulunması çok nadirdi. Ya aile üyeleri ya da ebeler doğumu yaptırırdı. Aristokrat kadınların doğumlarına nadiren de olsa doktor çağırılırdı. Orta Çağ’da mesleki eğitim almış ve resmi olarak istihdam edilen doktor sayısı oldukça azdı. Bu nedenle doktorlar çoğunlukla zengin kadınların doğumlarını yaptırıyordu.
2. Sadece evlilik dışı hamile kalan kadınlar hastanede doğum yapardı
Orta Çağ’da doğum yapmak söz konusu olduğunda en güvenli yer kadınların kendi eviydi. Doğumların neredeyse tamamı tıbbi hiçbir malzemenin olmadığı ev ortamında gerçekleştirilirdi. Eğer doğum yapan kadın zenginse anne ve bebeğin rahatı için doğumdan bir ay önce “doğum odası” hazırlanırdı. Bu özel odalara hiçbir erkeğin girmesine izin verilmezdi. Kadınların odaları tamamen kapatılır ve ışığı engellemek için pencerelere halı asılırdı. Çok fazla ışığın anne adayının gözlerine zarar verebileceği düşünüldüğünden, odaya temiz hava girmesine izin vermek için sadece tek bir pencere açık bırakılırdı. Bu özel odalar tamamen zengin kadınlar için hazırlanırdı. Yoksul kadınlar için böyle bir uygulama yoktu.
Bugünün tam tersi bir şekilde, hastaneler doğum yapan kadınlar için son çareydi. Orta Çağ hastaneleri yoksullar için hayır kurumları olarak tasarlanmıştı. Bu nedenle hastanelerin durumu evlerden daha kötüydü. Hastanelerde doğum yapan kadınlar genellikle evli olmayan annelerdi. Çünkü evlilik dışı hamileliklerde çoğunlukla bebekler terk edilirdi. Bu durum o kadar normal karşılanıyordu ki terk edilen bebekler için hastanelerde süt anneler hazır bekliyordu.
3. Hamilelik ve doğum konusunda uzman tavsiyesi bulmak pek mümkün değildi
Orta Çağ’da doktorlara göre hamilelik, hastalık olmadığı için tıbbi bir prosedürün izlenmesine gerek yoktu. Dolayısıyla Orta Çağ’da doğum konusunda uzman tavsiyesi bulmak oldukça zordu. Ancak doktor olmasa da tıbba meraklı bazı yazarlar konu hakkında bilgiler veriyordu. Örneğin Sienalı yazar Aldobrandino, doğumdan iki veya üç hafta önce anne adaylarının şifalı bitkilerle yıkanmasını tavsiye ediyordu. Benzer şekilde papatya yağının vajinaya sürülmesinin doğumu kolaylaştırdığını iddia ediyordu. Ancak doğum sırasında yaşanan sorunlara karşı tıbbi bir çözüm sunmuyordu. Orta Çağ’ın sonlarında hamile kadınlara yönelik tavsiyeler artmaya başladı. Örneğin 15. yüzyıldan kalma İngilizce bir el yazmasında kadınların doğumdan hemen sonra şarap içmesi gerektiği tavsiye edilmekteydi.
4. Ölen annelerin bebeği sezaryenle alınırdı
Orta Çağ’da doğum kadınlar için oldukça zor bir deneyimdi. Ebeler ve rahibelerden oluşan uzman ekip, anne ve bebeğin sağlığı için çeşitli donanıma sahipti. Örneğin doğum sırasında ağrıyı ve kanamayı hafifletmek için kadınların kalçasına kartal taşı olarak bilinen bir taş yerleştirilirdi. Saatler süren sancıya rağmen bebek doğmuyorsa kadınlar doğum taburesi denen bir yere otururdu. Tüm müdahalelere rağmen kadın ölürse bebek sezaryenle alınırdı.
5. Kutsal nesnelerin doğuma yardımcı olduğuna inanıyorlardı
Orta Çağ’da hamilelik süreciyle ilgili tıbbi rehberlik bulmak zor olsa da din her zaman imdada yetişiyordu. Başarılı bir doğum için kesinlikle ilahi yardıma ihtiyaç vardı. Bu nedenle kadının vücuduna temas eden doğum kuşakları kullanılırdı. Bu kuşakların üzerinde kutsal figürler bulunurdu. Meryem Ana ve Aziz Margaret gibi anne ve çocuk arasındaki ilişkinin kutsallığını simgeleyen figürlerin doğuma yardım ettiğine inanılırdı. Doğum kuşakları ve küçük aziz heykelleri daha çok yoksul kadınlar tarafından kullanılırdı. Aristokratlar arasında böyle ritüeller yoktu. Zenginlerin güvenli doğumla ilişkilendirdikleri nesneler daha lüks eşyalardı. Örneğin ipek yatak konfor, güven ve şifa ile ilişkilendirilirdi.
6. Anne ve yeni doğan bebek ölüm oranları yüksekti
Tarihi kayıtlar, Orta Çağ Avrupa’sında doğum sonrası sürecin kadınlar ve bebekler için çok tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor. Doğumdan sonra bebeklerin yaklaşık yüzde 20’si hayatını kaybediyordu. Benzer şekilde doğum yapan kadınlar arasında da ölüm oranı yüksekti. Bu korkunç ölüm oranlarının çeşitli nedenleri vardı. Ancak en önemli sebep enfeksiyondu. Annenin enfeksiyon kapmasının başlıca nedeni doğumun hijyenik olmayan bir ortamda yapılmasıydı.
Kadınların doğumdan sonra 4 ile 6 hafta arasında odasından çıkması yasaktı. Tıpkı menstrüasyon döneminde olduğu gibi kadınların “kirlendiği” düşünülürdü. Kadınların arınıp temizlenmesi için bir süre hapsedilmesi gerekiyordu. Uzun hapsedilme sürecinin ardından doğum yapmış kadın ayinlerle kiliseye kabul edilirdi. Rahipler kadına kutsal su serper ve bu şekilde kadının temizlendiğinden emin olunurdu. Kilise uzun bir süre kadınlar hakkındaki olumsuz klişeleri ritüelleriyle desteklemişti. Bu geleneklerin önemli bir kısmı Aydınlanma Çağı’yla birlikte yavaş yavaş hafızalardan silinecekti.
Kaynak: 1