Antik dünyanın en zeki, en tartışmalı ve en çok yönlü kahramanlarından biri olan Odysseus, yüzyıllardır edebiyatın ve mitolojinin en canlı karakterlerinden biri olarak karşımızda duruyor. O, tek bir kalıba sığmayan bir figür: hem kahraman hem hilebaz, hem sadık bir aile babası hem de baştan çıkarıcılara kapılan bir gezgin, hem bir kral hem de hayatta kalmak içi x n her türlü kurnazlığa başvuran bir stratejist. İlyada’da Truva Atı planının ustası olarak tanıdığımız bu karakter, Odysseia’da bambaşka bir yüzünü gösteriyor: On yıl süren eve dönüş yolculuğu boyunca tanrılarla pazarlık eden, canavarlarla çarpışan, ahlaki sınavlardan geçen ve en önemlisi hayatta kalmayı başarabilen bir adam. Onun hikâyesi, sadece denizler ve adalar üzerinden ilerleyen bir macera değil; aynı zamanda insan doğasının, ahlakın esnekliğinin ve zekânın hayatta kalmadaki rolünün güçlü bir yansıması. Odysseus’un dünyasında sadakat mutlak bir ilke değil, esnek bir strateji; kahramanlık ise kusursuzlukla değil, engeller karşısında uyum sağlayabilme yeteneğiyle tanımlanıyor. Ünlü yönetmen Christopher Nolan yeni The Odyssey filminde efsanevi destanı anlatıyor. İşte detaylar
Odysseus kim? Kahraman mı, dolandırıcı mı? Aile babası mı, çapkın mı? Yoksa kral ile hilebaz arasında gidip gelen bir figür mü?
Odysseus, antik edebiyatın en karmaşık karakterlerinden biri. İlyada’da Truva Atı planının dehası olarak tanınır. Odysseia’da ise Truva Savaşı sonrası memleketi İthaka’ya dönüşünü anlatan, on yıl süren zorlu bir yolculuğun merkezindedir. Bu yolculuk, tanrılar, canavarlar, baştan çıkarmalar ve ahlaki ikilemlerle doludur. Önümüzdeki yıl Christopher Nolan’ın yeni destansı filminde Matt Damon tarafından canlandırılacak olması da cabası.
Odysseus’un dönüş yolu asla düz bir çizgi değildir; tam aksine fırtınalar, ilahi öfkeler, baştan çıkarıcı tuzaklar ve ölümcül tehditlerle dolu zikzaklı bir rota izler. Haftalar içinde dönmesi mümkünken, on yılı yollarda geçirir. Kirke gibi büyücüler tarafından alıkonulur, sirenlerin cazibesine karşı koyar, mürettebatını teker teker kaybeder. Her yeni durak, sadece zekâsını değil, kimliğini de sınar.
Odysseus’un hikâyesi hayatta kalma mücadelesidir. Bazen stratejik zorunluluk, bazen de isteyerek sadakatsizliğe bulaşır: büyücülerle, perilerle, hatta kraliyet ailesinden biriyle yakınlaşır
Homeros’un dünyasında sadakat mutlak bir değer değildir; hayatta kalmak için esneklik gerekir. Karısı Penelope’ye bağlılığı, düz bir çizgide ilerleyen bir bağlılık değil, hedefi hep İthaka’ya varmak olan uzun soluklu bir süreçtir. Modern ahlak terazisinde bu davranışlar pek parlak görünmeyebilir, ama Odysseus’un asıl yeteneği, kuralları esneterek bile olsa her durumdan başarıyla çıkabilmesidir.
Penelope ise başka bir cephede savaşır. 20 yıl boyunca taliplerini zekice oyalayarak kocasına sadık kalır. Laertes için ördüğü kefeni her gece sökerek zaman kazanır. Onunki, sessizlik ve sabırla yürütülen bir direniştir. Odysseus dışarıda canavarlarla savaşırken, Penelope ev içinde stratejik bir güç mücadelesi verir.
Odysseia’da olaylar ortadan başlar, geri dönüşler ve değişen bakış açılarıyla ilerler. Odysseus’un kendi hikâyesini bizzat yeniden kurgulaması, gerçek ile kurgu arasındaki sınırları bulanıklaştırır. Kısacası Homeros, bir anlatıdan çok, bir labirent inşa eder
Odysseus sonunda dilenci kılığında İthaka’ya döndüğünde, bu romantik bir zafer anı değil; dikkatle planlanmış bir hamledir. Penelope hemen kollarına atılmaz, önce onu sınar. Ancak zeytin ağacından yaptıkları yatağın sırrını duyduğunda gerçek olduğuna ikna olur. Kavuşmaları bir masal sonu değil, temkinli bir anlaşmadır. Çünkü eve dönüş, tıpkı hayatta kalmak gibi, karmaşık ve sancılıdır.
Odysseus mükemmel bir kahraman değildi
Tanrılarla tartışan, canavarlarla pazarlık eden, evine gizlice sızan bir hayatta kalandır. Modern bir etik sınavı geçemeyecek olsa da, soruları tersine çevirip yine de yüksek not alacak zekâya sahiptir. Bazı hikâyeler, “gerçek” oldukları için değil, hayatta kalanlar tarafından anlatıldıkları için yaşamaya devam eder.