Dünyanın şoke olduğu ve koca bir tarihin yok olduğu yangınla gündeme gelen Notre Dame Katedrali hakkında yazılması gerekenlerin önünü açtı.
Yaklaşık 850 yıllık bir geçmişe sahip bu katedral tarihinde Viktor Hügo’yu, Napolyon’u barındıracak kadar meşhur, her yıl milyonların ziyaret edeceği kadar dikkat çekici…
Paris’in kalbinde
Cite Adası diye geçen İle de la Cite adası Paris’in tristik anlamda kalbi olarak nitelendirilen iki adadan biri. Birçok tarihi yapı gibi bu katedral de Cite Adası’nda ve Seine Nehri’nin yamacında yer alıyor.
Daha çok Gotik mimarinin gözde eseri olarak görülse de Roma-Gotik stillerinin izlerini taşımakta olan katedral, görkemli süslemeleri, eşsiz manzara sunan pencereleri ve vitrayları ile içinde bulunan sanat eserleriyle Avrupa’nın önemli çınarlarından biri olma özelliğini taşıyor.
Aynı anda 6-9 bin kişinin ibadet ettiği dini mekan
Avrupa’nın en büyük dini mekanlarından biri olan Notre Dame Katedrali; 37 şapel, 75 dev sütundan oluşuyor. Bu devasa yapı yaklaşık 130 metre genişliğe sahip. Bu kadar büyük bir katedralde aynı anda 6-9 bin kişinin ibadet edebilmesine şaşırmamak gerekir.
Adı Fransızca’da “Kutsal Bakire” veya “Meryem Anamız” anlamına gelen Notre Dame Katedrali, tarihiyle de üzerindeki ilgiyi hak ediyor.
Katedral, bir Roma Şapelinin yıkılmasından sonra inşa ediliyor
Katedral’in ilgi merkezi olmasının tek sebebi 850 yıllık tarihi değil. Katedral, kendinden önceki başka bir önemli dini yapının yerine inşa edildiğinden ziyarete gidenlerin dudaklarını uçuklatacak bir maziye sahip. Bugün dev kilisenin bulunduğu yerde bilinene göre 4. yy’da yapıldığı tahmin edilen küçük bir Roma şapeli bulunuyordu.
1160 yılında Paris katedrali “Avrupa’nın krallarının bölge kilisesi” olduktan sonra Piskopos Maurice de Sully tarafından “Anlatılan rivayete göre Sully, Paris’in yeni görkemli kilisesinin hayalini görmüş ve orijinal kilisenin dışına bu görüntüyü çizmiştir. Kilisenin yapımı için birçok evi yıktırmış ve malzemelerin taşınabilmesi için yeni bir yol yaptırmış.
1163’te Kral VII. Louis’nin hükümdarlığı döneminde başlamış olan inşaatın temel taşını Maurice de Sully’nin mi, yoksa Papa Alexander III’ün mü koyduğu tartışma konusudur, fakat her ikisinin de ilgili seremonide hazır bulunduğu bilinmektedir.
1163 yılında şehrin piskoposu Sully’nin hayali olan bu yapıyı Papa 3. Alexander desteklemiş. Destek ne kadar kuvvetliymiş bilinmez ama yapımın bitmesi 171 yıl bazı kaynaklar 180 küsür yıl diyor) sürmüş. Tabii bugünün koşullarına göre değil de o dönem iççin konuşursak bu süre normal deniliyor.
1334 yılında nihayet tamamlanan ve Gotik mimarinin örneklerinden biri olan kilise, Jeanne D’arc’ın yargılanmasına, Napolyon’ın taç giyme törenine ve De Gaulle’ün cenaze törenine ev sahipliği yapmasıyla övünç cümlelerinin paragraflara dönüşmesini sağlayan bir yer oluyor.
Fransız İhtilali sonrası unutulan dini merkez
Notre Dame Katedrali Fransız İhtilali sonrasında unutulan bir yer. Zamana yenilmek üzereyken Victor Hugo’nun sayesinde hayata tutunmuş denilebilir. Çünkü o bu katedrali Fransa’nın ruhani merkezi olarak görüyordu. Bu durum da çok geçmeden yitirilen şöhretin yeniden kazanılmasını sağlayacaktı. Hugo’nun klasik romanının (Notre Dame’ın Kamburu) 1831 yılında yayımlanmasından sonra 23 yıllık bir restorasyona girmiş ve 1887 yılında biten yenileme çalışmalarının ardından turizmin göz bebeği mekanlar arasında vazgeçilmez olmuş.
Mimarı bilinmiyor
Katedralin mimarını bilmiyoruz ancak 1800’lü yıllardaki restorasyon çalışmalarının başındaki ismin Eugene Emmanuel Viollet le-Duc olduğu yazıyor tarihi kaynaklarda.
Notre Dame Katedrali devasa iç mekanı, ihtişamlı dış cephesi, süslemeleri ve sahip olduğu sanat eserleriyle ziyaretçilerine tarih dersi veren bir eser. Katedralin resmi internet sitesinde ifade edildiği şekilde; “Gotik mimarisinin başyapıtlarından biri. Her şeyden önce bu katedral, tarihi bir anıttan öte “Tanrı’nın Evi…” dir çünkü bu yapı, inançla yaşayan ve inançla dua eden insan ve Hristiyanların tecrübeleriyle dolmuştur. Burası, Tanrı’nın halkının hayatına, merhametinin ışıltısına, tutkulu umuduna tanıklık ediyor. Kökenlerinden beri inananlar, ona gerçek varlığını veren canlı taşları oluşturuyor.”
Her şeyden öte güzel bir tanıtım metniyle yeterince davetkar olmuş.
Notre Dame’ın gülü
Notre Dame Katedrali Batı Cephesi, merkezinde yer alan Batı Gül penceresi etrafında şekilleniyor. Batı Cephesi’nin zemini, gül pencerenin altında yer alan üç görkemli taç kapıdan oluşuyor. Göz alıcı güzellikteki bu taç kapıların üzerinde ise Yahudi Krallarına ait 28 heykeli ziyaret edebilirsiniz ki bu heykeller King’s Gallery’i ünlü hale getiren heykellerdir.
Batı Cephesi’ni oluşturan son parça ise cephenin kuzey ve güneyinde yer alan 69 metre yüksekliğindeki iki kule diyebilirim. Bu kulelerden kuzeydekine 387 basamakla çıkılıyor ve burada katedrali kötü ruhlardan koruduğuna inanan, garip görünümlü yaratık heykelleri( Chiméres veya Gargoyle olarak bilinir) yer alıyor. Bu kulenin adı Galerie des Chiméres.
Güneydeki kulede ise Notre Dame Katedrali’nin günümüze kadar ulaşan, 13 ton ağırlığındaki tek çanı Emmanuel bulunuyor ancak bu kısım ziyarete açık değil.
Ne olur ne olmaz…
Kule Külahı, Notre Dame Katedrali 1800’lü yıllarda restore edilirken restorasyonun başındaki mimar Viollet le-Duc tarafından tasarlanarak kuleye eklenmiş. Öte yandan kilisenin ihtişamlı Gotik mimarisine de son derece uyumlu.
Ayrıca 13 metre yüksekliğindeki vitraylarla süslü Güney Gülpenceresi’nin ortasında bir Hz. İsa tasviri var ve bu tasvir,
Katedralin Doğu Cephesi’nde yer alan destek kirişleri ise uzaktan bakıldığında boşlukta duruyormuş gibi göründüğü için “Uçan Payandalar” adıyla anılıyor. Bu payandalar Jean Ravy’nin eseri olduğundan daha bir önemli sanki.
Heykel sayesinde ismini bulan katedral
“Koro” isimli bölümün girişinde bulunan ve 14.yy’a tarihlenen “Bakire ve Çocuk Heykeli”nin diğer adı “Notre Dame de Paris“ ve daha da ilginci bu heykel katedrale ismini veren heykel olarak tarihteki yerini alıyor.
Ana altarın arkasında ise Nicolas Coustou’nun zarif Pieta heykeli yer alıyor. Yan şapellerin duvarlarını süsleyen resimler de Charles Le Brun’a ait. Bunlara “Mayıs” resimleri denilmesinin bir nedeni var; Paris’in esnaflarının her 1 Mayıs’da katedrale bu tabloları hediye etmesinden kaynaklanıyor. Bizde copla, biber gazıyla anılan gün Fransa’da bu şekilde de anlam kazanıyor.
Katedralin sözcüsüne göre geriye hiçbir şey kalmayacak
Yangın bir başka restorasyon sırasında da katedrale zarar vermişti. Yaklaşık 105 yıl önceki restorasyonda da yanan bina dün itibariyle bir tarihi yıkımın kurbanı oldu çünkü katedralin sözcüsünün son yaptığı açıklamaya göre eserin tamamı yandı.
Sözcünün mıh gibi kazınan o sözü: “Geriye hiçbir şey kalmayacak”. Her ne kadar ana iskeletinin kurtarıldığı ifade edilmiş olsa da…