1980’lerde doğanlara aşina gelecek, anılarını canlandıracak hatta belki gözlerini dolduracak bir liste ile karşınızdayız sevgili ListeList okuyucuları.
Bakmayın siz şimdilerde sabahları yataktan kazınarak kalktığımıza, çalar saati beş dakika sonrasına kurduğumuza, tek göz açık tek göz kapalı dişleri fırçaladığımıza… Sabahları Badi Ekrem enerjisinde yataktan fırladığımız, çalar saat kurmayı bırakın çalar saatin kendisi olduğumuz, iki gözümüzü de tek seferde açtığımız zamanlarımız da olmuştu. Çünkü bugün nostaljik çizgi film dediklerimiz o günlerin en hit seyirlikleriydi.
Parayla ilişkimizin çokomelden ibaret olduğu, bilgisayarı görenin cenneti garantilediği o zamanların en büyük keyfi çizgi film izlemekti. Sabah yayınlanan çizgi film kuşağını izlemek için yataktan sessizce kalkar, televizyonu aynı sessizlikle açar, anneye babaya yakalanmamak için neredeyse nefes bile almazdık.
Okula gitmeden ayrı, geldikten sonra ayrı izlerdik bu çizgi filmleri. Koca koca adamlar, kadınlar olduk ama bu çizgi filmlerin bizlerde bıraktığı tatları unutamadık. Siz de unutamayanlardansanız, buyurun ListeList nostalji kuşağına. Eminiz “Bunu nasıl unutursunuz!” deyip veryansın edeceksiniz ama üzülmeyin, olmadı bir liste daha yaparız.
Geleceğin ailesi: Jetgiller
Gelecekte yaşayan Jetgiller ailesine özene özene bir hal olduk yıllarca. Robottan hizmetçisi olan bu Jetgillerin, pek bir derdi tasası yoktu. Bir düğme ile bulaşıkların yıkandığı, ortalığın toplandığı bir dünyada kim yaşamak istemez ki? Çocukken “yaşasın gelecek” tezahüratları eşliğinde izlediğimiz bu çizgi film, bir beklenti yaratmıştı küçük dünyamızda. Sonra büyüyüp o geleceğin hiç gelmeyeceğini anlamıştık ama iş işten geçmişti.
Sarı saçlarından sen suçlusun: Şeker Kız Candy
Uzun, dalgalı, sarı saçları vardı Candy’nin. İri mavi gözleriyle de çipil çipil bakardı. İstisnasız herkes çok severdi. Bazılarımız yıllarca içten içe kıskandık Candy’i. Her bölüm, başına bir şey gelsin, biri de onu tanıyınca sevmesin istedik. Ama olmadı. O hep çok iyi, çok güzeldi. Bizse sümüklü ve tek kaşlıydık. Ama yine de Candy ağlayınca dayanamaz, ağlar, o gülünce de sevindirik olurduk.
İki sevimli köstebek: Tıfıllar
Orijinal adı “Mock&Sweet” olan çizgi filmi, Tıfıllar adıyla dilimize kazandıran şahsı öncelikle çok tebrik ediyoruz. Yıllarca ‘mogu mogu’ diye etrafta gezmemize yol açan bu çizgi film, tam yemelik, ısırmalık. Çizgi filmde Mock ve Sweet isimli iki köstebek, dünyayı dolaşıp türlü türlü maceralar yaşar, iyi ve masum insanları kurtarıp sevimli oldukları kadar iyi kalpli olduklarını cümle aleme gösterir.
Gözlerimiz yaşlı izledik: Genki
Babası gibi boksör olmak isteyen Genki’nin başına gelenler, küçük bünyelerimizi hüzünlere gark etmiş, gözlerimiz dolu dolu gezmemize sebep olmuştu. Öldürülen babasının intikamını almak için yıllarca çalışan, çabalayan Genki’nin hikâyesi, Sezercik hikâyelerini aratmasa da kalbimizdeki yeri hep ayrı oldu.
He-Man’in dişi versiyonu: She-Ra
He-Man’in kardeşi She-Ra’nın maceralarını anlatır bu çizgi film. O da He-Man gibi eline kılıcını alıp, göğe doğrultur ve avazı çıktığınca bağırırdı: “Bennnn şirayımmm.” O bağırdıkça bizim de duygular coşar, kumandayı elimize alır, tavana doğrultur “Ben de şirayımmmm, ben de” diye evin içinde pijamalarımızla zıplardık. She-Ra atına binip uçar, kötülerle savaşmaya giderdi. Biz de dönüşememenin hıncını kardeşimizi çimdikleyerek çıkarmaya çalışırdık.
Çocuklara hayvan sevgisi aşıladı: Snoopy
Yayınlandığı dönemde, çocukları hayvan sever yapıp, gördükleri her köpeği de Snoopy sanmasına sebep olan bu çizgi film, “Keşke hâlâ yayınlanıyor olsa” dediklerimizden. Uçamayan kuşları, zekâsına hayran bırakan köpeği, battaniyesiyle dolaşan Charlie Brown’ı, kir pas içindeki karakterleri ile Snoopy’i unutmak mümkün değil.
Judy’nin tanımadığı “babası”: Uzun Bacaklı Baba
Zengin birinin bursu ile yatılı okuyan Judy’nin başından geçenleri anlatır. Kendine burs vereni hiç görmez Judy ama düzenli olarak ona mektup yazar. Bir keresinde burs veren bu zengin kişi okula gelir ama Judy onunla karşılaşmaz, sadece kapıya düşen uzun gölgesini görür. O günden sonra o kişiye ‘uzun bacaklı babam’ adını takar.
Yerçekimsiz futbol: Kaptan Tsubasa
Fizik kanunlarını hiçe sayan bir çizgi filmle karşı karşıyayız. Bitmeyen maçlar, koşulmakla tükenmeyen sahalar, kafa topuna çıkan ama bir türlü yere inmeyen futbolcular, gol yemeyen kalecilerle dolu olan Kaptan Tsubasa, nice çocuğun futbol hayatını daha başlamadan bitmesinin müsebbibi çizgi filmlerden biri. Gaza gelip topuyla sokağa fırlayan çocukların hepsi sakat şimdi. Kartal vuruşu, ejder tokmağı derken asfalta yapışan çocuklar, şimdilerde haftada bir halı sahada buluşup ter atıyor.
“Voltran’ı oluşturuyoruz”: Voltran
Öncelikle “Voltron” yazdığına bakmayın, onun adı Voltran:) Beş çocuk bir araya gelip Voltran’ı oluşturur, uzayda bir o robotu, bir bu robotu döverdi. Voltran’ı oluşturmanın da bir ritüeli vardı. Herkes sırayla robotun bir parçasını oluşturur, kafası en son yerine yerleşirdi. Kafası da yerleşince cana gelen Voltran, kötülerle amansız bir savaşa girişirdi. Transformers’ın elde ettiği gişe başarısı bazı yapımcıların ağzını sulandırmış olacak ki, ortalıkta Voltran’ın da sinemaya uyarlanacağı, hatta senaryosunun hazırlandığı söylentileri dolaşıyor. Baştan uyaralım senaristleri: “İlk üç saat güzel de sonra bozuyorsunuz. Transformers gibi sündürecekseniz, boşuna girişmeyin bu işe.” Voltran’ın filmi çekilse, sinemaya koşa koşa gider miyiz, gideriz, orası ayrı.
Dünyayı kurtaran yaramaz çocuk Takashi: Laserion
Okulda eziğin önde gideni Takashi adlı çocuk, bilgisayar oyunlarında bir aslan parçasına dönüşür. Kendi yarattığı Laserion adlı robot ‘yok artık’ dedirten türlü tesadüfler sonucu, bilim adamlarının eline geçer, onlar da robotu yapar. Ama robotu bir tek Takashi kullanmayı bilir. Robotun başına geçen Takashi, dünyayı kurtarmak için canını dişine takar. Laserion, kılıcını düşmana sapladıktan sonra arkasını döner, karizmatik bir duruşla düşman robotun ışıklar saçarak patlamasını beklerdi. Mahalle kavgalarında Laserion duruşu yapacağım diye, düşmanına arkasını dönen dolayısıyla kafaya sopayı yiyen çocuklar olurdu.
Bu ikizler on kaplan gücünde: Kaderin İkizleri
Yıllar sonra birbirine kavuşan ikiz kardeşlerin, taşa döndürülmüş babalarını kurtarmak için girdikleri maceraları anlatır. Bu ikizler, el ele tutuştuğunda on kaplan gücüne ulaşırdı. Sarışın, apak yüzlü Julie ile çekik gözlü, sevimli Jules’ın başına gelenleri soluksuz izlerdik.
Uzaydaki kötülerin korkulu rüyası: Uzay Şerifleri
Bünyeleri coşturan, dinledikçe gaza getiren bir müziği; robot atına binip kötülerin peşine takılan esas çocuk ve iki de yardımcısı vardı. Onların atı yoktu ama uzay gemileri vardı. Her bölüm başka bir kötüyle mücadele eder, büyüklerin ellerinden öper, çocukları sever sayarlardı.
Ay Krallığı’nın melekleri: Ay Savaşçıları
Mini mini etekleri, türlü türlü güçleriyle kötülerle savaşır, her zaman da kazanırlardı. Ay Krallığı’nın koruyuculuğunu yapan beş genç kızın hikâyesinin anlatıldığı bu çizgi film, yayınlandığı dönemde oldukça popülerdi.
Animeden tarih dersi: Versay’ın Gülü Oscar
Bu animenin çoğumuzun kalbindeki yeri ayrı, anıları da daha dünmüşçesine tazedir. Fransız Devrimi’ne giden süreci Oscar adlı erkek gibi yetiştirilmiş bir kadının gözünden anlatan bu anime, gerek işlediği konu gerekse merkezine aldığı karakterlerin iç dünyalarını yansıtmadaki başarısıyla gelmiş geçmiş en iyi anime serilerinden biridir. Animede yer alan karakterlerin çoğu o dönem yaşamış kişilerdir. Versay Sarayı’nda ve çevresinde geçen bu animenin etkisiyle sarayı ziyarete gidenler bile oldu. Bunlardan biri olan ekşisözlük yazarı realfiesta, Versay sarayına girerken bu animenin meşhur müziğini çaldıklarını ve orada bulunan Japon bir kafilenin alkışlarla karşılık verdiğini anlatır. Oscar: connecting people!
Havalı Tsubasa: Strikers
Shun zengindir, istediği her şeye sahiptir ama onun aklı futboldadır. İtalya’ya büyükbabasının yanına, şirketin başına geçmeye gelir ama kader ağlarını örer ve Shun burada futbolcu olur. Shun’un futbol yeteneği karşısında herkesin ağzı açık kalır. Rüzgârda dalgalanan mavi uzun saçları, düzgün, uzun bacakları, omzuna attığı kazağı ile Tsubasa’nın elit versiyonu gibidir.
Başka dünyadan çocukların maceraları: Beverly Hills Gençliği
Tiki nedir bilmezdik bu çizgi filmden önce. Bir grup genç, anasının babasının parasını har vurup harman savurur, biz de ağzımız açık izlerdik. Okula giderlerdi ama hayattaki tek dertleri, Bianca ne yapmış, Troy kiminle dolaşmış, Lark’ı kim üzmüş gibi konulardı. Bu çizgi filmi izlerken biz de o dertler arasında kaybolur, bir süreliğine de olsa üstümüze birkaç beden büyük gelen üniformamızı, az önce yediğimiz salçalı makarnayı unuturduk.
Bundan keyifli ders mi olur: Vücudumuzu Tanıyalım
Kendi alanında bir efsanedir. Çocuklara, insan vücudunu tanıtmanın, sağlıkla ilgili bilgiler vermenin en güzel yoludur. Nice çocuk akyuvar, alyuvar adını ilk burada duymuş, ne işe yaradıklarını da bu çizgi filmle öğrenmişti. Herkesin bir işi vardı ve çok çalışkandı. Çizgi film başlarken bir kadın ve erkeğin birbirine sarılıp göğe yükseldiği, bir tane bebeğin de gökten aşağıya süzüldüğü bir sahne vardı ki, anlamını çözmek için biraz büyümek gerekti.
Jeneriği hâlâ kulaklarımızda: Clementine
http://www.youtube.com/watch?v=OERB_2dEQgs
Gelmiş geçmiş en başarılı jenerik müziklerinden birine sahip. Clementin öyle etkileyici bir çizgi filmdi ki, onu izleyip de unutana daha rastlamadık. Küçük yaştaki bünyelere ateşten canavarın korkusunu salmış, pembe saçlı ablanın geceleri ziyaret edeceği hayali ile uykulara daldırmıştır. İzlerken korkar ama merakımıza yenik düşer, seyretmekten alamazdık kendimizi.
Kazlar da uçar: Uçan Kaz
Çiftlikteki hayvanlara kötü davrandığı için, cezalandırılıp cüceye çevrilen Nils’in maceralarını izlemek için karga bokunu yemeden televizyon karşısına geçerdik. Nils cüce olduktan sonra hayvanlarla konuşma yeteneği kazanmıştı. Morton adlı kazına atlar, o diyar senin bu diyar benim gezerdi. İsveçli yazar Selma Lagerlöf’ün “Nils Holgersson’un Yabankazlarıyla Maceraları” adlı kitabından uyarlanan bu çizgi film, unutamadıklarımız arasında.
Doğanın çocuğu: Yakari
Kızılderili kabilesinin en zıpır ve bir o kadar da sevimli üyesi Yakari’nin en büyük özelliği hayvanlarla onların dilinden konuşabilmesiydi. Onları dinler, dertlerine ortak olurdu. Her hareketinde doğaya saygı mesajı veren Yakari’yi biz çok sevdik. Unutulmaz, bizi bizden alan, saçma sözcüklerle tekrarladığımız jeneriği ile hafızalarımızdaki yerini aldı Yakari.
Yumurta kafalı civciv: Calimero
Haksızlık karşısında sessiz kalamayan Calimero “Ama haksızlık bu, öyle değil mi?” cümlesi ile akıllara kazındı. Televizyon karşısında dilimiz döndüğünce Calimero’ya cevap vermeye çalıştık “Haksızlık tabiy”. Ama anladık ki, Calimero bildiğin saf, vur ensesine al lokmasını türünden hem de… Saflık boyutu ekran başında bazen sinir krizi geçirmemize sebep olsa da, kafasında yumurta kabuğuyla dolaşan bu civcive hep güzel duygular besledik.