Akıl hocası Carl Sagan’ın izinden giderek NatGeo’da yayınlanan “Kozmos: Bir Uzay Serüveni” belgeselini hazırlıyor ve sunuyor. Ayrıca “Yıldızlarla Buluşma” adlı talk show kıvamındaki belgesel programıyla bilimi olabilecek en eğlenceli biçiimde dünyaya sevdirmeye devam ediyor. ABD’li astrofizikçi Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’ne ait Hayden Planetaryumu’nun da yöneticisi. Time dergisine göre “dünyayı etkileyen 100 kişi”den biri… Alanında çok yetkin bir bilim insanı. Fakat o deney alanına gömülmüş herhangi bir bilim insanından farklı. Hakim olduğu konuları ifade edişindeki rahatlık ve en karmaşık bilimsel teorileri dahi bir çocuğa anlatır gibi açıklayabilmesi; üstelik bunu yaparken mizahi ve müthiş eğlenceli bir dil kullanması onu popüler kültürümüzün sevilen siması haline getirdi. Bize bilimi “Bilal’a anlatır gibi” anlatan insan… Hani hayatımıza aniden dalıverse; sanki kırk yıldır tanıyormuşçasına, karşılıklı oturup muhabbet edeceğiz; o derece samimi, mütevazı ve içimizden biri… Huzurlarınızda Neil deGrasse Tyson…
1. Süperman ve hatta Demir Adam’ın, Batman’i her daim yenebileceğini düşünüyor
Geçenlerde Tech Insider’da Batman-Superman karşılaştırılmasını değerlendiren Tyson, kazananın Superman olacağını söyledi. Çünkü o insan üstü uzaylı bir varlıkken Batman sadece bir insan… Yani Batman Süperman’in dengi değil. Tam da bu nedenle, Batman’in Iron Man ile karşılaştırılmasının daha uygun olacağını dile getirdi. Iron Man bir mucit ve Batman’in aksine teknolojisini kendi üretiyor. Batman’in ise onun için çalışan mühendisleri olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle de, teknolojiyi satın alan ile onu yapanın karşılaştırılmasının daha uygun olduğunu söylüyor. Her iki mücadelede de yenilen tarafın Batman olacağını düşünüyor.
2. Plüton’u gezegenden saymıyor
Uluslararası Astronomi Birliği, 2006’da Plüton’u gezegen sınıfından çıkararak “cüce gezegen”e çevirdi. Yani Plüton aslında “gezegen” ünvanını tamamen yitirmedi, “cüce” olarak adlandırıldı. Tyson da bu karara katılıyor ve bu konuda Plüton’u gezegen sayanlar kadar kararlı ve fikrini değiştirmiyor. Bu yüzden kendisine “Plüton düşmanı” da deniyor. Güneş Sistemi’nin dışında yer alan Kuiper Belt kuyruklu yıldız kümesinin Pluton’u da kapsadığını söylüyor ve sistemimize ait son gezegenin Neptün olduğunda son derece ısrarcı. Tabii bu durum Plüton’un ne kadar umurundadır; kalbini kırdık mı bilemiyoruz ama yine onun şerefine kendi sakat mantığımızın bir yansıması olarak “cüce” dediğimiz bu tip gezegenleri “plutoid” diye isimlendirmekle gönlünü almaya çabaladık. Yetmezse diye; 2014’te Plüton’un iade-i itibarı bir kez daha gündeme geldi. Harvard Smithsonian Astrofizik Merkezi, Plüton’un gezegen statüsünü savunan ve savunmayanlara yönelik bir toplantı yaptı. Toplantıdan, “Plüton gezegendir” sonucu çıktı. Merkezin yayınladığı basın bülteninde “Cüce bir meyve ağacı yine de küçük bir meyve ağacıdır; cüce bir hamster da küçük bir hamster’dır” ifadeleriyle UAB’nin bu kararına cevap verildi. Fakat Plüton’u gezegen sayanlar ile saymayanlar çoktan iki kutba ayrılmış durumda ve bu tartışma bitecekmiş gibi de görünmüyor.
3. 170 ülke ve 200 kanalda aynı anda yayına giren en önemli belgesel: Kozmos
Carl Sagan’ın 1980’lerde yaptığı “Kozmos: Kişisel Bir Yolculuk” belgeselinin devamı niteliğindeki yeni belgesel serisiyle Sagan’ın izinden giden ve onu rol model aldığını her daim belirten Tyson’ın amacı bilimsel okuryazarlığı artırmak. Yapım, gençler ve çocuklar başta olmak üzere herkese etrafındaki şeylerle ilgili merak duyma ve bilgilenme isteği uyandırma amacını taşıyor. Her hafta konularında uzman ünlü bilim insanlarının konuk edildiği belgeselde zıt görüşler bir araya getiriliyor bunun yanısıra hurafelerle beslenen sahte bilim ile gerçek bilim kimseyi incitmeyen mutedil ve mizahi bir dille ayrıştırılırken, hayal gücü ve fantastik dünyanın bilime kattığı ilham da takdir ediliyor. Tyson’ın sözleriyle “kamera önünde konuşan insanlarla yapılmış alışıldık belgesellerden ziyade evreni önünüze getirecek ve size evrendeki yerinizi anlatacak bir seri.”
4. Büyük buluşma: Carl Sagan’la bir gün geçirmek…
Neil deGrasse Tyson 17 yaşındayken Carl Sagan’a bilimle ilgilendiğini ve eğitimini astronomi alanında yapmak istediğini yazdığı mektubuna yanıt geleceğini tahmin etmemiş. Sagan mektubuna teşekkür edip, buluşmak istediğini bildirdiğinde de mutluluktan havalara uçmuş. Buluşma, 20 Aralık 1975’te gerçekleşmiş. Neil bu deneyimden o kadar etkilenmiş ki, o gün Sagan’ın yolundan gitmeye karar vermiş. Hatta Sagan kendisini Cornell Üniversitesi’ne almak istemiş ama o Harvard’da karar kılmış.
5. Astrofizik, güreş ve dans bir araya gelirse…
Harvard’ın fizik bölümünden mezun olduktan sonra lisans üstü eğitim için Texas Üniversitesi’ne giden Tyson burada bir yandan güreş gibi güç isteyen gayet kaba saba bir sporla meşgul olurken bir yandan da estetik kaygısını dansla ilgilenerek dengelemiş. Öyle ki, 1985’de üniversite takımıyla katıldığı ulusal çaptaki yarışmalarda latin salon dansları dalında altın madalya sahibi. 1988’de Columbia Üniversitesi’ne geçerek astrofizik dalında çalışmalarına başlamış.
6. Yerçekimi filmiyle başlayan film eleştirmenliği…
1996’dan beri yöneticisi olduğu Hayden Yıldızevi’nden adeta stand-up yaparak sunduğu Kozmos belgeseli dışında bilim kurgu filmlerinin de en ünlü eleştirmenlerinden… Filmler üzerine yaptığı bilimsel analizler ekspert görüşü olarak kabul edildiğinden genelde tartışmaya açık değil 😀 2013’te çekilen “Yerçekimi” (Gravity) filmi için; Hubble Teleskobu’nda bir tıp doktorunun neden görev aldığını sorar ve oksijensiz kalınması halinde tıbbi olarak neler olacağını bir astronotun bir tıp doktoruna izah etmesinin yersizliğine değinir. Filmdeki tüm uzay aracı kalıntılarının doğudan batıya hareket ettiğini söyleyen Tyson’a göre bu teknik bir hata. Çünkü Dünya’nın yörüngesindeki neredeyse tüm uydular batıdan doğuya hareket ediyorlarmış. Tyson 2014’ün en çok konuşulan yapımı “Yıldızlararası”nı (Interstellar) bilimsel olarak oldukça isabetli buluyor. “Yapımcılar uzayda sıfır kütleçekiminin nasıl, neden ve nerede oluştuğunu tam olarak biliyorlar” diyor. Bunda filmin baş yapımcılarından Kip Thorne’un bir teorik fizikçi olmasının etkisi elbette yüksek. Thorne’un bir karadeliğin modellemesini yaparken geliştirdiği denklem seti aynı zamanda bilime önemli bir katkıda bulunmuş. Fakat Tyson birçok izleyen tarafından fark edilen bir hataya da eğlenceli bir şekilde dikkat çekmeden edemiyor: “Bir başka gezegendesiniz, bir başka yıldızdasınız, galaksinin bir diğer kısmındasınız ve iki adam birbiriyle yumruk yumruğa kavgaya giriyor!” Tyson analizlerine şöyle devam ediyor: “Bir karadeliğin hemen yanındaki bir gezegeni araştırıyorlar. Ben olsam, karadelikten durabildiğim kadar uzak dururdum.” Tyson’un Yıldızlararası filminden önce böylesi övdüğü ve isabetli bulduğu bir başka film ise “Derin Darbe” (Deep Impact).
7. “Niye uğraşıyorsun bu kadar, madalya mı takacaklar?” diye nazire yapanlara…
Evet madalya takacaklar hatta takmışlar 😀 2004’te insanlığa ve eğitime olan katkılarından dolayı NASA tarafından madalya ile ödüllendirilmiş. ABD vatandaşıdır, NASA bu sebeple kendisini kayırmıştır diyebilirsiniz tabii ama Nobel’i alan Aziz Sancar da öyle. Türkiye olarak biz kayırmadık kendisini. Tyson’ın sekiz adet onursal doktorası bulunuyor ve ayrıca bir asteroide “13123 Tyson” adı verilmiş. 2007’de Time dergisince “dünyayı etkileyen 100 kişi”den biri olarak gösterilmiş.
8. Tyson’ın her zeki insanın okumasını gerekli bulduğu sekiz temel kitap önerisi
Reddit’in “Ask Me Anything” buluşmasına katılan Tyson, okuyucunun yönelttiği soruya cevaben sadece kitapların isimlerini saymakla yetinmeyerek nasıl yardımcı olacaklarını da açıklamış. “Eğer bu kitapların hepsini okuduysanız; işte o zaman Batı tarihinin nasıl şekillendiği hakkında derin bir bilgiye sahipsiniz demektir” diyor. İşte o kitaplar;
Kutsal Kitaplar: Ne düşünmeniz gerektiğine başkalarının karar vermesinin çok daha kolay olduğunun ve asıl meselenin ne düşüneceğinize sadece kendinizin karar vermesi gerektiğinin anlaşılması için okunmalı.
Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri-Isaac Newton: Evrenin bilinebilir bir yer olduğunu ve bilgiye ulaşmak için matematiği kullanmamız gerektiğini anlamak için.
Türlerin Kökeni-Charles Darwin: Dünya üzerinde yaşayan diğer tüm canlılarla olan bağlarımızı ve akrabalığımızı öğrenmek için.
Gulliver’in Gezileri-Jonathan Swift: Cahil insanların akıllı insanlardan çok daha fazla olduğunu anlamak için okunmalı.
Akıl Çağı-Thomas Paine: Dünya üzerinde temel özgürlük kaynağının rasyonel düşünce olduğunu anlamak için.
Ulusların Zenginliği-Adam Smith: Kapitalizmin hırs ve açgözlülük dolu bir ekonomi olduğunu anlamak için.
Savaş Sanatı-Sun Tzu: Tıpkı bizim gibi insan olan canlıları öldürmenin dahi bile (!) bir sanat haline gelebileceğini anlamak için.
Prens-Machiavelli: Güce sahip olmayan insanların güce ulaşmak için ve güce sahip olan insanların güçlerini korumak için her şeyi yapabileceğini anlamak için.
9. Tyson’dan cehalet ve ego üzerine özlü sözler…
“Bilim; bilgi ve cehaletin sınırında ilerler. Biz bilmediklerimizi itiraf etmekten korkmuyoruz; bunda utanılacak bir şey yok. Utanılacak tek şey, tüm cevapları biliyormuş gibi davranmamızdır.”
“Çocuklarımızın eğitim hayatlarının ilk yıllarını konuşmayı ve yürümeyi öğretmekle geçiriyoruz. Geri kalanını ise çenelerini kapatmak ve oturmalarını sağlamakla… Bu işte bir terslik var.”
10. İçinde yaşadığımız evrenin sınırlarını aklımız belirler
“Bilim, kendimizi ve birbirimizi kandırmamamız için bir yoldur. Dünya’nın yaşını veya yıldızların uzaklığını ya da yaşamın nasıl evrildiğini öğrenmek… Bunlar ne fark yaratır ki? Bu biraz da, ne kadar büyük bir evrende yaşamak istediğinizle ilgilidir. Kimileri küçük olmasını tercih eder. Bunda bir sorun yok. Anlaşılabilir. Ama ben büyük olmasını isterim. Bütün bu bilgileri kalbime ve aklıma soktuğumda bunlar beni coşturur. Bu duyguyu hissettiğim zaman da bunun gerçek olduğunu, sadece kendi kafamın içinde olup biten bir şey olmadığını bilmek isterim. Çünkü neyin gerçek olduğu önemlidir ve hayal gücümüz doğanın muhteşem gerçekliğinin yanında hiç kalır.”
11. Aklın hapishanesinden kurtulmak için beş basit kural
“Bir toz zerresinde yaşayan ufacık canlılar olan bizler, Samanyolu’nun yıldızları arasına uzay mekikleri yollamayı nasıl başardık? Sadece birkaç yüzyıl önce, yani kozmik zamana göre yalnızca bir saniye önce, nerede ve hangi zamanda olduğumuza dair hiçbir şey bilmiyorduk. Kozmosun geri kalanından bihaberdik. Bir tür hapishanede, bir ceviz kabuğuyla sınırlanmış ufacık bir evrende yaşıyorduk. Bu hapishaneden nasıl kurtulduk? Bu başarı, beş basit kuralın izinden giden kuşaklar dolusu araştırmacının eseridir: Otoriteyi sorgula (1). Hiçbir fikir, birisi doğru olduğunu söylüyor diye doğru değildir; ben de dahil. Kendin düşün (2). Kendini sorgula. Hiçbir şeye, sırf inanmak istediğin için inanma. Bir şeye inanmak, onu gerçek yapmaz. Fikirleri, gözlem ve deneylerden elde edilen kanıtlarla test et (3). Çok beğendiğiniz bir fikir, iyi kurgulanmış bir testi geçemiyorsa yanlıştır. Yola devam et (4). Kanıtlar sizi nereye götürüyorsa oraya gidin. Elinizde hiç kanıt yoksa, peşin yargıda bulunmayın. Belki en önemli kural da şudur: Unutmayın; yanılıyor olabilirsiniz! (5)”
12. “Hepimiz birbirimize biyolojik olarak, Dünya’ya kimyasal olarak, Evren’e atomik olarak bağlıyız. Evrenin içerisindeyiz, evren de bizim içimizde.”
13. “İnsan beyninin evrendeki tüm soruları yanıtlayabilecek kapasitede olup olmadığını bilmek isterdim. (…) Hayatın buraya nasıl geldiğini öğrenmek isterdim. Karanlık madde ve enerjinin ne olduğunu da tabii…”
14. Kadınlar ve evlilik üzerine…
“Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım; kadınları anlayamıyorum ve anlamak istiyorum.”
“İnsan beynine belli stimülasyonları verirseniz, bir şeyi sürekli olarak sevmesini sağlayabilirsiniz gibi geliyor bana. Böylece mükemmel evlilikler sağlanabilir bile.”
15. Uzaylılar ve akıllı yaşam üzerine…
“Uzaylılar var mı sizce?” sorusuna verdiği yanıt:
“Evet, var. Hatta bence onlar bizi buldular ama aptal olduğumuzu düşündükleri için pek ilgilenmediler!”
“Dünya dışında yaşam olmadığını mı iddia ediyorsunuz? Bu, okyanustan aldığınız bir kap suya bakarak, okyanusta balinaların yaşamadığını iddia etmeye benziyor!”