Aşağı yukarı hepimizin küçükken atarisi vardı değil mi? Yoksa bile game boy’larımız vardı, ya da atari salonlarına giderdik. Peki sonra niye bazılarımız oyun oynamayı bıraktı, bazılarımız ise bırakamadı? Geekyapar olarak bizim bir teorimiz var. Bizce aşağıda yazdığımız 8 karakter o kadar kıl, o kadar sinir bozucu, o kadar surat ortasından tokatlanasılardı ki Türkiye’nin komple oyuncu yetişebilecek bir neslini oyunlardan soğuttular. Soğuyanları haksız bulmuyoruz. Gerçekten de bu karakterlerin her birinden nefret etmek için hepimizin birer milyar sebebi var. Zira büyüdük, atari dediklerimizin çakma NES, game boy dediklerimizin ise alakasız cihazlar olduğunu öğrendik ama bu karakterlere olan öfkemiz dinmedi. Listeye buyrun, bu öfkeyi paylaşalım. Yalnız şimdiden söyleyelim, liste eğer kanınızı kaynatırsa, soğutmak için çareniz olabilecek yazılarımız da var, en güzel kış temalı 10 oyun gibi mesela. Tamam mıyız? Başlıyoruz!
Space Invaders’daki O Son Uzaylı
Sen. Evet sen. Senden bahsediyorum son uzaylı. Taktiğin belli, bir sağa, bir sola, aşağıya doğru hızlan. Bir sağa, bir sola, aşağıya doğru hızlan. E ama bizimki de can be uzaylı! Yapamıyorum, yetişemiyorum sana, insafsız mısın? Alamıyorum işte seni. Atari salonunun ortasında rezil oluyorum sonra. Çünkü oyunun ortalarında ölmek kabul, ama son düşmanı alamadıysan dalga konususun. “Bir düşman kalmıştı la alamadın hahah!” oluyorsun. Bilmezler. Bilmezler senin ne mal olduğunu. Hain!
Cadillacs & Dinosaurs’daki Game Over Adamı
Ah… Jetonun bittiğini, annenden aldığın harçlığın uçup gittiğini gösteren adam. O silah size doğrulmuşsa bir sebebi var. O “Paraları sökül” demek. Annenin bakkaldan ekmek al diye verdiği parayı “Mustafalı”ya göm demek. Oyun zaten genç dimağlar için zor. Devamlı bu amcayla muhattap oluyorsun. Her seferinde daha da irite edici oluyor. Daha bir dayaklık hale geliyor. O atari salonundan ayrıldığında, retinana işlenmiş o Game Over ekranı. Sonra anneden azarı işitince kolaysa nefret etme o amcadan.
Mortal Kombat’taki Shang Tsung
Bir çocuk olarak atarimde ya da salonunda, hayatımda kendimi Shang Tsung karşısında olduğu kadar hiçbir şeyin karşısında küçük hissetmedim. Bu ne arkadaş! İnsanın kabiliyetlerinin bir sınırı olur yahu ne demek her karakterin yeteneklerini alabilmek? Shang Tsung’a karşı dövüşmek bir eziyetti. Ama en büyük eziyet arkadaş ortamında değil, tek başına bir atari salonunda Shang Tsung ile dövüşmekti. Sen yapamazdın, yapamazdın, en sonunda o salonun gediklisi bir velet gelir, “Geçiyim mi abi?” derdi. Alırdı geçerdi ya? İşte o atari salonunu Shang Tsung’a ve o çocuğa intikam yemini ederek terk ederdin.
Popeye’daki Kabasakal
Ne yalan söyelyelim, Temel Reis ve Safinaz’ın ilişkisini TV tarihinin en yürümeyen 10 ilişkisi listemize koymayı ciddi ciddi düşündük. Ya sevgili Safinaz abla, bir derdin mi var Temel’le net söyleyemediğin? Ne bu soluğu Kabasakal’da almalar? Sonra ne hallere düşürüyorsun bizi ya? Yukarıdan kalp atması, müzik notası atması kolay tabii. O insan azmanıyla mücadele eden sen misin ablacım? Yok. Ne sinir bozucuydu o Kabasakal ya. Bir hatalı hareket, BİR hatalı hareket yapmayı gör. Direk cezayı kesiyordu.
Final Fight’taki Yan Yana Saatlerce Dövüştüken Sonra Sana Dayak Atıp Uzaklaşan Arkadaşın
Ya bak… Arkadaşlar bunlar. O yüzden çok sert girmek istemiyorum, fakat, insan yan yana saatlerce adam dövmüş, müstakbel kayınpederinin milletin kafasını bacak arasına almasını izlemek zorunda kalmış, ölüp ölü dirilmiş arkadaşına böyle mi yapar yahu? Ne olduğunu da anlayamıyorduk ki? Kız birden arkadan sesleniyordu, e iyi tamam? Sonra? Birden öteki paşam bizim çocuğu dövmeye başlıyordu. Gariplik bizde mi, bunu yazanda mı, programlayanda mı?
Street Fighter’daki M. Bison, nam-ı diğer: Mr. Bizon
Flappy Bird hakkında çok şey yazılıp çizildi. Biz de Dong’un “basit bir yaşam” istemesini garip bulduk veriştirdik. En çok da ne kadar zor olduğu söylendi. Sizi bilmiyorum ama Flappy Bird bana Mr. Bizonu hatırlattı. Bizon. O kırmızı şapkalı hayvan. Onunla dövüşmek hakikaten Flappy Bird oynamak gibiydi. Can havliyle bir şeylere basıyorsunuz ama işe yaramıyor. O kafayı hep o boruya çarpıyorsunuz ya? Bizon da hep size çarpıyordu. İstersen Ken ve Ryu’yle birlikte ilk okul okumuş ol, o kadar ustası ol Street Fighter’ın. Yok. Tevekkeli değil zaten oyunun çıkan her sürümünde bu adamı kolaylaştırıyorlar.
Super Mario Bros’ta “Prenses Başka Şatoda” Diyen Dangalak
Hayal et. Beş yaşındasın. Taş çatlasa altı. Atarini yeni almışsın. Açıyorsun 9999 in 1’i. İlk oyun Mario diye bir şey. Basıyorsun tuşa giriyorsun oyuna. Garip garip şekiller var. Zıplıyorsun, üçgen kahverengi yaratığa çarpıp ölüyorsun. Olmuyor. Kaplumbağa geliyor, boşluğa düşüyorsun, olmuyor. Şimdiki gibi değil ki açıp Let’s Play izleyesin, walkthrough bakasın. Öldükçe ölüyorsun. Zaten oyun kavramı kafanda oturmamış. Saatlerini harcıyorsun bu bölüme. O bitiyor. 1-2 geliyor. Artık 1-1’e alışmısşın, 1-2’yi de çözüyorsun. Neredeyse hissediyorsun finiş çizgisinin kokusunu. 1-3 de geçiyor. Zor oluyor ama geçiyor işte. En sonunda 1-4’tesin. Alevler çıkıyor her yerden. Alev okları, alev topları, alev denizleri… Burası son bölüm olmalı diye düşünüyorsun. Zaten hayvan gibi bir dinozor/kaplumbağa çıkıyor. Zar zor, öle öle, öğrene öğrene geçiyorsun, ulaşıyorsun baltaya. Köprü yıkılıyor. Kıvançlanıyorsun. Bu senin eserin.
Sonra bu dangalak çıkıp bir şey diyor. Neymiş, prenses başka şatodaymış. Niye başka şatoda? Sebep ne yani? Zaten İngilizcem yok kardeşim. Beş yaşındayım beş. Oyunun devam ettiğini ekrana 2-1 yazısı çıkınca fark ediyorum. Ben sanıyorum ki bu toptoloşu kurtardık mesele kapandı. Ne bileyim ben 8-4’e kadar gittiğini mevzunun? Hay Allah’ım ya. Tipine bak çay demle zaten.
Duck Hunt’taki O İblis Köpek
Bak… Mario çocukluğumuzun efsanesidir. Oyun dünyasının efsanesidir. Kostümünü bile gelmiş geçmiş en iyi oyun kostümü seçtik 15 kostüm arasından. Onun oyunundaki bazı sinir bozucu karakterleri affedebiliriz. Ama Duck Hunt? Senin olayın ördek vurmak değil mi? O atari silahlarını bir işe yaratmak. Yanlış mıyım? O halde neden sinir ediyorsun beni sevgili oyun? Neden canıma oynuyorsun?
Neden bahsettiğimi biliyorsunuz. O köpek. O lanet köpek. O iblis. O sıçan. Sizin çocuk halinizle naif naif sıktığınız yüz bin iki kurşunun biri bile ördeği vurmazsa çalılıklardan çıkıp gülen o it. O gülüşü zihnimde kayıtlı benim. Ne zaman bir şeyde başarısız olsam bu it kafamda bir çalılıktan çıkıp öyle gülüyor. Bakın burada dost meclisindeyiz, yan yanayız, bizden laf çıkmaz. Hanginiz ekranın dibine girip o köpeğin hayırsız suratına suratına pervasızca sıkmadı atari silahıyla? Hanginiz yapmadı bunu? Ya insan oynadığı oyunun kendisiyle dalga geçmesini ister mi? Niye istesin? Hangi dahi tasarımcıdan çıktı bu fikir yani? Bir de o kadar kast etmişler ki, o darlıkta, o müziksizlik, ses efektsizliğinde gülme melodisi yapmışlar köpeğe. İddia ediyoruz, çok ciddi iddia ediyoruz, hepiniz ilk küfrünüzü bu köpeğe ettiniz. Biz ettik, pişman da değiliz!