Çorap deyip geçmeyin Adolf Hitler’in sağ kolu Dr. Albert Speer bile, II. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru ipek çorap üretimini durdurup, fabrikaları silah üretimine yönlendirmek istemiş, ama kadınların sessiz baskısı sonucu bunu başaramamıştı.
New York World Fair – 1939
Kadın çorabı üretiminde ipek çok pahalı olduğu için ihtiyacı karşılamaya dönük yeni bir maddeye ihtiyaç vardı. Naylonun doğuşu eksikliği giderdi. Bu sağlam ve esnek madde 1939 yılında New York’ta ki ünlü “Dünya Fuarı’nda” görücüye çıktı. Ancak II. Dünya Savaşı koşullarında üretim giyimden çok savaş esaslı oldu ve naylon, paraşüt üretimi için kullanıldı. Hatta naylonu keşfeden DuPont firmasının fabrikalarından biri, o dönemde B-29 bombardıman uçaklarına lastik üretmek için tahsis edildi.
DuPont standı, naylon çorabın ilk sunumu
Naylon asıl başarısını çoraplar sayesinde kazansa da ilk ticari kullanımı 1938’de diş fırçası ile gerçekleşmişti.
Kadınlar için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
DuPont, “Nylon” isminin patentini özellikle almadı. Firma böylece naylonun zamanla “çorap” kelimesinin yerine kullanılmasını amaçladı. Amaçlarına da ulaşmış gözüküyorlar.
O günlerde sanal alışveriş yoktu
Talep öylesini yüksekti ki, 15 Mayıs 1940’ta, Amerika’da ilk naylon çorap dükkânlarda satışa çıktığında, dört gün içinde toplam dört milyon çift çorap satılmıştı.
Günümüzün bir çok tanıtım filminden daha başarılı
http://www.youtube.com/watch?v=wUbmRZz60U0
Pittsburgh’ta da 40.000 kişilik bir kadın topluluğu küçücük bir çorap dükkânının önünde yağmur altında naylon çorap alabilmek için saatlerce beklemişti.
AVM’lere sığmadılar
New York’ta, ünlü Macy’s mağazası 50.000 çift naylon çorap stokunun tamamını altı saat içinde sattı. Mağazada çorap satın almak için sıralarda bekleyen yüzlerce mutsuz kadın kalmıştı.
Türkiye’de işler nasıldı
Dönemin koşullarını ve “çorap krizini” daha iyi anlamak için ülkemize dönelim. Hüseyin Cahit Yalçın, 1941’de bir yazısında “İpek çorapların fiyatı o kadar artmış ve dayanmaları o kadar azalmıştır ki, ipekli çorap masrafı zengin diyebileceğimiz yuvalar için bile bir yük halini almıştır. Bir süs eşyası olan ipek çorap bir dert haline gelmiştir” diyordu. Gazetelerde Türk ulusunu, çorapsız gezmeye çağıran yazılar çıkıyor, doktorlar kışın da çorapsız yaşanabileceğine dair demeçler veriyorlardı.
İlk satışlardan çorap almayı başarabilmiş bir New York’lu
Gökhan Akçura’nın “Ivır Zıvır Tarihi” adlı kitabında, Türkiye’de çorabın tarihi yazılı. 1941’de Ev-İş Dergisi’nde Düriye Gündoğdu adlı bir yazar, bu aksesuarın önemini şöyle anlatıyor: “Çorapsız gezmenin tamamıyla aleyhinde bulunacağım. Çoraplı bir ayak muhakkak ki hem daha zarif hem de göz alıcıdır.” Yazar Cevat Ulunay’ın fikrine göre de çoraplar sayesinde “Bacak, kadında artık yürümeye mahsus bir uzuv olmaktan çıkmış, bir güzellik sermayesi haline gelmiştir.”
Camdan çorap atmaca ve ülkemizdeki ilk reklamlar
Bu reklamlar gerçekten de çok başarılı oldu, marka dev satış rakamlarına ulaştı ancak sattıkları ürün vaatleri karşılayamayacak derecede kötü çıktı. Sürekli kaçan ve yırtılan kalitesiz dokumadan dolayı, bir alan bir daha almadı ve firma kısa süre içinde iflas etti.
Şimdi de çoraplarını istiyorum
Amerika’da savaş döneminden sonra üretim normale dönmeye başlıyordu. Külotlu çorap ise 1960’lara kadar üretilmeyecek, o güne kadar çoraplar tek değil, iki ayrı parça olarak satılacaktı.
Çorap nasıl ortaya çıktı ve naylon çorabı keşfeden adam
Aslında her şey yine her zaman olduğu gibi oldu. İnsanın bir şeylere ihtiyacı vardı. Ayakları üşüyordu; sarmalıydı ayacıklarını, ama neyle? Çorap niyetine ilk önce hayvan derisinden yararlanıldı, ipekten dokunan ipler, meşin ya da kumaş bantlar, insanoğlunun bacaklarını sarıp sarmalamak için kullanıldı.
Orta Çağ lüks tarihi ve biyokimyaya giriş
Orta Çağ’da soyluluğu simgeleyen çoraplar ipek dokumaydı ve hem erkek hem de kadınlar tarafından giyiliyordu. 16. yüzyılda dikiş makinesi icat edilene kadar çoraplar elde dikildi. Makineler geliştikçe çoraplar daha çok sıkılaşmaya başladı.
Naylon çorabın mucidi ve her şey nasıl başladı
Wallace Carothers ve genç ekibi laboratuvarlarına kapanıp geceli gündüzlü çalışırken bir amaçları vardı; o güne kadar var olmayan bir tekstil ürünü icat etmek. Daha doğrusu öyle bir maddeye ulaşmak ki giyim kuşamda bir devrim yaşanabilsin.
Teflon tava ve naylon çorap ilişkisi
20. yüzyılın en çok kullanılan maddelerinden neoprene ve naylonun icadı bu çalışmalarla başladı. 1930 yılında yanmaz yapışmaz yüzeyin mucidi “DuPont” firması için çalışan Wallace Carothers, aslında belki de kadınlar için dünyanın en mühim erkeği konumunda olmalı. 1939 yılında New York Dünya Fuarı’nı ziyaret edenler aynı şeyi söylüyorlardı; gördükleri iki şeyden çok etkilenmişlerdi, biri televizyon, diğeri naylon çorap.
Artık esneklik hayatın her yerinde
1930 yılında Bay Carothers’ın asistanları yaptıkları çalışmalarda doğal kauçuğa çok benzeyen yeni bir madde geliştirdiler. Maddenin yeniliği ismine de yerleşti ve “Neo”prene doğmuş oldu. Neoprene bugün spor giyimin neredeyse her alanında kullanılıyor. Dolambaçlı yoga hareketlerinin ardından iç huzuru bulduğumuzda, aklımıza biraz da Bay Carothers gelmeli. Çünkü yoga taytının ardında aslında o ve ekibinin imzası var. Dalgıç kıyafetleri, bisiklet, koşu, su geçirmez kıyafetler, aslında artık tekstilin girdiği her yerde bu malzeme var.
En çok kadınlar mutlu
Yüksek basınç ve güç altında kimyasal kararlığını koruyan bu madde insan hayatına inanılmaz bir konfor getirdi. Çeşitli bilimsel geliştirmelerin ardından ucuz ve dayanıklı “polyamide fiber” yani daha sonra alacağı isimle naylon keşfedilmiş oldu.
Artık binlerce çeşidi var
Naylon, çorapta esnekliği, dayanıklılığı arttırdı ve fiyatları ucuzlattı. Naylonun icadı, ipeği ve dayanıksız yapay ipeği gölgede bıraktı. Wallace Carothers, başarının getirdiklerinden mi yoksa bilim adamı olmanın kaderi mi bilinmez 1937 yılında potasyum siyanür içerek intihar etti. Öldüğünde kendi keşfi olan naylon, henüz seri üretime geçmemiş ve özellikle kadın giyiminde bir devrim yaşanmamıştı. Naylon çorap tarihi böylece bir dramı da yazmak durumunda kalıyordu.
Ruhun şaad olsun Wallace abi
Artık likralı ne giyersek giyelim, aklımıza ilk önce sen geleceksin.