Halihazırda şipşirin bebişi olan da, gelecekte çocuk isteyen de aynı şeyi düşünüyor. Noolcak o yavrunun eğitimi? Memleketin eğitim sistemi 2000’li yıllar için pek de geçerli bir meslek olmayan imamlık hedeflemesine doğru hızla gerilerken hayli haklı kaygılar bunlar.
Çevremizdeki bütün genç aileler aynı endişeleri paylaşıyor. Eskiden dudak kıvrılan ve devletin kendi tarafından dahi tuhaf bir sınıflamayla “düz lise” olarak tanımlanan mahalle arasındaki okulları bile mumla arar olduk.
İnsan aslında öyle kendimizi abarttığımız kadar karmaşık bir canlı değil
Doğduğumuz andan itibaren hepimizin içinde kodlu olan davranışlar hayatımızı belirliyor. Mesela tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde bir çocuk doğar, ağlar, emekler ve oyun oynar. Irk, din, dil, para pul fark etmez. Çocuk oyun oynar. Merak eder, dokunur, yaratır, öğrenir. Bu böyledir.
Oyun deyip geçmeyin, oyunun her zaman bir amacı vardır
Birşeyi tutup çekmek, halının üzerinde bi yere sürüklemek, havaya kaldırıp başka bi yere fırlatmak, fırlatılan şey havada süzülürken ona eşlik eden tuhaf sesler çıkartmak gibi hareketler manasız gözükse de aslında doğayı ve kendimizi kavramamıza sebep olan devinimlerdir.
“Yer” önemli, hayata yerde başlıyoruz
Bu tekrarlayan hareketlerin hemen hepsi henüz ancak yerde sürünebilen insan yavrusu için yaşamın temel dinamiklerini öğrenmenin yollarıdır. Yavrumuz zamanla büyüdükçe, oyunların şekilleri ve amaçları da değişmeye, karmaşıklaşmaya başlar; devreye kurallar girer.
Kurallar eğlenceli olduğunda güzel
Örneğin ortada yine bir hareket vardır ama bu sefer halının üzerindeki desenler takip edilir. Kural, halının köşesindeki desenleri takip ederek turu tamamlamaktır. Başı, sonu, sınırları belli olan bu oyun, amaca dönük bir kararlılık, düzen ve disiplini gerektirir ama nihayetinde bir oyundur; çünkü insanoğlu oyun oynayarak öğrenir. Böyle kodlanmıştır. Tıpkı kedi yavrusu, ördek yavrusu ya da tilki yavrusu gibi.
Devlet büyüklerimizin kendi oyun alanı olarak eğitim sistemimiz
Konumuz aslında içinizi açacak bir girişim ve bu girişimi sizlere tanıtmak için sabırsızlanıyoruz; ama öncelikle devlet büyüklerimizin eğitim alanındaki son bir kaç yıla yayılan icraatlarına bir bakış atalım; atalım ki eğitimde neden köklü bir reforma ve yüzeysel değil derinlikli bakışlara ihtiyacımız olduğunu kavrayalım.
Derin bir nefes alın, eğitim sistemimizin “gelişimine” değinecek ve hemen asıl konumuza döneceğiz; çünkü asıl konumuz çocuklar için çok daha zevkli, eğitici ve ilham verici.
Yıl yıl sınav rehberi ve sabah ÖSS’ye girmek için evden çıkıp, öğlen LYS’ye giren öğrencinin delirmesi
2005 yılında Liselere Giriş Sınavı (LGS) gitti, OKS (Ortaöğretim Kurumlarına Giriş Sınavı) geldi. 2007 yılında OKS gitti yerine SBS geldi. Çocuklar tek sınav stresi çekmesin denilerek 6,7 ve 8. sınıf sonunda birer sınav yapılıp ortalamasının alınmasına karar verildi.
Çocuklara yazık değil mi?
2008 yılında lise türlerinin azaltılmasına karar verildi. Durmak yok eğitimi bitirmeye devam dedi büyüklerimiz ve 2010 yılında SBS’ler kalktı. Kabiliyet timsali devletlülerimiz eski sisteme geri dönmüşlerdi. SBS sadece üç yıl kalabildi. Öğrenciler sadece 8. sınıfta Seviye Belirleme Sınavı’na (SBS) girmeye başladı.
Şimdi suç Mecnun’da mı?
2010 yılında ÖSS yerine LYS ve YGS geldi böylece 1999 öncesinde uygulanan ÖSS, ÖYS mantığına geri dönüldü. Beyniniz ısındı değil mi? Yanmadığına şükredin. Nasa’nın Mars programında dahi bunca tanım, terim, kısaltma yok. Bizse hepi topu yavruyu okula göndereceğiz.
Söz bitiyor, az kaldı. 2010 yılında “Düz” liseler Anadolu lisesine dönüştü. Bu aslında batılı ve çağdaş anlamda eğitim veren bir yapıyı yok etmek gayesi güden bir hamleydi. Hemen bir sene sonra Arapça seçmeli ders oldu.
2012 yılına geldiğimizde LYS’ye iki hafta kala AOBP, OBP olarak değişti, okul başarı puanı ve bireysel başarı puanı düzenlendi, böylece kaliteli eğitim veren başarılı okulların öğrencileri cezalandırılmış oldu. Aslında daha da yazarız ama yeter, yaşamak için de biraz nefesimiz kalsın.
Çocuklar için güzel şeyler düşünen güzel insanlar da var
Devletin maalesef ne yaptığından çok da emin olmadığı bir alan eğitim. Ne var ki arada bir de olsa karşımıza yüzümüzü güldüren yardımcı faaliyetler ve umudumuzu yitirmememizi sağlayan yüzler çıkıyor. Çocuklara yaratıcılık ve doğal yollarla, yani oyunla öğretme ve gelişme yolunu açan harika insanlar bunlar.
İnsanları, doğayı ve yaratıcı olmayı seviyoruz
2013’te İstanbul’da kurulan NaturKid çocuklar için muhteşem imkanlar peşinde. İstanbul’da hızla azalan yeşil alanlara karşı yenilikçi bir duruşla ortaya çıkıyorlar. NaturKid çocukların gelişimi için doğa ile temas içerisinde olmanın ve açık havada vakit geçirebilecekleri alanlar yaratmanın çok önemli olduğuna inanıyor. Kim haksızsınız diyebilir ki?
Başta da dediğimiz gibi, insan doğasından koparılmadıktan sonra o kadar da karmaşık bir yapı değil. NaturKid de doğa ve yaşam dostu bir oluşum. Yalnızca çocuklar değil, her yaştan insanın sağlıklı bir beden ve zihin yapısına sahip olabilmeleri için doğada vakit geçirmelerinin altını çiziyorlar.
Korkmayın, sizden binlerce lira talep eden bir ticarethane değiller
Şubat 2014’te bir Türk ve bir Alman tarafından kurulan NaturKid’in amacı; İstanbul gibi dev bir şantiyede çocukların doğal malzemelerle temas edebilmeleri. Açık havada ‘teknolojik aletler olmaksızın, çamurun içinde’ yaratıcılıklarını geliştiren çocuklar, eğlenceli saatlerle eğitimlerinin en önemli ayağı olan oyun oynama eylemini, sanatla birleştiriyorlar.
Engelli çocuklar ve engelsizler elele
Bu amaç doğrultusunda yola çıkan çamur ve oyun sevdalısı NaturKid, geçtiğimiz aylarda ilk etkinliğini gerçekleştirdi. 22-28 Eylül tarihlerinde Göztepe Mehmet Sait Aydoslu İşitme Engelliler Ortaokulu bahçesinde dünyanın en eski yapı malzemelerinden kerpiç ile dev boyutlu heykeller inşa ettiler, hem de engelli ve engelsiz yaklaşık 300 canavar çocukla birlikte.
Birlikten kuvvet, yaratıcılık ve iyilik doğar
İlk aşamada, şehrin içinde, bir aracın içine tıkılıp saatlerce yol yapmanın gerekmediği bir bahçe arayan ekip, Göztepe’deki okulun bahçesini buldu. Okulun, işitme engelliler okulu olması, bünyesinde anaokulu, ilkokul ve ortaokul barındırması da işlerini kolaylaştırdı.
Proje bir anda hem açık havada doğal malzemeler kullanılan hem de engelli ve engelsiz çocukların bir arada çalışabileceği böylece farklılıklarını erken yaşlarda keşfedebilecekleri bir entegrasyon projesine evrildi.
Para gözlerini korkutmadı
İkinci aşama da para sorunu karşılarına çıktı. Ekibin Türk kısmısından Eda Çizioğlu en başından itibaren sürekli pesimist bir şekilde insanların onlara para vermeyeceklerini düşündüğünü itiraf ediyor, ondan çok daha pozitif olan Alman çalışma arkadaşıysa bu noktada çok sağlam durmuş ve hemen her konuda, herkesten üstelik de Türkçe bilmeksizin bağış istemiş.
Ekip, Internet üzerinden bağış toplanan www.indiegogo.com sitesinde bir kampanya başlatıyor. 45 günün sonunda 4000 euroluk hedefin yarısından biraz daha fazlasına ulaşılıyor: indiegogo’da 2105 Euro ve kişisel hesaplarına gelen yaklaşık 250 euro daha. 8 farklı ülkeden 60 kişi onlara bağış yapıyor.
Topraktan kazarak eğitime kazandırmak
Atölye Çamur, üçüncü aşamada malzemelerin temini ve tanıtım kısmına geliyor. Bu konu biraz karmaşıkça; çünkü boyutlar büyük olunca taşıma sorunu da ortaya çıkıyor. Şöyle ki 10 ton killi toprak ve büyük bir Hobbit köyünü idare edecek kadar miktarda samandan bahsediyoruz.
Çocuklar için çıktık bir yola
Heykelleri yapmak için gerekli bu malzemeler Yalova’dan getirtiliyor. Bunun için 10 ton kapasiteli kamyon ve toprağı kazmak için kepçe bulmak ve ikisini aynı gün aynı saatte Yalova’da hazır etmek gerekiyor. Kamyon dampersiz olduğundan aynı gün toprağı okulun bahçesine boşaltmak için ekibe arkadaşları ve İstanbul Park ve Bahçeler Müdürlüğü yardımcı oluyor.
Emek verince gerçekten de başka bir eğitim mümkün
Malzemeye eklenecek 3 ton kum için sponsor bulunuyor, taşımayı da sponsor üstleniyor. Heykellere ruh verecek dallar içinse yine Park ve Bahçeler Müdürlüğü koca bir kamyon dolusu dalı okulun bahçesine yığarak muhteşem bir iş yapıyor. Ekip bu noktada kendilerini, İstanbul’da kesilen onca ağacın en azından bir kısmının “Atölye Çamur” ile hayat bulacağı yönünde avutmuş.
Kalıp kalıp mutluluk
Kova, kürek, el arabası vs. konusunda Park ve Bahçeler Müdürlüğü bir kez daha destek olunca, geri kalan fırça, boya gibi malzemeler satın alınarak kollar sıvanıyor. Tanıtım için onlarca bloggerla yazışılıyor, maalesef küçük bir kısmı cevap dönüyor; keza dernekler ve doğa ile ilintili sivil toplum kuruluşlarından da herhangi bir geri dönüş olmuyor. İmdada Habertürk muhabiri Damla Çeliktaban yetişince atölyenin ilk sesleri duyulmaya başlanıyor.
Avm’lerin plastik top havuzu değil, gerçek oyun ve gerçek öğrenme
Atölye hafta içi anaokullarıyla yürütülecektir. Ekibin bu noktada şansı yaver gider ve daha ilk iletişim kurdukları okullar olumlu geri döner. Anaokulu bulma konusunda çok sıkıntı çekmezler.
Ve büyük gün geldi
22 Eylül’de atölye başlar. Eda Çizioğlu ve Alman çalışma arakadaşı Gitte’den başka ekibin başında 10 yıldır Almanya Leipzig’te yetişkinler ve çocuklarla benzer benzer atölyeler yöneten Viktoria Scholz vardır. Viktoria’ya ek olarak tamamen kendi inisiyatifleri ile gelen ve 4 gün boyunca ekiple birlikte çalışan iki gönüllüleri daha olur.
Berlin’den Elisabeth Berger ve Christa, uçak paralarını ceplerinden verir ve ülkemizde Atölye Çamur’a katılmaya gelirler. 4 gün boyunca afacan çocuklar ve ekiple birlikte çamurlar içinde dünyanın en eğlenceli işini yaparlar. Ekibe İstanbul’dan 6, İzmit’ten de bir gönüllü daha katılır.
7 gün boyunca sabah 10’dan akşam 18’e doğanın onlara verdiği en basit malzemelerle
Sadece su ve toprakla oyunlar oynar ve yaratırlar. Yaklaşık 270 çocuk vardır. İşitme engelli, konuşma engelli, zihinsel engelli ve engelsiz çocuklar. Kendi elleri ve ayaklarıyla ezerek ve çiğneyerek 4 ton kerpiç hazırlarlar. 7 büyük boyutlu heykel böylece tamamlanır.
Kendi kerpiç heykelini kendin yap kampanyası
Her türlü hava şartında çalışırlar. Günlük güneşlik ilk 5 günün ardından, bol yağmurlu, soğuk ve rüzgarlı bir hafta sonu geçirirler. Ama insanlar her türlü hava koşuluna rağmen gelirler ve heykel yapmaya devam ederler.
Peluş ayıcıktan daha samimi tek şey kerpiç keçicik
Herkes çok eğlenir. Eğitimin bu temas ederek, kendini, doğayı ve sanatı algılayarak deneyimlenen hali çocukları da çok sevindirir, nasıl etmesin ki, sonuçta yapıları bu. Anne ve babalar, öğretmenler ve istisnasız katılan herkes bir tarafından çamura bulanmanın tadını çıkarır. Durağan değil gelişmeye açık olan bu ve benzeri girişimler insan hayatına artı değerler katmaya devam etmeliler.
Bu daha başlangıç çamura bulanmaya devam
Eğlenceli ve yorucu süreç sonunda atölye projeye devam etmeye karar verir. Atöle Çamur, Ekim sonuna kadar aynı bahçede Çarşamba ve Cuma günleri anaokulları ile, Pazar günleri ise herkesle birlikte kerpiç hazırlamaya ve heykel yapmaya devam edecek. Gelmek isteyen herkese kapıları açık. Ne dersiniz?