Nan Goldin’in hikayesi ablasının trajik intiharının ardından evden kaçtığında başlamış. Fotoğraf çekmeye ise kardeşinin ölümünden sonra ”İnsanları hayatta tutmaya çalışma çabası” olarak başlamış. Bu tutkusunu ”Sevdiklerimi bu şekilde kaybetmeyeceğimi düşündüm.” diye açıklayan Goldin, hayatı yaşarken onu gösteren cesur bir fotoğrafçı. Ablasının hayatındaki etkisiyle birlikte gerçekliğin anlarını yakalamak isteyen genç fotoğrafçı New York’ta yaşamaya başlamasının ardından burada edindiği arkadaşlarının ve kendi hayatının fotoğraflarını çekerek süper gerçekliğin fotoğrafçılıktaki kült ismi haline gelmiştir.
Eroin bağımlısı sıfır beden modelleri, AIDS’li insanları, travestileri ve sürekli şiddet gördüğü kocasıyla olan ilişkisini, New York’un arka sokaklarında, taksilerinde olan bitenleri tüm gerçekliği ve çarpıcılığı hatta rahatsız ediciliğiyle gözler önüne sermiştir. Objektifine takılan fotoğraflarda gece hayatını, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini yatak odalarında taksilerin içinde, tuvaletlerde, giyinme odalarında görebiliriz. Aşık erkekler, aşık kadınlar, dayak yemiş insanlar tüm çıplaklığıyla iki boyutlu bir ana hüznün içinde hapsolmuş vahşi bir hayatın kalıntıları olarak hala tüm canlılığıyla durmaktadır. Fotoğraflarındaki arkadaşlarından çoğu AİDS’ten ve aşırı doz uyuşturucudan kısa sürede ölmüşlerdir. İşte Nan Goldin’in çekmiş olduğu o çok hayatın içinden fotoğraflar.