Ana sayfa » Yaşam » Film Gibi Hikaye: Öldükten Sonra Erkek Olduğu Anlaşılan Şükran Aktaş (Nail Ç.) Olayı Nedir?
Film Gibi Hikaye: Öldükten Sonra Erkek Olduğu Anlaşılan Şükran Aktaş (Nail Ç.) Olayı Nedir?
Hayat bazen senaryoların bile cesaret edemeyeceği sürprizlerle dolu. Karşınızda, yıllarca hemşirelik yapmış, bir çocuk sahibi olmuş, bir ailesi olmuş, ama öldüğünde aslında Nail Ç. adında bir erkek olduğu anlaşılan birinin, ardında bıraktığı sırlarla dolu hayatı...
Bazı olaylar vardır, duyunca “Acaba gerçekten mi?” diye düşünürsünüz. Bu olay, işte tam olarak bu dedirten türden… Nail Ç. adıyla geçen ve yıllarca kadın olarak yaşadığına inanılan kişinin, ölümüyle birlikte bambaşka bir kimliğe sahip olduğu ortaya çıkınca şok dalgası oluştu. Gelin hep birlikte, iddiaların başından sonuna kadar adım adım ilerleyelim ve bu tuhaf dosyayı hep birlikte hatırlayalım. İşte akıl almaz Nail Ç. olayı…
Olayın odağında yer alan kişi, uzun süre kadın olduğu varsayılan ve çevresinde anne rolünü üstlenmiş bir birey
Kimliği üzerinde Şükran Aktaş ya da Handan Kaya gibi isimlerle anılmış, ayrıca sağlık sektöründe hemşirelik yaptığı da iddialar arasında. Ancak işin ilginç tarafı, bu kişi ölümü sonrası yapılan adli tıp incelemelerinde aslında erkek olduğu yönünde bulgular verdi. Bu, yıllarca kadın gibi yaşamış ve bir kızı (Tansu) büyütmüş biri için büyük bir kırılma noktası oldu. Dolayısıyla olay sadece tek bir kişiyle ilgili değil, beraberinde bir kimlik sahtekârlığı, bir aile hikâyesi ve bir yanıltılmış geçmişi de taşıyor.
Köyünden ayrılan, ailesine “Ameliyatla kadın oldum” diyerek kendini Handan olarak tanıtan birisi. Askerlik çağı geldiğinde çürük raporu alan Nail, zaman içinde kadın kimliğine iyice bürünmüş ve hatta ailesini ziyaretinde “Hamile kaldım, bebeğim 6 aylık” diyerek inanılmaz bir yalanı daha söylemişti. İri yapısı ve göbeği nedeniyle çevresi de bu durumu sorgulamamıştı. Yıllar sonra, bir hemşirelik deneyimi ve sahte bir kimlikle, bu sefer de Şükran Aktaş isimli bir kadının kimliğine bürünerek hayatına devam etmişti.
Yaşamını yitirdikten sonra tıbbi incelemeyi takiben ortaya çıkanlar şöyle: Şükran Aktaş adıyla bilinen kişinin aslında erkek olduğuna dair raporlar çıktı
Kız, annesinin aslında anne ve hatta kadın olmadığını, eşi de senelerce karısı olarak bildiği kadının kadın olmadığını öğrendi… Bunlar bir radyo tiyatrosu değil, gerçek hayat. İstanbul Kumburgaz’da yaşayan, Silivri Devlet Hastanesi’nde fenalaşıp hayatını kaybetmiş 60 yaşlarındaki birey ile başlayan bu süreç, ilk anda “Nasıl olabilir?” dedirten boyutlara ulaştı. Ve bu vesileyle kimlik, gerçek anne-baba, kişisel geçmiş gibi kavramlar yeniden sorgulandı.
İşte işin belki de en çarpıcı kısmı: 1994 yılında Çorlu Devlet Hastanesi’nde doğan bir kız bebeğin hastaneden kaçırıldığına dair iddialar gün yüzüne çıktı
Bu bebeğin, yıllar sonra “Ben sizin kızınız olabilirim” diyen bir kadın (Aysel Başar) aracılığıyla aranıyor olması durumu katmanlı hâle getirdi. Program sunucusu ve araştırmacılar tarafından incelenen görgü şahitleri, kadın kılığına bürünmüş iri yarı bir kişinin o gün yenidoğan bölümünden çıkarken görüldüğünü aktardı. Kısacası, bu sadece bir kimliğin açık vermesi dışında, bir bebek kaçırma, sahte hamilelik ve yıllarca süren bir yalan hikâyesi potansiyelini de içeriyor.
Nail Ç.’nin, yani Handan’ın en akıl almaz hamlesi, bir erkekle birlikte olup onu “Senden hamile kaldım” diyerek kandırması ve 9 ay boyunca hamile taklidi yapmasıydı. Peki ama insanların bir bebek beklediği o kritik dönemde, bir bebeği nereden bulacaktı? İşte hikayenin belki de en trajik kısmı burada gizliydi. 1994 yılının Şubat ayında, Çorlu Devlet Hastanesi’nde Aysel Başar adlı bir kadın, kız bebeğini dünyaya getirdi. Ancak doğumdan sadece 12 saat sonra, hemşire kılığına girmiş, siyah pelerinli, iri yapılı biri odasına girdi ve bebeği alıp gitti. Görgü tanıkları, bu kişinin çifte alyans ve altın renkli bir saat taktığını belirtti. Nail Ç.’nin eşyaları arasında da siyah bir pelerin, çifte alyans ve altın renkli bir saatin bulunması, tüm parçaları birleştiren en önemli kanıt oldu. Handan, hastaneden kaçırdığı bu bebeği, kendi doğurduğu çocuğu olarak ailesine ve dünyaya sundu.
Yaşananların en dokunaklı kısmı belki de burada: Tansu yıllarca anne bildiği kadının gerçek kimliğini öğrenince adeta hayatının şokunu yaşadı
“Hayatımın şokunu yaşadım… Hiçbir şeyden haberim yoktu. Bir anda her şey üst üste geldi. Hayatım büyük bir yalanmış.” diye konuşmuştu. Baba figürü için de durum farklı değil: “Benim eşim kadındı, üstelik benden bebek doğurmuştu” diyerek kendini ifade eden bir baba… Bir aile, yıllardır bilinen her şeyin aslında bilinen şey olmamasıyla yüzleşti.
Nail Ç. olayı ve arkasındaki gerçeklerin kamuoyuna yansıması büyük oldu. Müge Anlı ile Tatlı Sert gibi programlarda geniş yer buldu ve “Böyle bir şey ne görüldü ne duyuldu!” gibi başlıklarla izlendi. Bu dosya toplumla paylaşıldıkça “Gerçekten olabilir mi?” sorusu büyüdü. Bir yandan eleştiriler yükseldi: Sahte diploma, kimlik sahtekârlığı, hastane iddiaları…
İşte tam da bu yüzden olay bu kadar dikkat çekici: Kimlik hırsızlığı mı, sahte evlilik mi, bebek kaçırma mı yoksa yıllarca süren bir aile yalanı mı?
Kimliği değişmiş biri, kadın gibi yaşamayı seçmiş ve bir kızı olmuş; hemşirelik mesleğini yürütmüş, bir hastaneden bir bebeğin kaçırıldığı iddiasıyla ilişkilendirilmiş ve tüm bu süreç yıllar sonra ortaya çıkmış. Öyle ki gerçek kimlik ortaya çıktığında birçok belge, kayıt, tanık anlatısı birbirine ters düşmüş durumda. Ayrıca bu tür bir olayın psikolojik, sosyal ve hukuki açılımları da göz ardı edilemez. Bir çocuğun anne dediği kişi farklı biriyse, bir kimlik başka bir kimliği kapatmışsa, düzeltmenin yolu çok karmaşık olabilir.
Sonuç olarak, bu yazıyı burada noktalarken, olayın resmi yönlerinin hala tam kapanmadığını, hukuki süreçlerin ve DNA sonuçlarının hala konuşulduğunu hatırlatalım. Ve nihayetinde, Nail Ç. olayı gibi bu tür hikâyeler yalnızca magazin konusu değil; insan hayatlarının, kimliklerin ve belki de travmaların habercisidir.