Ana sayfa » Tarih » Nagyrév: Yüzlerce Erkeğin Eşleri Tarafından Öldürüldüğü Gizemli Macar Köyü
Nagyrév: Yüzlerce Erkeğin Eşleri Tarafından Öldürüldüğü Gizemli Macar Köyü
Tarih, bize sayısız gizem, trajedi ve ahlaki ikilem sunar. Ancak bazı hikayeler vardır ki, yüz yıl sonra bile ürpertmeyi başarır. Gelin, bir köy ebesinin piposundan yükselen dumanla başlayıp, onlarca ölümle sonuçlanan bu sarsıcı hikâyenin derinliklerine inelim.
Tarih, çoğu zaman kralların savaşlarını, devlet adamlarının kararlarını ve büyük toplumsal değişimleri anlatır. Ama bazen, küçük bir köyde olup bitenler bile dünyayı şaşkına çevirecek kadar sarsıcı olabilir. Macaristan’ın Nagyrév köyünde yaşanan hikâye tam da böyleydi. 20. yüzyılın başlarında sıradan görünen bu köy, aslında tarihin en ilginç ve karanlık toplu zehirleme vakasına sahne oldu. Üstelik olayın failleri, köyün kadınlarıydı. Kocaları da dahil olmak üzere 101 köylüyü zehirleyen Macar kadınlar ve öyküleri, bir çaresizliğin ve korkutucu bir dayanışmanın izlerini taşıyor.
Bu hikaye sıradan bir cinayet vakası değil! 1910 ile 1929 yılları arasında Macaristan’ın küçük bir köyünde yaşanan ve tarihe kara bir leke gibi geçen bu olayı gün yüzüne çıkaran bir kitap bile var
Bu öyküde en az 101 kişi öldürüldü, belki de daha fazlası. Fail ise tek bir katil değil; bir grup kadındı. “Nagyrév kadınları” adı verilen bu grup, çoğunluğu kocaları olan erkekleri arsenikli yemeklerle hayattan kopardı. Hikâye, sıradan aile trajedilerinin çok ötesine geçti; çünkü bu cinayetler köyün gündelik yaşamına neredeyse normal bir parçasıymış gibi işlemişti.
Yazar, Zoltan adında bir adamla tanıştı ve onun büyükannesinin 1960’larda kocasını zehirlemeye kalktığı için 25 yıl hapis yattığını öğrendi
Büyükannenin bu girişimi de Nagyrév kadınlarından esinlenmişti. Tüm ipler köyün ebesi Zsuzsanna Fazekas’a çıkıyordu. Köylüler ona Zsuzsi Teyze derdi; pipo içer, meyhanede vakit geçirir ve herkesten daha güçlü bir konumda bulunurdu. Çünkü yasa dışı kürtaj yapabiliyor, ilaç bilgisini ise kendince karışımlar yaratmak için kullanıyordu. Eşlerinden şiddet gören kadınlara, kocalarını sakinleştirecek bir iksir hazırlamıştı. İlk deneme komşusu Maria’ya gitti. Koca gerçekten sakinleşti, ama üç hafta sonra da öldü. Bu hikâye köyde kulaktan kulağa yayıldı ve bir süre sonra kadınların evlilik çıkmazları için başvurdukları çözüm haline geldi. Arsenik ise sinek kağıtlarından sökülüp mutfaklarda adeta gündelik bir malzeme gibi kullanılmaya başlandı.
Kadınlar sürekli şiddet gördüğü için çözümü kocalarını zehirlemekte bulmuştu. Peki ama bu kadar ölüm nasıl dikkat çekmedi?
Cevap dönemin şartlarında saklı. 1900’lerin başında bir erkeğin yaşam beklentisi yalnızca 37 yıldı. Savaş, hastalık ve ağır yaşam koşulları insanların ömrünü kısaltıyordu. Bu yüzden zehirlenen erkeklerin ölümü çok da şüphe uyandırmadı. Ancak yıllar geçtikçe köydeki ölüm oranı ürkütücü boyutlara ulaşmaya başladı. Kimliği belirsiz mektuplar yetkililerin masasına düşünce büyük bir soruşturma açıldı ve Nagyrév kadınlarının korkunç sırrı ortaya saçıldı.
1929’da başlayan davalar, sadece Macaristan’ı değil, Avrupa basınını da salladı. İlk duruşmada sanık sandalyesinde başörtülü, yorgun bakışlı dört kadın vardı. Oysa toplamda 28 kadın yargılanacaktı. Fotoğraf karelerine yansıyan o anlar, tarihin en çarpıcı kadın toplu yargılamalarından biri olarak kayıtlara geçti. Yerel halktan politikacılara, doktorlardan sosyete kadınlarına kadar herkes bu davayı izlemek için mahkeme salonuna akın etti. Hakimler, kadınları “soğukkanlı cinayet” işlemekle suçladı. Ama hikâyeyi derinlemesine bilenler için tablo o kadar siyah-beyaz değildi.
Nagyrév’in kadınları, çoğunlukla genç yaşta zorla evlendirilmiş, yoksullukla boğuşan, şiddet ve alkolizmin gölgesinde yaşayan kişilerdi
Birinci Dünya Savaşı sonrasında köye dönen travmalı erkekler de hayatı daha da dayanılmaz hale getirmişti. Bu yüzden bazı kadınlar için arsenikli iksir, hayatta kalmanın tek yolu gibi görünüyordu. Mahkeme tutanaklarında bir kadının ifadesi dikkat çekiciydi: “Suçluluk hissetmiyorum. Kocam çok kötüydü, beni dövüyordu. O öldüğünden beri huzurluyum.” Bu sözler elbette cinayetleri meşrulaştırmaz ama onların gözünde arseneğin neyi temsil ettiğini anlatıyor.
Nagyrév kadınlarının “melek yapıcılar” olarak anılması aslında eski bir deyimden geliyor. Bu terim normalde kürtaj yapan kadınlar için kullanılırdı. Fakat burada anlam bambaşka bir gölge kazandı. Yiyecek kıtlığı ve sefalet o kadar büyüktü ki, kadınlar çocuklarını açlıktan ölmektense düşük yapmayı ya da öldürmeyi göze alıyordu. Bu karanlık gerçek, arsenikli yemeklerle birleşince bir felaket yaşandı. Bir yandan kadınların çaresizliğini, diğer yandan işlenen cinayetlerin sıradanlaşmasını gösteren bu durum, tarihte eşine az rastlanır bir olay örgüsüne sebep olmuş diyebiliriz.
İstatistikler, kadınların işlediği cinayetlerin çoğunun uzun süreli istismar sonrası gerçekleştiğini gösteriyor. Erkekler anlık öfke gerekçesiyle daha hafif ceza alırken, kadınların planlı cinayetleri soğukkanlılıkla işlenmiş kabul ediliyor. Nagyrév kadınlarının hikâyesi, hala tartışmalı bir konu. Çünkü onlar, bir yandan en korkunç koşullarda hayatta kalmaya çalışan kadınlar, diğer yandan ise onlarca canı arsenikle söndürmüş katillerdi.