Öyle bir cinnet hali ki şu içinden geçtiğimiz. Haftanın bir başını görüyoruz sonra bir bakmışız sonu gelmiş. Gazeteler, haber bültenleri, son dakika gelişmeleri… En sıradışı gelişmelerin normalleştiği gündemler. Temponun durulmadığı hızlı hayatlar. Dolu kaldırımlar. Kasa kuyrukları. Akbil sesleri. Sirenler…
Bu kalabalıkta zihninizi dinlendirecek, bedeninizi silkindirecek, size nefes aldıracak bir şeyler yapabilin diye haftanın öne çıkan bir dizi etkinliğini sizler için listeledik.
Metropolde yaşayıp, onun kahırlarını çekerken; nimetlerinden de faydalanmayacak değiliz…
1. Konser – Wardruna / 17 Ekim
garajistanbul / saat 23.00
Çoğumuz onları Vikingler dizisinde yıldızlaşan müzikleri ‘Fehu’ ile tanıyoruz. Diziyi izlerken bu müziği duyup da iştahla ‘gugıllamaya’ koşmayan kaç bin kişi var şunun şurasında?! Norveç’in bağrından dünyaya açılan Wardruna bundan çok daha fazlası tabii ki.
İskandinav ambiyansı ile damarlanmış pagan folkunu, Nordik bilgeliği ve ruhaniyetinin en duru derinliklerinde huzurumuza sunuyor kendileri.
Özgün akustik enstrümanları ve sahne performansları ile nice övgüler toplayan topluluk, Norveç Büyükelçiliği’nin de katkılarıyla ilk İstanbul konserini veriyor. İçine düştüğümüz şu çamurlu ortamda bir nebze ruhumuzu arındıracak bir Cuma akşamı olması temennimiz.
2. Konser – Keziah Jones / 17 Ekim
Babylon / saat 23.30
Nijerya’dan Londra’ya, oradan da Paris Metro’suna uzanan aşırı maceralı bir yolu teptikten sonra adına ‘Blufunk’ dediği müziği ile tüm cihana uzanmış olan Keziah Jones, şehrimize yeniden konuk oluyor.
Kendisinin; bitmek bilmeyen yaratıcılığı, enerjisi ve kendine özgü gitar tekniği ile ‘canlı izlemezsen üzülürsün’ dedirten müzisyenlerden olduğunu hatırlatmakta yarar var.
3. Müzik – Red Snapper / 17 Ekim
İKSV Salon / saat 22.00
Elektronik müziğe fazlaca mesafeli nice dinleyicinin önyargı ile kemikleşmiş inadını kıran pek değerli bir acid-jazz üçlüsüdür, Red Snapper. Dub ile jazz’ı en çok birbirine yakıştıranlardandır bir de.
Yıllar içerisinde nazarlara gelip dağılmış olmalarının sonucunda, birlik ve beraberliğin galip gelmesi ile tekrar birleşen üçlümüz; bu Cuma gecesi özlediğimiz ritimleri İstanbul’a getiriyor. Taa İngiltereler’den…
4. Konser – Cemiyette Pişiyorum / 17 Ekim
Karga
Türkiye’de ‘punk’ yapmak. Bunu hakkıyla yapmak. Üstüne bir de Türkçe yapmak. Zor iş. Sabır ister. Cinnet ister. İnat ister. Bu yüzden Cemiyette Pişiyorum çok, pek çok özel.
Gazetelerin, haber bültenlerinin bizi sıyırma eşiğine getirdiği şu günlerde, ağız dolusu isyan etmek için kaçırılmaz fırsat.
5. Sergi – Tandem / 17-19 Ekim
Studio-X Istanbul
İsmini iki kişilik bisiklet anlamına gelen ‘tandem’den alan organizasyon son yıllarda farklı kültürleri bir araya getirerek yarattığı etkileşimlerle adını sıkça duyuruyor. Kendileri bu hafta ‘TANDEM Türkiye ve AB Projeleri Sergisi’ adı altında yeni etkinliği ile karşımızdalar.
Sivil itaatsizlik eylemlerinin sorgulandığı videolar ile Barselona ve İstanbul’dan liseli gençlerin karşılıklı fotoğraf yorumlarının sergileneceği etkinlikte, Sulukule Gençlik Orkestrası ile Macar M&M grubunun yanı sıra Roman rap grubu Tahribad-ı İsyan da sahne alacak.
6. Film – Sinematik Mektuplar: Bir Yönetmenden Diğerine / 17-31 Ekim
Pera Müzesi
Beşi İspanya’dan, beşi de dünyanın farklı ülkelerinden olmak üzere uluslararası sinemanın yenilikçi ve deneysel 10 yönetmeni, sinematografik kaygılarını birbirleriyle paylaştıkları yazışmalar yaparlar. Sinematik mektuplar, işte bu mektupların ışığında oluşturulmuş lezzetli bir film seçkisi efendim.
Söz konusu yönetmenlerden Albert Serra’nın da bir söyleşi ile katılacağı etkinlik, film festivalleri ile dolup taşan Ekim ayında sinefillerin yüzünü güldürmeye devam edecek. Bir incelemenizi tavsiye ederiz.
7. Müzik – Pantha du Prince / 18 Ekim
Babylon / saat 23.30
Ey, ‘çağdaş techno’nun melankolisi’ dediğimizde kalbi bir değişik atanlar… Ey, pistlerin en köşede kalmış karanlıklarında, elektroniğin en minimal ritimlerinde kamufle olanlar… Gün sizin gününüz.
Hamburg’un Hendrik Weber’i nam-ı diğer Pantha du Prince; dream-pop’unuza ambiyans, Cumartesi’nize hareket olmaya geliyor. Kucaklayalım.
8. Müzik – Tiefschwarz (Basti DJ Set) / 18 Ekim
Cue İstiklal / saat 22.00
Aranızdan kimilerinin henüz toz bulutu olduğu 90’lı yıllarda Ali ve Basti Schwarz biraderlerin kurduğu Tiefschwarz, müzikal imkansızlık günlerinde meraklı keşifçilerin yüzünü güldüren isimlerdendi. Deep-house müziği o kadar sevmişlerdi ki; bir kelime oyunu ile soy isimlerine de gönderme yaparak, Almanca’da ‘derin siyah’ anlamına gelen Tiefschwarz ismini almışlardı.
Madonna’dan Depeche Mode’a, efsanevi birçok isme yaptıkları remixlerle şanlarına şan katan Stuttgartlı Tiefschwarz, Basti’nin DJ seti ile bu Cumartesi İstanbul’da.
9. Müzik – Phonique / 18 Ekim
Cosmique Room / ssat 22.00
O kadar Hamburg, Stuttgart dedik ajandanın şu noktasına kadar. Berlin de kendini unutturacak değildi elbette. 90’larda partiler organize ederken, 2000’lerde Berlin’in en sevilen 5 DJ’i arasına giren Phonique, tabiri caiz ise tırnakları ile kazıyarak yolunu bulanlardan.
Hip-hop’tan minimal techno’ya, listelerin değişken eğilimlerine kayıtsız kalmadan sürekli yenilediği müziği ile, Phonique dünya çapında klüpleri arşınlamaya devam ediyor. Bu haftasonu da İstanbul’da kendileri.
10. Konser – İBB Kent Orkestrası – Dünden Bugüne Eurovision VOL.3 / 20 Ekim
Cemal Reşit Rey Konser Salonu / saat 20.00
Büyüklerimizin uygun gördüğü ve fakat kimimizin akıl sır erdiremediği bir takım nedenlerden dolayı, senede bir gün salt puan ekranı ile de olsa ekranlarımızı renklendiren, kalbimizi hop ettiren Eurovision eğlencesinden mahrum kalmış durumdayız.
Ne yapalım? Eskilerle yetinelim mesela. Bakınız, İBB Kent Orkestrası Bülent Özveren’in sunumu eşliğinde bir Eurovision gecesine imza atacakmış.
Geçmişte İrlanda’ya iki Eurovision birinciliği getiren ve cem-i cümlenin ‘Mr. Eurovision’ olarak tanıdığı Johnny Logan da gecenin konuk sanatçısı olacakmış. ‘Biraz nostalji iyi gider gibi geldi’ diyenlere duyurmuş olalım.
11. Tiyatro – Aalst / 20-21 Ekim
İKSV Salon / saat 20.30
Belçika’nın Aalst kentinde yaşanan gerçek olaylardan hareketle Pol Heyvaert tarafından yazılan Aalst, özellikle Avrupa ve Kanada’da çok konuşulan turnelere imza attı.
Biri 7 yaşında, diğeri 3 aylık iki çocuğun; bir otel odasında anne-babaları tarafından canice öldürüldüğü olay Belçika’da sansasyonel bir etki yaratmıştı.
Bu travmadan hareketle bir sorgulama ekseninde işlenen oyun, Türkiye ve Polonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 600. yıldönümü kapsamında şehrimizde sahneleniyor. Polonyalı Radek Rychcik’in yönetmenliğini yaptığı Aalst’ın oyuncuları; Adıhan Şentürk, Bengü Ergin ve Ertürk Erkek.
12. Konser – The Cinematic Orchestra / 22 Ekim
Cemal Reşit Rey Konser Salonu / saat 20.00
Ninja Tune’un göz bebeklerinden, nu-jazz’ın en sevilenlerinden, Londra’nın kıymetlilerinden onlar. Orkestral zenginlik içerisinde jazz’ın en modern halini elektronikaya katık edenler, yayınladıkları albümlerle ‘işte, hayatımın film müziği’ dedirten süper kahramanlar onlar.
The Cinematic Orchestra hakkında söylenecek çok şey, dizilecek çok övgü var elbette. 1929 yapımı bir sinema klasiği olan ‘A Man With A Movie Camera’ya ithafen yaptıkları film müziklerinden tutun da Royal Albert Hall’u dolduran efsane peformanslarına, sıralasak sayfa doldururlar. Pek çok heyecanlıyız. Çarşamba akşamını iple çekmeyip ne yapalım?
13. Konser – Chinawoman / 22 Ekim
Babylon / 21.30
Dumanlı vokalleri, biraz erkeksi ses tonu ve de şiirsel müzikleri ile ‘baladını sevdiğim’ dedirten Chinawoman doğu Avrupa’nın genelinde olduğu gibi ülkemizde de pek çok sahiplenildi. Müziğine ilham veren Rus etkileri bunun sebeplerinden biridir belki de. Ya da adı müzik bloglarına henüz düşmüşken, Nico ile karşılaştırılacak iddiada göze çarpmış olması… Bilemiyorum.
10 yıl boyunca kovaladığı sinema karıyerinden bıkıp usanıp bir anda kendini şarkı yazarken bulan bu cesur yüreği sevmekten de öte takdir ediyoruz. Daha önce övgülerle uğurlandığı İstanbul sahnesini yeniden ziyaret ediyor kendisi. Kaçırmış olanlar için altını çizelim.
14- Söyleşi – Peter Greenaway ile Sinematik Bir Sohbet / 23 Ekim
Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Kültür Merkezi / saat 19.00
Britanya bağımsız sinemasının aşırı meziyetli isimlerinden Peter Greenaway, şu dünyada bilgeliğinden faydalanılası sayılı insandan biridir herhalde. Hem ressam, hem yazar hem de usta bir sinemacı. Her bir meziyetini incelikle birbiriyle etkileştirebilen bir ifade sihirbazı.
‘The Cook The Thief His Wife & Her Lover’ ve ‘Drowning By Numbers’ gibi filmleryle zihinlerimize oturan Greenaway, 2. Istanbul Tasarım Bienali kapsamında Koç Üniversitesi Design Lab’ın düzenlediği pek meraklandırıcı bir etkinliğe konuk oluyor. Ücretsiz gerçekleşecek bu müstesna sohbete, ne yapıp edip vakit ayırmak gerek.