Konuk yazarımız Umut Behem listeledi, haberiniz olsun.
Futbol, ruh işidir. Maddî durumun, sosyal statünün nasıl bir yerde olduğu ile hiçbir alakası yoktur. Bu oyunda terinin son damlasına kadar çalışan bir işçinin azmiyle , düşüncesiyle çıkıp oynamak ve oynatmaktır mesele…
Son günlerde Türk futbolu ve Millî Takımımız handikaplı günler geçirmektedir. Özellikle Millî Takım bazında, belki de son 20 yılda hiç olmadığı kadar negatif bir oyun sergilemekteyiz. Belki bu durumun nedeni, antrenörümüzün “İMPARATOR” olduğu düşünüldüğünde , oyuncularımızın da her birinin “PRENS” olduğu düşüncesi şaşırtmamalıdır (!)…
Millî Takım bazında ve ülke futbolumuz açısından bizi sürekli ileriye götüren gerçek , belki de her yıldız futbolcumuzun kendilerini şükranla anması gereken milli takım eski teknik direktörlerinden bahsedeceğiz.
1) Billy Hunter
İskoç teknik patron, Türkiye Millî Takımı’nın ilk yabancı teknik direktörü olarak tarihe geçmiştir. 1924 tarihinde Millî Takımımızın başına geçen Billy Hunter, 2 yıl boyunca ülkemizde bulundu. Aynı zamanda Galatasaray’ı da çalıştıran İskoç teknik adam, Türkiye’ye Modern futbol ve antrenman tekniklerini de beraberinde getirdi. Futbol, 1924-1926 tarihleri arasında ülkemizde profesyonelleşme açısından ilk adımlarını atmış oldu. 1924 Yaz Olimpiyatları’na hazırladığı Millî Takımı’mız, ilk defa bir uluslararası maç yapmış oldu. Çekoslavakya’ya 5-2 kaybetmiş olduk. 5 gol yediğimiz sizi aldatmasın; maçın son 10 dakikasında, bu ara açılmıştı.
Kısacası Billy Hunter, “Türk futbolunun profesyonelliği açısından ilk temeli atan kişi olmuştur” diyebiliriz.
2) Sandro Puppo
Efsane “Baba” filminin “Vito Corleone”sinin yeşil sahalara yansımış hâlidir Sandro Puppo… Yanlış anlaşılmasın, mafya değildir kendisi.. Ciddiyeti ve futbolcuları ile olan ilişkisi son derece başarılı olan bir teknik patrondu. İtalyan futbol dehası, Türk Futbolu’nu dünya ile tanıştıran birisidir.
Türkiye Millî Takımı, Sandro Puppp ile 1952 Yaz Olimpiyatlarına katıldı ve çeyrek finalde Macaristan’a yenilerek elendi.Bu büyük bir başarıydı bizim için. Akabinde 1954 Dünya Kupası’na İspanya’yı yenerek katılma başarısını gösterdik. Bu durum dünya futboluna büyük bir damga vurmuştu.. Aynı zamanda Beşiktaş’ı da çalıştıran Sandro Puppo, Türkiye Millî Takımı’nın, İspanya’yı elemesi ile dikkatleri üzerine toplamış ve Barcelona’dan gelen teklifi kabul edip, oraya transfer olmuştu.
3) Jupp Derwall
Günümüz futbolunun, daha doğrusu globalleşen futbol dünyasının temellerinin atıldığı 1980’li yıllarda ülkemize gelen en büyük hocalardan birisidir.
Dünya futbolu için büyük bir saygınlığı olan Derwall, sürpiz bir kararla Türkiye’de çalışmayı kabul eder. Galatasaray’ı ve Millî Takım’ı çalıştıran Derwall, 1984-1987 tarihleri arasında Avrupa’da Türk futbolunun tanınması adına büyük işler yapmıştır. Alman disiplinini dönemin futbolcularına empoze etmiş; günün şartlarında en son teknik, taktik ve antrenman programlarını uygulamaya koymuştur.
Bugün kendisini “İMPARATOR” olarak andığımız Fatih Terim, kendisinden ders almıştır. Derwall, şu an hayatta değil.. Ama öğrencisinin son Millî Takım’daki performansını gördüğünde neler düşündüğünü hiçbirimiz bilemeyeceğiz..
4) Sepp Piontek
Millî Takım bazında sükse yaratan bir başarısı olmadığı gibi, normal statünün bile altında bir performans sergiledi. San Marino’dan alınan puanlar dışında herhangi bir puan alışımızın olmayışı da, bu durumun en açık örneği olmaktadır. “Peki neden efsaneler arasında?” diye soracak olursanız cevabı şu şekilde olacaktır. 1990’lı yılların başında Türk Futbolu ile tanışan Sepp Piontek, futbolcu izleme ve değerlendirme açısından son derece başarılı bir futbol adamıydı. Taktik anlayış ve oyun dizilimi açısından büyük noksanlarının olduğu aşikârdı. Cesur ve korkusuzca aldığı kararlar onu ülkemizde görünmez kahraman yaptı.Ancak ülke futbolumuz için “kahraman” olan birçok oyuncuya ilk şansı veren bir teknik direktördü. Başlıca bu oyuncular; Hakan Şükür, Tugay Kerimoğlu, Okan Buruk ve Abdullah Ercan…
Bu 4 ismi hatırlatmak istememizdeki neden; futbolun, tarihimizde yükselme dönemlerimizi ve bunun kronolojisini sizlere sunmak istiyor oluşumuz. Türk futbolunun temellerini ve dönemin futboluna uygun yenilikleri getirenler, hep yabancı teknik direktörler olmuş.Yükselme dönemimiz olduğu kadar, duraksama dönemlerimiz de çok olmuş. 2014 yılındayız ve oynadığımız futbol tarzı 1990’lü yıllara ait görüntüsünde. Fatih Terim büyük bir futbol dehasıdır.”İmparator” denilmesi de bunun içindir. Ancak görünen o ki; ne o eski futbolculardan eser var, ne de o eski Fatih Terim’den.. Nerede yenilikçi futbol? Nerede kendini sürekli geliştiren Türk Futbolu? Nerede o eski disiplinli Fatih Terim?
5) Şenol Güneş
2000 yılına girdiğimizde hepimizde büyük bir heyecan vardı. “Milenyum Yılı”na giriyorduk… Belki de yeni bir çağ… Onu bunu bilmem ama futbolumuza yeni bir “güneş” doğduğunu söylesem kimse bunun zıttını söyleyemeyecektir sanırım (!)
Şenol Güneş, 16 Ağustos 2000 yılında Türkiye Millî Takımı’nın başına getirildi. Büyük bir çalışma azmi, oyuncularla olan iyi ilişkiler ve motivasyon faktörlerinin birleşmesi ile 48 yıl aradan sonra Dünya Kupası’na katılma başarısını gösterdik. Akabinde, FIFA 2002 Dünya Kupası 3.sü Türkiye Cumhuriyeti oldu. 7 defa İstiklal Marşı’mız okundu. Daha ileriye gidebilirdik, ancak şanssızlığımız Brezilya’nın karşımıza çıkmasıydı. Brezilya’yı genelleme yapmak doğru olmaz aslında; sadece tek sıkıntı, Ronaldo’nun oynaması oldu bizim için…
2004 Konfederasyon Kupası 3.lüğünde yine Şenol Güneş imzası vardı. Oynattığı oyun ve seçtiği oyuncular tam ülke futbolunun ruhunu yansıtır şekildeydi. Türk futbolu, sayesinde dünya genelinde büyük bir saygınlığı kazanmış ve uluslararası firmaların sponsorluk antlaşmaları için takımlarımızın kapılarını çalması bile “Şenol Güneş’in sayesindedir” diyebiliriz.