Mert Gültekin ile tanışın, kendisi, Orta Asya’da, Moğolistan Cumhuriyeti’nin güneyi ve Çin’e bağlı Sin-Kiang ve Kansu eyaletlerinin yakınlarındaki bölgeleri de içine alan geniş Gobi Çölü’nü zorlu 3 günlük yolculuk ile aşan bir arkadaşımız. Pek çoğumuzun konfor alanımızı terk edip şehir dışına bile çıkmaya üşendiği günlerde Mert arkadaşımız Orta Asya’ya kadar gitmiş, bununla da yetinmeyip 3 günlük tek başına bir yürüyüşle Gobi Çölü’nü de geçmeyi başarmış.
Ne diyordu İnto the Wild (Özgürlük Yolu) filminde: “Yalnızca çok uzağa gitme riskini göze alanlar yaşamda nereye kadar gidebileceklerini öğrenebilirler.” Mert arkadaşımız kendisinin en uzağına gitmeyi başarmış görünüyor, peki siz ne kadar cesursunuz?
“Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanları severim, ama doğayı daha çok severim…”
Lord Byron
Gelin şimdi macerasını Mert arkadaşımızın kaleminden okuyalım. Daha fazla yazı için buraya bakabilirsiniz.
BAŞARDIM!!
“GOBI ÇÖLÜ”
Arkadaşlar Gobi’nin en büyük kumdan dağlarının bulunduğu Khongoryn Els‘in tamamını yürüyerek geçmeyi başardım.
Başardım diyorum çünkü bu benim için muazzam birşeydi.
3 gün süren bu zorlu yolculuğumda 90 km yol teperek yüksekliği 300 metreye varan kumdan tepeleri aşıp gece gündüz demeden yürüdüm.
Sadece öğlenleri uyuyarak ilk iki günün toplamı sadece üç saat uyku ile 70 km yol yaptım. Çölde sadece güneş değil her şey sıcak, yürüdüğüm kumlar… ki daha başka bir şey yok zaten. Termometrem 50°C’yi kaydetti ki daha da yukarısını göstermiyor.
Her geçen dakikada yanan derim, her adımımda daha da ağırlaşan çantam, acıyan omuzlar, şişen bir surat, artık eski halinden çıkıp toynaklaşmaya başlayan bir çift ayak…
Sağolsunlar bütün bunlar yolculuğum boyunca bana eşlik ettiler.
Hayati şartları zorlayan bu 78 saatlik yolculuğum eşsiz manzaralar görmemi, bir kum tepesinin gölgesine sığınarak tatlı bir iki saatcik uyumamı, ay ışığında kum tepelerinin üzerine uzanıp keyif yapmamı, yıldızları ararken suratıma düşen bir iki damla yağmurun tadını çıkarmamı sağladı.
Suyun ne kadar önemli bir şey olduğunu, önümüze konup beğenmediğimiz o yemeklerin aslında ne kadar güzel olduklarını hatırlattı. Daha fazlasıyla değil yeteri kadar hatta daha azıyla yaşayabilmeyi, acıya katlanmayı ve zor olan bir şeyin içindeki o kısa ve kolay yolları bulmayı öğretti. Hatta bütün bunların dışında kendimi, kendime bir kez daha tanıttı.
Hayallerinizin peşinden gidin. Onları gerçekleştirmek için gereken tek şey kalkıp hayalinize doğru ilerlemeniz.
Ben öyle yaptım. Beş kuruş parasız geçirdiğim günler… 3 aydır yollardayım. Çöle bile otostopla geldim. Aksilikler yaşadım. Çöle girişte fotoğraf makinemi kaybettim ve bulan adam benden 300 dolar para istedi. Adamın bulunduğu şehre yürüyerek gittim.
Kuş uçuşu 25 km olan şehre aynı şekilde kuş uçuşu yürüyüp aradaki 12 km’lik çölü iki kere geçtim.
Konuşup ikna edip kameramı aldım. Hatta adam evinde ağırladı yemek yedirdi. Otelde konaklattı. Dediğim gibi tek yapmanız gereken şey yola çıkmak.
Çevrenizde yapamazsın diyenler tabii ki olacak.
Çölü geçemezsin abi diyenler oldu tabi.
Bunu başkaları değil siz söyleyin. Kalkın yapın ve kendiniz görün.
Evet yapamadım ya da bak yaptım diyebilin.
Şu anda bütün Moğolistan’ı karış karış gezmiş ve hayallerinden birini gerçekleştirerek Gobi çölünü geçmiş bir arkadaşınız var.
Siz de yapabilirsiniz yapın!
YAPIN!
YOL AÇIK YOLA ÇIK! diye diye dilimde tüy bitti.
Bir de TEK ÇIK!
Gobi’den sevgilerle….