Ana sayfa » Teknoloji - Bilim » Matthew Etkisi Nedir? Bilim İnsanlarına Göre Zengin Olanlar Neden Daha Fazla Zenginleşiyor?
Matthew Etkisi Nedir? Bilim İnsanlarına Göre Zengin Olanlar Neden Daha Fazla Zenginleşiyor?
Bilim dünyası da ekonomi gibi, zenginler kulübüne sahip. Bu kulübün üyeleri, bir kez şöhret basamaklarını tırmandıktan sonra, adeta görünmez bir el tarafından sürekli yukarı çekiliyorlar. Peki bu nasıl oluyor?
Hayat, adil bir oyun alanı gibi görünse de perde arkasında işler her zaman o kadar da eşit ilerlemez. Özellikle tanınma ve başarı söz konusu olduğunda… İşte burada devreye pek bilinmeyen ama etkileri gözle görülen Matthew Etkisi giriyor: ‘’Etkiye göre zaten çok olana daha da fazlası verilir.’’ Peki ama bu ne demek? Gerçekten bir Nobel kazanmak sizi bilimde ‘ölümsüz’ mü yapar? Neden bazı bilim insanları, bir kez Nobel Ödülü kazandıktan sonra artık hiçbir kapı onlara kapanmıyor? Ya da zengin insanlar neden zenginliğine zenginlik katabiliyor? İşte tam da bu sorunun cevabı, “Matthew etkisi” adı verilen sosyolojik bir fenomenle açıklanıyor. Gelin Matthew etkisi nedir birlikte bakalım.
Matthew etkisi nedir, neden bu kadar önemlidir?
Öncelikle adından başlayalım: Matthew etkisi, adını İncil’deki Matta İncili’nden (25:29) alıyor. Ayette şöyle yazıyor: “Çünkü kimde varsa ona daha çok verilir ve bolluk içinde olur; ama kimde yoksa, elindeki de alınır.” Sosyolog Robert K. Merton, bu ifadeyi bilime uyarlayarak, başarı ve prestij kazanan bilim insanlarının zamanla daha fazla başarı ve prestij topladığını, buna karşın görünür olmayanların ise sistemden neredeyse silinip gittiğini ifade etti.
Yani eğer tanınmış bir bilim insanıysanız, aynı çalışmayı siz yaptığınızda daha fazla ilgi görür, daha fazla alıntılanır, daha kolay fon bulursunuz. Ama isminiz henüz duyulmamışsa, harika bir buluş bile zamanla tozlu raflara kaldırılabilir. Bu sistemde başarı, kendini sürekli yeniden üretir. Tıpkı para gibi: sermayeniz varsa faiz geliriniz de olur.
Harold Kroto’nun yaşadıkları, Matthew etkisinin en çarpıcı örneklerinden biri
1996 yılında İngiliz bilim insanı Harold Kroto, araştırmaları için fon başvurusunda bulundu. İngiltere’deki bir komite, Kroto’nun fon talebini reddetti. Ancak sadece birkaç saat sonra Stockholm’den bomba gibi bir haber geldi: Kroto, fulleren molekülünü keşfettiği için Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı! Aynı komite, kararından dönmek zorunda kaldı. İşte Nobel Ödülü’nün bir bilim insanının kariyerinde ve hayatında oluşturduğu dramatik sıçrama tam olarak bu. Öncesinde sıradan bir bilim insanıyken, ödül sonrası her kapıyı açan bir isme dönüşürsünüz. İmza mı? Daha kalemi masadan almadan duyurulur.
Matthew etkisinin temelinde görünürlük yatar. Bilimsel katkılar ise buluşları kimin sunduğuna göre farklı şekillerde değerlendirilir. Nobel ödüllü birinin yazdığı makale ile, aynı içeriği sunan ama henüz adı duyulmamış birinin makalesi aynı gözle değerlendirilmez. Bu fark ise yalnız insan algısı ile açıklanmaz, sistemsel anlamda da pekiştirilir. Ünlü biri yazdıysa daha çok dergiye kabul edilir, daha çok alıntı alır, daha fazla fon ve konuşma daveti gelir.
Bu etki o kadar güçlü ki, Nobel ödüllü Lord Rayleigh’in metni “bu da kim?” diyerek reddedilmiş. Ancak sonradan adı ortaya çıkınca metin hemen kabul edilmiştir. Aynı fikir, farklı isimle sunulunca farklı muamele görmek işte tam olarak budur.
Nobel kazandıktan sonra hayat değişir. Sadece daha fazla takdir edilmekle kalmazsınız; bir tür bilimsel VIP olursunuz
Robert Millikan, Nobel ödülünü aldıktan sonra 20 fahri doktora ve 16 ödül aldı. Harold Urey, Nobel ödülü aldıktan sonra maddi kazancının kendisine getirdiği geliri “ödülün dört beş katı” olarak hesapladı. İtalya’da bazı Nobel sahipleri ömür boyu senatör ilan edildi. Japon fizikçi olan Hiroshi Amano Nobel öncesi 40 konferans daveti alıyordu. Ancak ödül sonrası bu davet 4000’e çıktı. Düşünün, bir bilim insanı için böyle bir tanınırlık ne demek: her konuşmanız çevre politikalarını şekillendirebiliyor, sanayide uygulamalarınıza kapılar açılıyor.
Ve evet, Marie Curie gibi bazıları bu ilgiden bunalmıştı. Ama bu da şöhretin bedeli değil mi?
Matthew etkisi, bilim dünyasının adil olmayan yüzünü gösteriyor. Ancak aynı zamanda, tanınmış isimlerin yenilikçi fikirleri öne çıkarmasına da yardımcı oluyor. Bu noktada önemli bir soru çıkıyor karşımıza: Bu sistem adil mi? Merton bu konuda epey pragmatikti. Matthew etkisi, bireysel düzeyde bazı bilim insanlarını mağdur etse de, bilimsel topluluk açısından işlevsel bir yapıdır. Ünlü isimler sayesinde yenilikçi fikirler daha çok ses getirir. Bilim halkın ilgisini çekmeye başlar.
Kimse tanımadığı bir bilim insanının buluşuyla ilgilenmeyebilir ama Albert Einstein’ın ağzından çıkan her kelime manşet olur. Haksızlık mı? Belki. Ama gerçek bu
Ve unutmayalım, ünlü olmak kolay değil. Nobel kazanmak için ortalama 20 yıl ve yüzlerce yayın gerekebilir. Bu sebeple bazı bireyler kazanmış olduğu şöhretin keyfini çıkarır, bazıları ise onu başkaldırının aracı haline getirir. 1992’de 104 Nobel ödüllüsü, Hırvatistan’da barış çağrısı yaparken; Salvatore Luria, Nixon’a teşekkür etmek yerine, Vietnam müdahalesini protesto eden bir telgraf gönderdi. Yani ün, sadece parıltı değil, bir platformdur aynı zamanda.
Bilim dünyasında etkili bir fenomen olan Matthew etkisi, genel olarak adil rekabetin önünde bir engel gibi görünüyor ancak daha geniş ölçekte araştırmanın, yeniliğin ve bilginin yayılmasını kolaylaştıran bir sistem gibi işler. Bir kez tanındıysanız, başarılarınız görünürlükle çarpılır. Tanınmıyorsanız? Ne yazık ki, mükemmel fikriniz bile kolayca gözden kaçabilir. Robert Merton’un da dediği gibi: “Bir kez Nobel sahibi olmak, her zaman Nobel sahibi olmaktır.” Ve bu gerçek, bilimin sadece doğrularla değil, aynı zamanda itibarla da ilerlediğini hatırlatıyor. O zaman, başarılarınızın duyulması ve bereketlenmeniz dileğiyle… Ama belki de önce bir Nobel kazanmanız gerek.