Bilişsel Sinir Bilimci Devin Terhune’un 2015’te geçirdiği bir trafik kazasında aldığı darbe bir saniyeden daha az sürmesine rağmen o darbeyi çok daha uzun hissetti.
“Bisikletimi çok hızlı sürüyordum ve arabayla çarpıştıktan sonra 4-5 metre, belki daha da uzun bir mesafe havada kaldım” diyor. “Nesnel olarak, eminim ki her şey muhtemelen bir saniyeden daha kısa bir sürede gerçekleşti ama havada en az 5 saniye kadar süzüldüğümü – çok yavaş ilerlediğimi hissettim.”
Zaman milisaniyeden saniyeye kadar uzandı ve Terhune ilk elden, her gün daha az dramatik yollarla yaşadığımız bir şey yaşadı. Zamanı “anlamak” için onu çeşitli parçalara böleriz: Saniye, dakika, saat, gün… Ancak “zaman algımız” biraz daha kaygan bir zemindir. Sıkılırken on dakika sonsuza uzayan bir zaman dilimi gibi gelse de en yakın arkadaşınızla aynı on dakika birkaç saniye gibi geçebilir.
Neden bazen zaman daha hızlı bazen daha yavaş ilerliyormuş gibi hissederiz?
Terhune’un yaşadığı zamanı algılamadaki esneklik, sadece psikedelik (genellikle halüsinasyon görmeye neden olan) ilaçlar bedeninize girdiğinde gözlemlenebilir. 1964’ten kalma halüsinojenler üzerine yapılan bir inceleme zamanın -hızlandırma ve yavaşlatma- kadranlarıyla ne kadar süre oynadığımızı ortaya koyuyor. Meskalin zehirlenmesi üzerine 1913 tarihli bir kaynakta, meskalinin bir insanı “yakın geleceğe kaotik bir hızda aceleyle koştuğunu ve zamanın sınırsız olduğunu” hissettirdiğini söylediğini yazıyor.
1954’teki bir çalışma, psikedeliklerin etkisi altında 23 kişiden 13’ünün zaman algısında bozukluklar gözlemledi. Birçoğu, “sadece şimdiki zamanın gerçek olduğu ve geçmişin ve geleceğin çok, çok uzaklarda olduğu” bir zamansal uyuşukluk hissi duyuyordu. Deneyin raporunda “Bir denek ‘zamansız, askıya alınmış’ hissettiğini söylerken birkaç kişi zamanın çok hızlı bir şekilde aktığını, diğerleri ise zamanın yavaşladığını” yazıyordu. Rapora göre “Bir denekte mutluluk ve depresyon arasındaki duygu dalgalanmalarının olduğu durumlarda, zamanın akışı duygu durumlarına göre yavaşladı veya hızlandı.”
Zamanın algılanışı dikkat, duygu, hafıza, psikiyatrik ve sinirsel bozukluklar ve hatta bilinçle sıkı sıkıya bağlı olan temel bir beyin işlemidir. Bilim insanları uyuşturucuların on yıllardır zaman algısını değiştirebildiğini iddia etse de çok azı bunun nasıl olduğunu ortaya çıkaracak doğru soruyu sorarak titizlikle tasarlanmış çalışmalarla imza attı.
Terhune’un deneyleri zaman algısındaki değişime işaret ediyor
Terhune, zaman algısındaki değişimlere neden olan nörokimyasal mekanizmalar üzerine çalışıyor ve psikedeliklerin istediği deneyleri yapmak için bir yöntem olduğunu söylüyor. Psikedelikler, beyindeki belirli yollar ve kimyasallarla tepkimeye girer; eğer zaman algısını da değiştirirse bunun nasıl gerçekleştiğini tam olarak öğrenebiliriz.
Kasım ayının sonunda Terhune ve yardımcı yazarları, Psychopharmalogy’de çok küçük dozlarda LSD’nin insanların zaman algısı üzerindeki etkileriyle ilgili rastgele, çift kör (klinik çalışmalarda kullanılan ve çalışmanın bilimsel olarak değerini artıran bir yöntem) ve plasebo kontrollü bir çalışmanın metnini yayımladılar. Çalışma, LSD’nin küçük dozlarda bile insanların zaman yorumunu değiştirdiğini gösterse de bunu nasıl ve ne zaman yaptığına dair spesifik bilgileri hâlâ belirlenemedi.
Yeni çalışmada 48 sağlıklı insan dört gruba ayrıldı. Bir grup plasebo aldı ve diğer üçü farklı küçük dozlarda (5, 10 veya 20 mikrogram) LSD aldı. Sonra geçici bir yeniden üretme görevi yaptılar. Bu görevde denekler belli bir süre ekranda gösterilen şeylere bakıp -bu çalışmada mavi bir çemberdi- bunları ne kadar süreyle gördüklerini hatırlamaları ve yeniden yaratmaları istendi.
Deneyler nasıl yapıldı?
Katılımcılara 400 milisaniyelik artışlarla 800 milisaniyeden başlayan 4 bin milisaniyeye kadar yükselen farklı süreler boyunca mavi bir daire gösterildi. Terhune, “Mavi daire ekranda 1,200 milisaniye veya 1,600 milisaniye kadar ekranda görünüyor” diyor ve ekliyor “Katılımcı buna odaklanıp dairenin ekranda kalma süresini tahmin etmeli ve ezberlemeliydi.” Deneklerin daha sonra parmaklarını çemberi gördükleri süre boyunca bilgisayardaki boşluk tuşuna basılı tutmaları istendi.
Terhune ve meslektaşları, farklı insan gruplarının bu süreleri yeniden üretmede ne kadar isabetli olduklarını araştırdılar ve LSD gruplarındaki insanların boşluk tuşuna plasebo koşulundan çok daha uzun süreler boyunca tutmaya eğilimli olduğunu gördüler. Araştırmacılar buna “aşırı-çoğaltma (over-reproduction)” diyorlar.
Sonuçları etkileyen faktörler neler olabilirdi?
Daha da önemlisi, Terhune, zaman algısındaki değişikleri ilacın bilince herhangi gözlemlenebilir başka etkisi olmadan gördüklerini söylüyor. Deneye katılarak LSD alan insanlara algısal bozulmalar, sıra dışı düşünceler hissedip hissetmediklerini veya aldıkları maddenin konsantrasyonlarını etkileyip etkilemediği gibi sorular sorup, bir farklılık hissettiklerinde bildirmeleri istendi. Birkaç zayıf etki hissettiğini söyleyen denek vardı fakat istatistiksel olarak zaman algısındaki değişim maddenin diğer öznel etkilerinden bağımsız gerçekleşti.
Zaman algısı ve halüsinojenler üzerine yapılan önceki çalışmalarda deney sonucunu yorumlamayı zorlaştıran en önemli faktörlerden biri kullanılan maddelerin kendilerinden gelen güçlü etkilerdi. Bu çalışmalardaki deneklerin zaman algısının değişmesi gerçekten algılarının değişmesiyle mi ilgili yoksa dikkatlerinin odadaki garip bir görsel halüsinasyona kaymasıyla mı ilgili tespit edilemiyordu.
LSD kullanan gruplar neden boşluk tuşuna daha uzun bastı?
Yine de, bulguların gerçekten ne anlama geldiğini açmak biraz karmaşık. Terhune, insanların ekranda gördükleri mavi daireyi daha uzun gördüklerini sandıkları için boşluk tuşuna daha uzun basabileceklerini veya zaman algısının farklı bir noktada etkilenerek boşluk tuşuna daha uzun basabileceklerini söylüyor.
Johns Hopkins Üniversitesi’nde hafıza üzerine doktora yapan bilişsel nöropsikofarmakolog Manoj Doss yaşanan şeyin kodlama ile ilgili bir sorun olabileceğini söylüyor. Terhune’un makalesi hakkında bir tweet dizisinde, ne demek istediğini açıklıyor: “Varsayalım ilk aralığın 3 saniye gibi hissettiğini (ve aslında öyle olabilir) düşündünüz. Zamanın o an hissettiğinizden iki kat daha uzun olduğu bir ortamda aynı zamanı yeniden üretirken aslında sadece 1,5 saniyenin geçtiği zaman siz 3 saniyenin geçtiğini düşünürsünüz ve böyle hissedersiniz. Bu, katılımcıların yaptıkları çalışmada aralığı doğru bir şekilde tespit edip kodlamış olabileceği ancak zamanın ‘yeniden üretme’ sürecinde zamanın hızlandığını ve böylece boşluk tuşuna daha uzun basabildiklerini gösterebilir. Tahminimce burada her iki etki de gözlemleniyor.”
Terhune, “Bunlar detaylı çıkarım yapması biraz zor şeyler” diyor. “Bu çalışmada bunu çok iyi yapamadık, bu yüzden çıkarımlarımızda temkinli olmak istiyoruz.”
Benzer bir madde olan psilosibin, LSD’nin tam tersi etki gösterdi
Ancak “aşırı çoğaltma” ana bulgusu, aşırı çoğaltmanın nedenlerine rağmen merak uyandırıcı çünkü psikedelikler ve aynı görevi kullanan diğer birkaç eski çalışmada, tam tersi bulgular ortaya çıkmıştı. Marc Wittmann, Institute for Frontier Areas of Psychology and Mental Health in Germany’de (Psikoloji ve Ruh Sağlığının Öncü Alanları Enstitüsü Almanya) bir nöropsikolog, Altered States of Consciousness: Experiences Out of Time and Self (Alternatif Bilinç Durumu: Zaman ve Benlik Dışı Deneyimleri) kitabının yazarı, zaman algısı ve alternatif bilinç alanındaki öncü figürlerden biri. Psikedelikler ve zaman algısı ile ilgili diğer makalelerin neredeyse tamamını yazdı ve insanlara psikedelik verildiğinde, Terhune’ın bulgularının tersini, deneklerin aralıkları yetersiz sürelerde yeniden ürettiğini bulan bir araştırmacı.
Wittmann “Aşırı çoğaltma bulgusuna biraz şaşırdım ama aslında çok ilginç” diyor ve ekliyor “Önceki çalışmalarımızda biraz farklı psikedelik olsa da LSD’ye çok benzeyen psilosibinlerin (sihirli mantarlarda bulunan psikoaktif bileşik) küçük dozlarının ‘yetersiz-çoğaltma’ya (under-reporoduction) neden olduğunu gördük. İnsanlar mavi daireyi (ya da ekranda gösterileni) gördükleri süreyi yeniden ürettiklerini düşündüler ama daha kısa süreler ürettiler.”
Whittmann’ın deneyi
2007 yılında, Wittmann ve arkadaşları 12 sağlıklı insanı orta ve yüksek dozda psilosibin vererek test ettiler. Deneklerin, psilosibin etkisindeyken 2,5 saniyeden uzun aralıkları doğru şekilde yeniden üretim kabiliyetlerinin önemli ölçüde bozduğunu keşfettiler. Whitmann ve Zürih Üniversitesi’nden Franz Vollenweider ile birlikte yazdığı, 2008’de Neuroscience Letters’ta yayımlanan makalesinde, psilosibinin insanların aralıkları yeniden üretirken kısalttığını yazıyor. Aynı çalışmada, insanlara düşük dozda psilosibin verildiği bir deney de bulunuyordu.
Doss, Terhune’un çalışmalarının düşük dozda psilosibin deneyi ile karşılaştırılmasının heyecan verici olduğunu söylüyor ve heyecanla “Eğer beyninizde çok benzer şeyler yapan iki tane ilacınız varsa ve biri tam tersi etki gösteriyorsa bu inanılmaz bir şey” diyor.
Terhune’a göre sonuçlar çelişmiyor
Terhune, kendi deney sonuçlarının Wittmann’ın deney sonuçları ile çelişmediğini, sonuçların sadece öğreneceğimiz daha çok şey olduğunu gösterdiğini düşünüyor. Wittmann, LSD’nin beyinde psilosibinden farklı bir çeşit tepkiye sahip olabileceğini öne sürüyordu. Psilosibin esas olarak serotonin sistemini etkiler. LSD serotonin ve aynı zamanda dopamin sistemini etkiler. Terhune’nin farklı sonuçlara sahip olmasının nedenlerinden biri bu olabilir.
Terhune hayvanlarda LSD’nin beyinde etkisini aşamalarla gösterdiği ihtimaline işaret eden ilginç bir çalışma olduğunu söylüyor: Önce serotonin ve daha sonra dopamin. Terhune’un deneyine katılanların doz verildikten yaklaşık iki saat sonra test edilmesi zaman algılarının neden farklı olduğunu açıklayabilir. Ancak hiçbir insan araştırması LSD’nin beyinde hayvanlarda gözlemlendiği gibi çalışıp çalışmadığını test etmediği için bu, şimdilik sadece bir hipotez.
Zamanı nasıl algıladığımızı anlamak psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılabilir mi?
Zaman algısının tam olarak nasıl çalıştığını anlayabilirsek onu kendimize yarar sağlayacak şekilde kullanabilir miyiz? Depresyon ve diğer psikiyatrik veya nörolojik bozuklukları olan kişilerin zaman algısında farklılıklar ifade ettiklerine rastlanıyor. Bu bozuklukların herhangi biriyle zamanı kasıtlı olarak hızlandırma veya yavaşlatma ile yardım edebilir mi? Depresyonda, zaman yavaşlar veya tamamen durur.
Wittmann “Bu çok güçlü, olumsuz duygular ve zaman içinde sıkışıp kalma hissi ile çok ilgili” diyor.
“Şu anda, normal zaman algısının nasıl işlediğine dair birleştirici bir teori yok” diye yazıyor Wittmann. Subjektif zamanın bedenlerimizle yakından ilişkili olduğunu ve zaman algımızın nedenlerinin -interoception olarak adlandırılan- bedenlerimizi ne kadar hissettiğimiz ve içsel vücut sinyallerimizi algılamaktan sorumlu bir beyin alanı olabileceğini düşünüyor.
Zaman algısını çözersek “bilinç” bulmacasını çözmeye bir adım daha yaklaşacağız
LSD ve psilosibin üzerine, zamanlama ve dozaja daha fazla dikkat edilerek yapılacak çalışmalar belirsizlikleri açığa çıkarabilir ve sadece uyuşturucu etkisinde zaman algısının ne kadar değiştiğini değil, günlük yaşamda ve belki de daha büyük bir sorunun içinde nasıl çalıştığını gösterebilir.
Wittmann’a göre zaman algısını anlamak, yaşamın en büyük gizemlerinden biri olan “bilinç”le ilgili bir anlayış sağlayabilir. Terhune, bilinçli deneyimlerimiz ve zaman algımız arasında çok yakın bir bağlantı olduğunu kabul ediyor.
“Zaman bilinci ve öz bilincin birbiriyle ilgili olduğunu söyleyebilirim” diyor Wittmann ve sözlerini şöyle bitiriyor “Sıkıldığınızda, ne olur? Kendinizle daha çok bağ kurarsınız. Kendinizi çok daha fazla yansıtırsınız. Kendinizi ve bedensel varlığınızı çok daha fazla hissedersiniz ve zaman geçmek bilmez. Eğer ilginç bir sohbette olduğunuz için, bir film izliyorsanız ya da spor yapıyorsanız (ya da başka bir şey yapıyorsanız), bir akış modundaysanız bedensel varlığınızın daha düşük seviyede farkında olabilirsiniz ve böyle durumlarda zaman çabuk geçer. Benlik ve zaman algısının tamamen birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu görüyorsunuz.”