Rönesans döneminin altın çağında, sanat, bilim ve felsefenin kesişim noktasında tek bir isim tüm dünyada yankı uyandırıyordu: Leonardo da Vinci. O, yalnızca bir ressam değil; aynı zamanda mühendis, mucit, anatomist, matematikçi ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir vizyonerdi. Her fırça darbesinde teknik ustalık, her kompozisyonda matematiksel denge ve her detayda insan ruhuna dokunan bir derinlik saklıydı. Leonardo’nun eserleri, yalnızca görsel bir şölen değil; zamanın ötesine uzanan, izleyeni düşünmeye, hissetmeye ve sorgulamaya davet eden birer sanat bilmecesidir. Kimi tabloları bitmemiş olmasına rağmen büyüler, kimileri ise yüzyıllar sonra bile kimliği veya orijinalliği üzerine hararetli tartışmalar yaratır. Mona Lisa’nın o meşhur gülümsemesinden, Son Akşam Yemeği’nin dramatik anına, sembollerle örülü dini kompozisyonlardan, zarif portrelere kadar uzanan bu 10 eser, yalnızca Leonardo’nun değil, insanlık tarihinin en değerli kültürel mirasları arasında yer alıyor. Şimdi gelin, dehanın fırçasından çıkan ve yüzyıllardır hayranlık uyandıran bu başyapıtların perde arkasına birlikte yolculuk yapalım. İşte bilmeniz gereken Leonardo da Vinci tabloları…
1. İsa’nın Vaftizi (The Baptism of Christ)
Leonardo henüz bir çocukken, geleceğinin ressamlık olacağı belliydi. 14 yaşında, dönemin saygın Floransalı sanatçısı Andrea del Verrocchio’nun atölyesine adım attığında, kaderi çizilmişti. Yedi yıl süren çıraklık döneminde hem sanatın teknik yönünü hem de yaratıcı özgürlüğün önemini öğrendi. İsa’nın Vaftizi tablosunda, soldaki melek figürünün yüzündeki yumuşaklık ve renk geçişlerindeki ustalık, Leonardo’nun dokunuşunu ele verir. Henüz 20 yaşında, renk ve detay ustalığında hocasını geride bırakmıştı. Üstelik bu dönemde Botticelli ve Perugino gibi diğer Rönesans devleriyle de tanışmıştı.
2. Mona Lisa
Bugün dünyanın en tanınmış tablosu olan Mona Lisa, da Vinci’nin yaşadığı dönemde bu kadar ünlü değildi. 1911’de Louvre’dan çalındığında bir anda dünya gündemine oturdu. Hırsız Vincenzo Peruggia, eseri İtalya’ya “geri getirmek” istediğini söylemişti. Ancak tabloyu özel kılan yalnızca bu skandal değil; Mona Lisa, da Vinci’nin geliştirdiği “sfumato” tekniğinin en çarpıcı örneğidir. Bu teknik, keskin hatları ortadan kaldırarak renkleri duman gibi birbirine yedirir ve figüre neredeyse canlı bir nefes verir. O yumuşak gülümsemenin sırrı, işte bu ustalığın ta kendisidir.
Milano’daki Santa Maria delle Grazie Manastırı’nın yemekhanesini süsleyen bu başyapıt, da Vinci’nin fresk tekniğine nadir bir girişimidir. Normalde freskler, pigmentlerin ıslak sıva üzerine hızla uygulanmasıyla yapılır; ancak da Vinci’nin titiz çalışması bu hızlı tekniğe uygun değildi. O da tempera boya kullanarak daha yavaş ama detaylı bir yöntem seçti. Ne yazık ki tablo yüzyıllar boyunca büyük hasar gördü. 1652’de rahipler, ortasından kapı açarak eserin bir kısmını yok ettiler. Yine de bu eser, İsa’nın havarileriyle son yemeğini dramatik bir şekilde resmeden benzersiz bir çalışma olarak hâlâ hayranlık uyandırıyor.
4. The Virgin and Child with Saint Anne
Floransa’daki Santissima Annunziata Bazilikası için sipariş edilen bu tablo, Meryem Ana’yı, annesi Azize Anne’yi ve küçük İsa’yı gösterir. Bebek İsa’nın elini uzattığı kuzu, onun ileride çekeceği acıların sembolüdür. Meryem ise sanki geleceği biliyormuş gibi onu engellemeye çalışır. Leonardo bu tablo üzerinde on yıl çalıştı, ama asla teslim etmedi. Anne ve kız figürlerinin neredeyse birbirinin kopyası gibi görünmesi, Sigmund Freud’a göre Leonardo’nun kendi çocukluğundan izler taşır. Zira da Vinci, önce biyolojik annesiyle, sonra ise genç üvey annesiyle büyümüştü.
5. Kakımlı Kadın (Lady with an Ermine)
Milano Dükü Ludovico Sforza’nın sevgilisi Cecilia Gallerani’nin portresi, Leonardo’nun portre sanatında nasıl devrim yarattığının kanıtıdır. Kucağındaki gelincik, saflık ve onurun sembolüdür; efsaneye göre, gelincik kürkünü kirletmektense ölümü seçer. Leonardo burada yalnızca bir portre değil, adeta bir anı yakalamıştır. Cecilia başını, sanki odaya yeni giren birine –muhtemelen Dük’e– çevirir. Bu bakış, izleyiciyi de resmin içine çeker; sanki biz de o odadayız. Üstelik gelincik, gerçek boyutunun kat kat üzerinde resmedilerek sahneye daha çarpıcı bir varlık kazandırılmıştır. Leonardo da Vinci tabloları yazımıza devam ediyoruz.
Leonardo da Vinci tabloları listemize devam ediyoruz. Leonardo’nun Verrocchio’nun atölyesindeki çıraklık yıllarına ait olduğu düşünülen bu eser, hem dini hem sembolik anlamlar taşır. Giorgio Vasari, sanat tarihinin ilk büyük biyografi yazarı olarak, bu tabloyu öylesine ayrıntılı tarif etmiştir ki, yüzyıllar sonra yeniden ortaya çıkarıldığında bile kimliğini tanımak zor olmamıştır. Hristiyan Rönesans kültüründe karanfil, Meryem ile oğlu arasındaki bağın ve Kilise ile İsa’nın ilişkisinin simgesiydi; aynı zamanda saf sevgi ve şefkati temsil ederdi. Leonardo’nun fırçası, bu sembolleri yalnızca resmetmekle kalmaz, onlara adeta ruh verir.
7. Ginevra Benci’nin Portresi
Bu tablo nedeniyle sanat tarihçilerinin kafası uzun süre karışıktı. Kompozisyonu sıra dışıydı; Ginevra’nın elleri görünmüyordu. Oysa Leonardo, portrelerde ellerin estetiği güçlendirdiğini söylerdi. Günümüzde kabul gören görüş, portrenin alt kısmının yangın veya su hasarı nedeniyle kesildiği yönünde. Da Vinci’nin eskiz defterlerinde, bu eksik kısmın bir kadın eliyle tamamlandığını gösteren çizimler bulunmuştur. Eksik olsa da, Ginevra’nın yüzündeki derin bakışlar, hâlâ izleyeni büyülemeye yetiyor.
8. La Belle Ferronnière
Leonardo’nun Milano Dükü’nün çevresinden bir kadını resmettiği bu eser, hem kompozisyon hem de kimlik açısından gizemini korur. Bazı uzmanlara göre model, Dük’ün metreslerinden biri; diğerlerine göre ise eşi Beatrice d’Este’dir. Kadının başını hafifçe çevirdiği sıra dışı poz, resme dinamik bir etki katar. Adının hikâyesi de ilginçtir. “Ferronniere” kelimesi, bir demircinin eşi ya da kızı anlamına gelebilir, ya da kadının doğum yerini işaret edebilir. Bir başka ihtimal ise, modelin alnında gördüğümüz ince takının adından gelmesidir. 19. yüzyılda kuyumcular, bu tabloyu referans alarak bu takı modeline “ferronniere” adını vermiştir.
9. Acerenza Portresi (Lucan portrait of Leonardo da Vinci)
Da Vinci’ye atfedilen en tartışmalı eserlerden biri olan bu tablo, birçok kişiye göre ustanın otoportresidir. Portredeki yüz hatları, da Vinci’nin çizimlerine ve hatta Mona Lisa’ya şaşırtıcı şekilde benzer. Üstelik tabloda bulunan parmak izi, Erminli Kadın ile örtüşmektedir.
Ne var ki, üslup olarak diğer eserlerinden farklıdır ve bu da tartışmaları alevlendirir. İlginçtir ki, Leonardo yaşarken hiçbir zaman bugünkü kadar meşhur değildi. Çoğu projesi tamamlanmadan kaldı, eserleri zamanla unutuldu. Onun “yanlış anlaşılmış dahi” imajı, ancak Romantizm döneminde doğdu. O zamandan beri Leonardo’nun hikâyesi bir mite, hatta bir tür kült figürüne dönüştü.
10. Salvator Mundi
Leonardo da Vinci tabloları yazımızın sonuna geldik. 2017’de açık artırmada tam 450,3 milyon dolara satılan Salvator Mundi, sanat dünyasında deprem etkisi yarattı. İsa Mesih’i, sağ elini kutsama için kaldırmış ve sol elinde kristal küre tutarken gösteren sade bir kompozisyon… İlk başta “unutulmuş bir Leonardo başyapıtı” olarak lanse edildi. Ancak kısa sürede tartışmalar başladı. Birçok uzman, eserin aslında Leonardo’nun değil, öğrencilerinden bir “Leonardesk” ressamın elinden çıktığını düşünüyor. Üstelik o kadar çok restore edilmiş ki, orijinal dokunuşlarından geriye çok az şey kalmış olabilir. Leonardo’nun eserlerini özel kılan şey, her zaman teknik veya kompozisyon açısından zorlu bir soruna getirdiği yaratıcı çözümlerdi. Salvator Mundi ise bu “ustalık bilmecesi”nden yoksun görünüyor.