Repliğini unutan oyuncular, senaryo hatları, bozulan ekipmanlar veya diğer teknik sorunlar. Bir film setinde, çalışanların sinir krizi geçirmesine neden olabilecek irili ufaklı pek çok sorun ortaya çıkabilir, çekimlerin kusursuz bir şekilde sona erdiği nadiren görülür. Peki ya korkunç kazaların, gizemli olayların hatta trajik ölümlerin meydana geldiği, tam anlamıyla her şeyin ters gittiği filmlere ne demeli? Bunun sözlükte bir karşılığı olmasa da lanetli filmler, uygun bir yakıştırma gibi görünüyor! Evet, bazı filmlerin çekim aşamasında ve sonrasında yaşanan tuhaf ve ürpertici olaylar, aralarında unutulmaz eserlerin de yer aldığı bazı yapımların lanetli olduğu düşünülen filmler kategorisinde yer almasına neden oluyor!
1. The Exorcist
Amerikalı yönetmen William Friedkin imzası taşıyan 1973 yapımı The Exorcist, sinema tarihinin en ünlü ve sevilen korku filmlerinden biri. The Exorcist, kendi türü içerisinde o kadar başarılı bir örnekti ki 1973 yılında sinema salonlarını dolduran korku filmi tutkunlarından bazıları filmi izlerken baygınlık geçiriyor, bazıları ise salonları koşar adım terk ediyordu. Ancak tüm bunlar, filmin ne denli etkileyici olduğunun işaretleri. The Exorcist’in lanetli olduğunu düşündüren işaretler çok daha başka!
Her şeyden önce, filmin çekimleri sırasında iki büyük yangın meydana gelmişti ve neredeyse tüm set kül olmuştu! Setin, yangından etkilenmeyen tek bölüm ise şeytan çıkarma sahnelerinin çekildiği odaydı! Bu yangınlar, çekimlerin 6 hafta ertelenmesine neden oldu ve yapımcılar seti kutsaması için bir rahipten yardım almak zorunda kaldı!
Jason Miller adlı oyuncu çekimler sırasında ölümcül bir trafik kazası geçirdi. Filmin başrol oyuncularından Linda Blair ve Ellen Burstyn, çeşitli set kazaları sebebiyle yaralandı. Vasiliki Maliaros ve Jack MacGowran ise film gösterime girdikten kısa süre sonra hayatını kaybetti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi filmde rol alan pek çok oyuncu, çekimler devam ederken bazı aile üyelerinin trajik ölümleriyle yüzleşmek zorunda kaldı! Kısacası The Exorcist, modern zamanların en etkileyici ve en lanetli filmlerinden biri olarak tarihe geçti.
2. Poltergeist
Senaryosu Steven Spielberg, Michael Grais ve Mark Victor tarafından kaleme alınan, Amerikalı Tobe Hooper tarafından yönetilen 1982 tarihli doğaüstü korku filmi Poltergeist, Freeling ailesinin başına gelen paranormal olayları beyaz perdeye taşıyordu. Film, The Exorcist kadar olmasa da sinemaseverlerin beğenisini kazanmayı başardı. Bunun yanı sıra çekim aşamasına ve devamında meydana gelen tuhaf ve trajik olaylar yüzünden tıpkı The Exorcist gibi lanetli filmler kategorisindeki yerini aldı.
Filmin çocuk oyuncusu Heather O’Rourke, filmden birkaç yıl sonra, yanlış teşhis yüzünden hayatını kaybetti. Filmde küçük kızın ablası olarak izleyici karşısına çıkan Dominique Dunne 1982 yılında erkek arkadaşı tarafından vahşi şekilde katledildi. Takip eden süreçte filmde yer alan iki oyuncu daha çeşitli sebeplerle hayatını kaybetti. Bu sebeple bazı sinemaseverler, filmin lanetli olduğu konusunda ısrarcı. Üstelik bu düşünceye neden olan ve “içeriden gelen” bazı bilgiler de var.
Filmin oyuncularından JoBeth Williams (kendisi gerçek yaşamında gerçekleştirdiği şeytan çıkarma ayinleri ile tanınıyor) filmde kullanılan insan iskeletlerinin gerçek olduğunu ileri sürmüştü! İşte bu küçük ayrıntı ve trajik ölümler, filmin lanetli olduğu düşüncesine sebep oluyor.
3. The Omen
Ülkemizde Kehanet adıyla gösterime giren 1976 tarihli İngiliz-Amerikan ortak yapımı The Omen, kendisine lanetli olduğu düşünülen filmler arasında yer buluyor.
Amerikalı bir diplomat ile eşinin Damien isimli tuhaf çocuğu evlat edinmeleri ile başlayan ürpertici olayların anlatıldığı film, çekimler sırasında yaşanan tuhaf olaylarla hatırlanıyor.
Tuhaf olaylar silsilesi, filmin başrol oyuncularından Gregory Peck’in İngiltere’deki çekimlere katılmak için aldığı uçak biletini bilinmeyen bir sebepten iptal etmesiyle başlıyor. Normal şartlarda Peck’in içerisinde olması gereken uçak, kalkıştan kısa süre sonra yere çakılıyor ve uçağı süren pilotun ailesinin bulunduğu otomobilin üzerine düşüyor! Ne yazık ki uçaktaki tüm yolcular hayatını kaybediyor.
Filmle alakalı gizemli olaylar, İngiltere’de de devam ediyor. Peck’in de aralarında yer aldığı film ekibinin akşam yemeği için rezervasyon yaptırdığı restoranın bulunduğu bina, ekip olay yerine ulaşmadan korkunç bir patlamayla yıkılıyor.
Ayrıca Gregory Peck’in dublörü, filmde yer alan eğitimli köpeklerin saldırısı sebebiyle ciddi şekilde yaralanıyor. Tüm bu ilginç olaylar The Omen isimli yapımın da lanetli filmler arasında gösterilmesine sebep oluyor.
4. Atuk
Lanetli filmler listesinde yer alan pek çok yapım, öncesinde veya sonrasında yaşanan tüm tuhaf olaylara rağmen izleyici ile buluşmayı başardı. Ancak çekimleri hiçbir zaman tamamlanamayan lanetli filmler de var!
Yönetmen Norman Jewison, Kanadalı yazar Mordecai Richler’in 1963 tarihli yoğun komedi unsurlarıyla dolu The Incomparable Atuk isimli romanını beyaz perdeye uyarlamaya karar verdi. Kitabın haklarını satın aldı ve 1970 yılında Tod Carroll isimli senarist ile anlaştı. Ancak proje yarım kaldı.
1982 yılına gelindiğinde Atuk projesi Amerikalı komedyen John Belushi’nin gündemine geldi. Üstelik bu defa filmin senaryosu da hazırdı. Belushi, filmin başrolünde yer alacak, ortaya unutulmaz bir eser çıktı. Ne var ki Belushi aynı yıl, aşırı dozda uyuşturucu kullanımından yaşamını kaybetti.
1986 yılında Atuk’un izleyici ile buluşabilmesi için yeni bir fırsat doğdu. Bir başka ABD’li komedyen Sam Kinison, hikâyeyi beyaz perdeye taşımakta kararlıydı. Filmin çekimlerine de başlandı. Ancak bir süre senaryonun bazı bölümlerinin yeniden yazılmasına karar verildi ve proje bir kez daha rafa kalktı. Kinison ise 1992 yılında trafik kazasında hayatını kaybetti.
Kanadalı John Candy, Atuk’u beyaz perdeye taşıyan komedyen olabilirdi. Eğer filme olan ilgisini açıkladıktan kısa süre sonra hayatını kaybetmeseydi.
Amerikalı oyuncu ve komedyen de Chris Farley de Atuk’u sinemaya taşımak isteyen isimlerden biriydi. Ancak o da, 1997 yılında aşırı dozda uyuşturucu kullanımı nedeniyle yaşamını kaybetti. Kısacası Atuk, pek çok girişime rağmen hiçbir zaman çekilemedi ve bir filme dönüşemedi. Yine de tarihteki en lanetli filmlerden biri olduğu konusunda pek fazla tartışma yok.
5. Rosemary’s Baby
1968 yapımı bu meşhur gerilim filminin lanetli olduğu düşünülen filmler listelerinde yer almasına sebep olan birkaç husus var. Tartışmalı yönetmen Roman Polanski imzası taşıyan yapım, filmde yer alan bazı kişilerin yaşadığı tuhaf olaylarla dikkat çekiyor. Ancak filme lanetli damgasının vurulmasına neden olan esas şey Polanski’nin oyuncu eşi Sharon Tate’in üstelik hamile olduğu sırada, Manson Ailesi tarikatı üyelerince vahşice öldürülmesi.
İlginizi çekebilir:
Lana Clarkson’dan George Reeves’e: Hollywood Yıldızlarının Tüm Dünyayı Şok Eden Ölümleri
6. The Crow
1994 yılında izleyici ile buluşan çizgi roman uyarlaması The Crow, başrol oyuncusu Brandon Lee’nin setteki trajik ölümü nedeniyle kötü bir şöhrete sahip. Son derece karanlık bir atmosferde geçen ve etkileyici bir intikam hikâyesini konu edinen film, bir kült haline gelse de bazı sinemaseverler filmin lanetli olduğunu ve Lee’nin bu lanet sebebiyle hayatını kaybettiğini düşünüyor.
7. Twilight Zone: The Movie
1983 yılında gösterime giren Twilight Zone: The Movie isimli bilim kurgu filminin yönetmen koltuğunda Amerikalı John Landis oturuyordu. Ancak Landis, set güvenliği konusunda pek de özenli bir yönetmen değildi. Örneğin çekimlerde kullanılan sahte silahların çıkardığı sesten memnun kalmıyor, oyuncuların gerçek silahlarla ateş etmesini istiyordu. İşte belki biraz da Landis’in bu özensiz yaklaşımı nedeniyle Twilight Zone: The Movie, tarihin en korkunç set kazalarından birine sahne oldu!
Filmde, bir helikopterin havada patladığı ve yere çakıldığı bir sahne yer alıyordu. Ancak işler yolunda gitmedi. Helikopter gerçekten de yere çakıldı! Kaza sebebiyle helikopterden kopan pervane parçaları ise filmdeki iki çocuk oyuncu (yedi yaşındaki Myca Dinh Le ve altı yaşındaki Renee Shin-Yi Chen) ile başrol oyuncusu Vic Morrow’un olay yerinde hayatlarını kaybetmesine neden oldu. Üstelik Le ve Morrow’un kafaları bedenlerinden ayrılmıştı!
8. Rebel Without a Cause
Amerikalı yönetmen Nicholas Ray, 1955 yapımı bu dram filminde Hollywood’un dört önemli starını bir araya getiriyor, kült bir filme imza atıyordu. Üstelik filmin setinde dikkate değer bir talihsizlik de yaşanmamıştı. Ancak Rebel Without a Cause, pek çok kişiye göre sinema tarihindeki lanetli filmler içerisinde yer alıyor.
Çünkü filmin başrol oyuncularının hepsi yıllar içerisinde, alışılmadık biçimlerde yaşamlarını kaybetti.
James Dean, film henüz vizyona girmeden 1955 yılında trajik bir trafik kazasında yaşamını kaybetti.
Yaklaşık 10 yıl sonra Nick Adams, kendi evinde ölü olarak bulundu. Oyuncunun intihar ettiği söylendi.
Yaklaşık bir 10 yıl sonra daha, Sal Mineo’nun da kendi evinde cansız bedenine rastlandı. Bir pizza kuryesi tarafından öldürülmüştü.
Son olarak bu cinayetten yaklaşık 10 yıl sonra Natalie Wood’un cansız bedeni Kaliforniya sahili açıklarında okyanus üzerinde ele geçirildi. Oyuncunu kesin ölüm sebebi ise hiçbir zaman öğrenilemedi. Tüm bu gizemli ölümler Nicholas Ray imzalı bu klasiği lanetli olduğu düşünülen filmler kategorisine yerleştiriyor.
9. The Conqueror
Dönemin en önemli Hollywood oyuncularından John Wayne’in The Conqueror isimli filmde Cengiz Han’ı canlandırmayı kabul etmesi, sinemaseverler arasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Ancak 1956 yılında gösterime giren The Conqueror pek de başarılı bir film değildi. Buna karşın sinema tarihinde oldukça özel bir konumu işgal ediyor, tarihteki lanetli filmler arasında gösteriliyor.
Çünkü aralarında John Wayne, rol arkadaşı Susan Hayward ve yönetmen Dick Powell gibi isimlerinden de yer aldığı 220 set çalışanından 91’i yıllar içerisinde kanser sebebiyle hayatını kaybetti! Üstelik filmdeki figüranların çalışanlar içerisinde dâhil edilmediğini, ölü sayısının çok daha fazla olabileceğini dile getirenler de var. Peki, ama neden?
Kimilerine göre kanser, The Conqueror filminin laneti. Ancak filmin ABD’deki bir nükleer silah tesisinde çekilmiş olması da bu tuhaf durumun ortaya çıkmasına etkili.
Kaynak: 1