Yekta Kopan için, sanata ilgi duymayan insanları bile yaptığı programlarla ekran başına toplayan ve sanatı bir şekilde sevdiren; ülkemizdeki “en sempatik entelektüel” insan desek, abartmış olmayız. 🙂 Sempatik entelektüel biraz garip bir tabir oldu ama bizce kendisinin tam olarak karşılığı bu. Tiyatro, sinema, bale; aklınıza ne gelirse sanatın her alanında onun ismine rastlamanız mümkün. Bir de sesi… Tam 10 yaşından beri seslendirme yapıyor ve birçok ünlü karakter var sesiyle hayat verdiği. Hatta o etkileyici ses tonunu hemen şimdi zihninizde duyabilmeniz için size Geleceğe Dönüş’teki Marty McFly’i hatırlatabiliriz…
İlk olarak şiirle dahil olduğu edebiyat alanı içinse, “Ne iyi etmiş de, bu alana da el atmış” diyebileceğimiz bir isim Yekta Kopan. Biz de bu yüzden, onun birbirinden güzel kitaplarından biri olan “Kediler Güzel Uyanır”dan sizin için çok değerli 14 alıntı derledik. Buyrun, tatlı tatlı okuyun.
“Meğer her ayrılık, sevdiğin bir şairin intiharı gibiymiş. Beden kendini sonsuza gömüyor, sadece dizeler ve duygular kalıyor geriye.”
Şu anda, tam da şu anda, ruhumu silkeleyen öpüşünü hatırlamaya çalışıyorum. Olmuyor. Gözümün önüne o sahil kasabasındaki evde -sahi neresiydi orası?- teninin bilgeliğini katarak yaptığın domatesli makarna geliyor.
“Meğer her ayrılık cesur bir bedelmiş.”
“Bu yorgun saatlerde değil, gün ışığının tazeliğinde sev beni. Bu gece değil, yarın sabah öp beni.”
“Sen, ey fısıltılı şarkı! Ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya, işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna.”
Göz kırpmasalardı sana, düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.
“Bu kadar gevezeyken hayat, uykusuz gecelerimin zor bulunur rüyalarına sinen fısıltılardan fazlasını istemiyorum. Ruhum, kalemini çoktan kırdı.”
“Zaten dilimizin ucundaki sözleri bakışlarımıza dökmek istediğimizde yaşlanmadık mı?”
“Güleceksin. Şarkılar söyleyeceksin. Bir sokak ressamının yaptığı tabloda aşkın ne olduğunu göreceksin.”
“Unuturum ben. Her şeyi unuturum. Duyduklarımı, okuduklarımı, kokladıklarımı, yaşadıklarımı, yaşattıklarımı.”
“Kitaplardan başka nefes alacağım balkon kalmadı gerçeklikler şehrinde.”
Bilinen en eski usulle süngere dalan avcıdan farkım yok, öyle dalıyorum yazının okyanusuna. Her vurgunda, bir sonraki kitaba açıyorum ciğerlerimi. Parçalansa bedenim korkmam, kaç kere yeniden çizdim kendimi defterlerime.
“Bir şeye, bir zamana, birine aldanmamak, içimde bir uçurum gibi büyüyordu.”
Kahvenin sıcaklığından yanan dilimi, damağımın serinliğinde tedavi etmeye çalışırken aklıma Pavese’nin sözleri geldi: “Uçurumdan kurtulmanın tek yolu ona bakmak, derinliğini ölçmek ve kendini o boşluğa bırakmaktır.”
“Yalnız ruhların kalıplarına sıkışmış sözler yazmak istemiyorum. Yedi cehennem, sekiz cennet olduğunu biliyorum.”
Bu yüzden, sırf bu yüzden seni bekliyorum. Yoruldum artık. Sözlerimi ayıklayıp onlarla çoğalmak istiyorum. Gel artık, yalnızlığı sevmiyorum.