Şarkılar vardır neşeli, kıpır kıpır; şarkılar vardır hüzünlü, göz yaşı dolu.
Acıyla söylenmiş sözler ya da bestelenmiş ezgiler, bir de öyküsünü biliyorsak daha bir derinden etkiler insanı…
Türk Sanat Müziği şarkılarından hikayelerini bildiğimiz bazılarını sizler için listeledik.
Ada Sahillerinde Bekliyorum
Ada sahillerinde bekliyorum
Her zaman yollarını gözlüyorum
Yârim seni seviyor istiyorum
Beni şâd et Şadiye’m başın için
…
Nerede o mis gibi leylaklar
Sararıp solmak üzre yapraklar
Bana mesken olunca topraklar
Beni şâd et Şadiye’m başın için
Hep neşeli ortamlarda el çırparak söylenen bu türküde aslında Suat Bey ve Şadiye Hanım’ın hüzünlü aşkı anlatılır… Şadiye zengin bir ailenin kızıdır. Suat ise fakir bir gençtir. Kader ikisini bir yaz Ada’da buluşturur ve birbirlerine âşık olurlar. Fakat babası, kızını Suat Bey’e vermek istemez. Kış geldiğinde Şadiye ve ailesi Ada’dan ayrılır. Suat ise Ada’da kalır ve sahilde hep Şadiye’nin ona geleceği günü bekler.
Bu arada mektuplarla haberleşmeye devam ederler. Fırtınalı bir akşam Suat bu özleme dayanamaz ve kendini denizin azgın sularına bırakır. Ertesi sabah, fırtına nedeni ile gelemeyen tekneden Suat’a bir mektup gelir, bu Şadiye’nin mektubudur. Mektupta Şadiye “Suat, babamı nihayet evlenmemize ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz.” yazıyordur.
Bir Bahar Akşamı Rastladım Size
Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?
İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki yıllardır aradığın bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri neredeydiniz?
Fuat Edip, gençliğinde rüyasında çok güzel bir kız görür ve o kıza gönlünü kaptırır. Yıllarca o kızı bulma hayaliyle yanıp tutuşur. Ailesi ona baskı kurar ve zorla evlendirilir. Bir bahar akşamı Fuat Edip’in yolu, Çamlıca Kız Lisesi’nin önünden geçer. Okulun dağıldığı sırada şairimizin gözüne bir kız ilişir. Bu kız, yıllar önce rüyasında gördüğü kızdır.
Şair, adeta donakalır, kendinden geçer. Onun bu halini fark eden öğrenci de utanarak boynunu eğer. Fuat Edip, artık yaşlanmış haliyle kıza bakar kalır, artık her şey için çok geçtir. Âdeta beyninden vurulmuş bir halde yoluna devam ederken şu mısraları mırıldanır: “Bir bahar akşamı rastladım size.” (Beste: Selâhattin Pınar)
Gençliğe Veda
Elveda, elveda gençliğim / elveda, ey hatıralar
Elveda mesut günlerim, ümit dolu sayfalar.
Yine mevsimler dönecek, yine yapraklar düşecek
Giden gençliğimiz geri gelmeyecek.
Ellerim semaya doğru yalvardım yıllarca
Dursun zaman dönmesin mevsimler
Tanrım, tanrım, bana ümit ver, heyhat…
Elveda, elveda, elveda ah, elveda.
Yıldırım Gürses bir akşam geç vakit evine dönerken sokakta yaşayan yaşlı bir adama rastlar. Üstünde kendisini ısıtacak bir giysisi bile bulunmayan bu yaşlı adam, çöplerden yaktığı ateşle ısınmaya çalışmaktadır. Yaşlı adamın yüzündeki çizgileri, o an savrulan bir çınar yaprağındaki çizgilere benzeten sanatçı, gençliğin insanın elinden nasıl da hızla kayıp gittiğini ve zamanın asla geri gelmeyecek bir kıymet olduğunu fark eder. İşte bu duygularla bu dizeleri yazar ve daha sonra da besteler.
Ağlar Gezerim Sahili
Ağlar gezerim sahili sanki benimlesin
Ay’da yüzün geceyi öpen sularda sesin
Bilmek istemem, şimdi nerede nasıl kiminlesin
Dünya gözümde değil, çünkü sen gönlümdesin
Selim Aru her sabah Samatya sahilinde yürüyüşe çıkar ve bu yürüyüşler sırasında her gün karşılaştığı çok güzel bir genç kız dikkatini çeker. Önceleri tazeliğine hayran olduğu bu kız daha sonraları hayallerini süslemeye başlar şairin.
Günler akıp giderken bir delikanlı belirir kızın yanında Selim Aru, bu delikanlıyı için için kıskanır, yanlarından geçerken Rumca konuştuklarını ve kızın adının Eleni olduğunu öğrenir, Selim Aru buna rağmen her gün kızı görebilmek için sahildeki yürüyüşlerine devam eder ama bir süre sonra Eleni görünmez. Bir gün, bir hafta, bir ay… Aynı şekilde kızı görebilmek için sahile gider ama nafile, artık o güzel kız yoktur. (Beste: Alâeddin Yavaşça)
Ben Gamlı Hazan
Ben gamlı hazan, sense bahar, dinle de vazgeç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç
Olmaz meleğim böyle bir aşk, bende vakit geç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç
Şarkının bestecisi Melahat Pars, söz yazarı Sıtkı Angınbaş’tan musîki dersleri almaktadır. Birlikte geçirdikleri vakitler arttıkça Melahat Hanım’ın gönlü Sıtkı Bey’e doğru engellenemez biçimde kayar. Bir müddet sonra hocası bu ilginin farkına varır; ancak aralarında büyük yaş farkı vardır ve bu aşkın imkansızlığını daha sonra Melahat Pars’ın bestelediği dizelerle dile getirir Sıtkı Bey…
Unutturamaz Seni Hiçbir Şey
Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben
Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem
Bir sisli hazan kesilir ruhum eğer görmezsem
Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem
Müzehher Özerinç ile Ekrem Güyer Ankara Radyosu’nda çalışırken tanışırlar. Arkadaşlıkları önce aşka, sonra da evliliğe dönüşür. Ekrem Güyer bir gün udunun tellerine vururken sadece sevdiği kadını düşünür ve onun için bu besteyi hazırlar.
Unutmadım Seni Ben
Unutmadım seni ben unutmadım,
Her zaman kalbimdesin
Aylar, yıllar geçti, söyle sen nerdesin
Anlaşıldı, sen geri dönülmeyen yerdesin
Unutmadım, unutamadım seni ben,
Her zaman bendesin
Müzehher Güyer ve Ekrem Güyer’in birlikteliği ne yazık ki çok uzun sürmez, geçirdiği mide kanaması sonunda Ekrem Güyer hayata gözlerini yumar. Müzehher oğlu Metin ile yalnız kalmıştır. Ayaklarının üstünde durmaya çalışır ama sevdiği eşini unutamaz. Günlerden bir gün Müzehher Hanım radyo evinin koridorunda elinde bir kâğıtla beklerken bestekâr Şekip Ayhan Özışık ile karşılaşır. Konuşurlar, elindeki kâğıtta o unutulmayan ve unutulmayacak aşkının güftesi vardır…
Bir Kendi Gibi Zalimi Sevmiş
Bir kendi gibi zâlimi sevmiş yanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefâsız anıyormuş
Kalbim gibi feryâd ediyor sızlanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefâsız anıyormuş
Üç evlilik yaşayan ve bu evliliklerinde hiç mutlu olmayan Lemi Atlı, üçüncü eşinin kendisini terk edip gitmesinden sonra çok acı çeker ve eşinin evlendiği kişi ile mutlu olmadığını duyunca da bu şarkıyı besteler…
Nereden Sevdim O Zâlim Kadını
Nereden sevdim o zâlim kadını
Bana zehretti hayatın tadını
Sormayın söylemem asla adını
Bana zehretti hayatın tadını
Bir bahar akşamı İstanbul Kuşdili çayırında Hafız Burhan konserinde rastlaştılar Selahattin Pınar ile tiyatro sanatçısı Afife Jale. İkisi de 25 yaşındadır, çok severler birbirlerini ve evlenirler. Ancak Afife, önceleri tedavi olmak için başladığı morfine alışmıştır, bu kötü alışkanlığından kurtulması için çok mücadele ederler ama olmaz… Afife’nin ısrarı ile ayrılırlar sonunda ve ikisi için de kötü günler başlar. Afife Jale 39 yaşında yoksul ve kimsesiz hayata veda ederken Selahattin Pınar da acılar içinde yaşayacaktır.
Aylar Geçiyor Sen Bana Hâlâ Geleceksin
Aylar geçiyor sen bana hâlâ geleceksin
Yetmez mi bu hasret daha yıllarca mı sürsün
Hülyalarımın membaı bir taze çiçeksin
Bekletme yazıktır, sen de solar sen de çürürsün
(Burhan Bey) (Selahattin Pınar)
Atıfet Hanım, Taksim’de bulunan Panorama Gazinosu’nda kadınlar matinesine gider. O gün Selâhattin Pınar da tambur ile Münir Nurettin Selçuk‘a eşlik etmektedir. Selâhattin Pınar, Atıfet Hanım ile göz göze gelir ve hayran olur… Üstat, yıldırım aşka tutulmuş olacak ki Atıfet hanıma hemen o gün evlenme teklif eder.
Arkadaşlıklarının ilerlemesine rağmen, Selâhattin Pınar’ın 37, Atıfet Hanımın ise 19 yaşında olması nedeniyle, kızın ailesi evlenmelerine razı olmaz. Bunun üzerine Selâhattin Pınar, kendi yöntemine başvurur ve Burhan Bey’in şiirini Rast makamında besteleyerek Atıfet Hanım’a gönderir.
Bu şarkıyı dinleyen Atıfet Hanım, bohçasını topladığı gibi Selâhattin Pınar’a kaçar. Evlenirler ve Selâhattin Pınar ölene kadar beraber yaşarlar.
Kimseyi Böyle Perişan Etme
Kimseyi böyle perişan etme Allah’ım yeter.
Uyku tutmaz, bir ümit yok, gelmiyor hiçbir haber
Ağlamaktan gözlerim etrafı artık görmüyor
Hazreti Yakup’a döndürdü beni hükmü kader
1970’li yıllar, devrin en popüler ruh doktoru Rahmi Duman’ın 15 yaşındaki oğlu, 12 Mart olayına neden olan karışık günlerde yasa dışı bir örgüt tarafından fidye için kaçırılır. O dönemin oldukça hatırı saylır miktarı olan 250 bin lira ister kaçıranlar. Rahmi Duman parayı zorlukla denkleştirir ve fidyeyi öder, oğlunu kurtarır.
Oğlunun rehin tutulduğu günlerde bir baba olarak yaşadığı kaygı ve acıyı ifade ettiği güfteyi bestekâr Alâeddin Yavaşça’ya bestelemesi için verir ve ortaya bu eser çıkar. Bir babanın evlat sevgisini, hasretini ve acısını çok dokunaklı anlatan bir şarkı çıkar ortaya…
Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın
Aşk ve ayrılık denince akla ilk gelen şairlerdendir Ümit Yaşar Oğuzcan. Melankoli dolu ruhu ve bunları satırlara döktüğü şiirleriyle tanınan Oğuzcan’ın şiirlerinde, aslında yaşadıklarının etkisi çok büyüktür. Çünkü Oğuzcan, 24 kez intihar etmeye teşebbüs edecek kadar karamsar bir ruh haline sahiptir.
Baba Oğuzcan’ın bu hayatı büyük oğlu Vedat Oğuzcan’ı olumsuz yönde etkiler. Babasının hayata bakış açısı, Vedat Oğuzcan’ın da aklında “intihar” fikrini dolaştırır. Babasının başarısız intihar girişimlerinin aksine, Vedat Oğuzcan ilk girişiminde Galata Kulesi’nden atlar ve 17 yaşında hayatını kaybeder.
Hayatını şiirlerine yansıtan yazar da bu acısını yine dizelere dökerek yenmeye çalışır. (Beste: Münir Nurettin Selçuk)
Körfezdeki Dalgın Suya Bir Bak Göreceksin
Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
Mehtâb iri güller ve senin en güzel aksin
Velhasıl o rûya duruyor yerli yerinde
Yahya Kemal, Nazım Hikmet‘in annesi ressam Celile Hanımla büyük aşk yaşamış; ancak hem Nazım’ın karşı çıkması hem de şairin evlenmek istememesi nedeniyle Celile Hanım, Yahya Kemal’i ve İstanbul’u terk ederek Avrupa’ya gitmiştir. Şairin bu dizeleri Celile Hanım’ın hasretiyle yazdığı söylenir… (Beste: Osman Nihat Akın)
Olmaz İlaç Sine-i Sad Pâreme
Olmaz ilaç sine-i sad pâreme
Çare bulunmaz bilirim yâreme
Baksa tabibân-ı cihan çâreme
Çâre bulunmaz bilirim yâreme
Kastediyor tîr-i müjen canıma
Gözleri en son girecek kanıma
Şerh edemem halimi canânıma
Çare bulunmaz bilirim yâreme
Çok iyi bir müzik adamı olan Hacı Arif Bey, padişah Abdülmecit zamanında saraydaki cariyelere müzik dersi vermektedir. Cariyelerden Zülf-i Nigâr isimli Çerkez güzeline gönlünü kaptırır ve dedikoduların ayyuka çıkması üzerine padişahın fermanıyla evlenirler. İlk çocuklarının doğumundan sonra ağır bir hastalığa yakalanan karısının acısıyla da bu şarkıyı besteler Hacı Arif Bey, daha niceleri gibi…
Makber
Her yer karanlık pür nûr o mevki
mağrip mi yoksa makber mi ya Râb
Ya habgâh-ı dilber mi ya Râb
Rüya değil bu, ayniyle vâki
Kabri çiçekten bir türbe olmuş
Dönmüş o türbe bir hacle-gâhe
Bir hacle-gâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç mâşukanım ben
Makber Abdülhâk Hamit’in ilk eşinin ölümünün ardından yazdığı mersiye tarzındaki şiirinin adıdır. Bu şarkının sözleri ise yine Abdülhâk Hamit’in yazdığı bir oyundan alıntıdır. Abdülhâk Hamit, verem olan ilk eşi Fatma Hanımın Bombay’da görevliyken hastalığının artması üzerine İstanbul’a dönmek üzere yola çıkar; ama eşi kurtulamaz ve Beyrut’ta ölür, eşini orada toprağa veren şair yasa boğulur. Altı ay boyunca karanlık bir bodrum katında yaşar, altı ay sonra o bodrum katından çıktığında Gülhane Parkı’na gidip ahaliye “Makber” şiirini okur… Şiiri dinleyenler lâl olur, gözyaşlarına boğulur.