Tarihin tozlu odalarından gün yüzüne çıkan her arkeolojik gelişme heyecan yaratıyor. Geçmişin sırlarını açıklığa kavuşturma çabası da cabası. İnsanların kayıp kentler üzerine gerçekleştirdiği her keşif, kültür olgusunun küresel egemenliğini pekiştiriyor.
Dünyadaki antik kentler, tek bir içeriğe sığacak kadar az sayıda değil. Ancak yine de, merakınızı uyandıracak, ilginizi çekecek antik yerler ve kayıp kentler listesinin kısa bir halini bu içerikte bulabilirsiniz.
Aten: Mısır’ın kayıp altın şehri
Son yıllardaki bir keşif, ‘antik şehirler’ dediğimizde aklımıza gelen ilk örneklerden birini oluşturuyor. Bu örnek, bilim insanlarının yakın zamanda, Mısır coğrafyasında gerçekleştirdiği bir keşif. Günümüzden yaklaşık 3 bin yıl öncesine ait ve “kayıp altın şehir” olarak unvanını sonuna kadar hak eden antik kent bugüne kadar kumun altındaydı.
Mısır’ın Krallar Vadisi’nin de bulunduğu Luksor kentinde, 3 bin yıldır kumun altında gömülü olan ve Aten adını alan şehir, uzun süren çalışmaların ardından gün yüzüne çıktı.
Bilim insanları, Aten şehrini Kral III. Amenhotep’un kurduğunu düşünüyor. Bu konuyla ilgili netleşen bilgi henüz yok ancak çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor.
Arkeolojik kazılarda, kentteki yerleşim yerlerinin duvarlarının hala sağlam olduğunu ifade eden uzmanlar, yerleşim yerlerindeki odalarda günlük yaşamda kullanılan araç gereçlerin de bulunduğunu açıklamışlardı.
Amerikan Johns Hopkins Üniversitesi Mısır Çalışmaları Profesörü Betsy Bryan, kentin keşfini Tutankhamun’un mezarının ortaya çıkışından beri en önemli keşif olarak nitelendirdi.
Kaldı ki, çok geniş bir tarihe sahip olan Mısır’ın antik tarihi ve tarih içinde firavunların yaptıkları da, günümüzün en büyük gizemlerinden birini oluşturduğu da ayrı bir gerçek.
Kayıp kentler: And Dağlarının zirvesindeki Machu Picchu
Machu Picchu, insanların çok uzun zaman sonrasında bulduğu ve hala incelemelerin, araştırmaların sürdüğü bir bölge. 200’ün üzerindeki merdiven sistemiyle birbirine bağlanan taş bir yapıdan oluşuyor. Güney Amerika ülkesi Peru sınırları içinde bulunan Machu Picchu, günümüze kadar uzanan etkileyici bir Inka Antik Şehri. ‘Kayıp kentler’ arasına dahil ettiğimiz muhteşem şehir, 1450’den bu yana var. Ancak şehirde yaşayan halkın, İspanya’nın fethinin ardından boşaldığını ve bölgenin kaderi ile baş başa kaldığını biliyoruz.
Kocaman bir yeşilliğin bölgeyi çevirdiğini söyleyelim. Dev ağaçlar nedeni ile varlığı zaman içinde unuttuğumuz ve 1911 yılında, Yale Üniversitesi akademisyeni Hiram Bingham’ın yeniden keşfettiği bu kayıp şehir, günümüzde dünyanın yeni yedi harikası arasında yer alıyor.
Kayıp kentler arasında Khmer mimarisinin en önemli örneklerinden birisi var: Angkor Wat
Tarihçilere göre bu bölge, sanayileşme dönemi öncesinde dünyada var olan en büyük şehirdi. Yaklaşık bin sekiz yüz metrekarelik genişliğe sahip Angkor Wat‘da, dünyanın en büyük dini anıtı var. Şehir, 1177 yılında yıkıldı. Bölge aynı zamanda UNESCO koruması altında. Bu tarihi kayıp şehre ait kalıntılar birden fazla bölgede bulunuyor. Söz gelimi, Güney Doğu Asya’daki Tonle Sap’ın kuzeyi, Kamboçya’nın Siem Reap şehri yakınları.
Şehir, içinde barındırdığı binden fazla tapınak ile çok zengin bir tarihe sahip olduğunu gösteriyor. Bölgeye her yıl uğrayan yaklaşık iki milyon turist de bunun kanıtı adeta.
Menes’in Şehri Memphis
Aşağı Mısır’ın ilk nomu (Mısır şehir devleti) olan Aneb-Hetch’in başkentidir. Kentin kalıntıları Kahire’nin güneyinde yer alan Mit Rahina bölgesinin yakınlarındadır.
Manetho’nun aktardığı bilgiye göre, şehir M.Ö 3000’li yıllardan bu yana varlığını koruyor. Aynı söylenceye göre bölgenin kurucusu ise Menes’tir. Menes, bölgedeki bataklığı kurutarak bu şehri yaratmış.
Eski Krallık döneminde Mısır’a bir süre başkent olan Memphis, bu dönemde Akdeniz tarihinin önde gelen yerleşim birimleri arasında yer alıyordu.
Eski Mısır döneminde ‘Ineb Hedj’ ismiyle de andığımız şehrin, o dönemlere ait tarihi eserlerinin çok azı günümüze ulaştı. Bu eserler arasında özellikle İkinci Ramses’e ait heykel oldukça ünlü.
Kayıp Kentler arasında bulunan Petra
Kaya içine oyulmuş taş yapıları ile dünyanın en görkemli noktalarından olan Petra şehrinin isminin dilimizdeki anlamsal karşılığı ‘taş’. Güneş ışığının düşme açısına göre pembe, kırmızı, sarı, turuncu renklerini izleyebildiğimiz bu bölge oldukça önem taşıyan kayıp şehirler arasında…
İsviçreli Kaşif Johann Ludwig Burckhardt sayesinde yeniden keşfedilen bu büyüleyici şehir, UNESCO’nun meşhur listesinde yer alıyor. Kayıp şehirler arasına dahil olmadan önce Nebati Krallığının başkenti olan Petra, yeniden keşfedilene kadar yalnızca Araplar’ın bildiği bir yer idi.
Zenubya’nın toprağı, “Çölün Gelini” Palmira
Kraliçe Zenubya’nın direnişi, tarihteki örnekler arasında var. Zenubya’nın kısa bir süre de olsa gündemimize girmesine sebep olan ise bir terör süreciydi. IŞİD terör örgütünün zarar verdiği Palmira, “Çölün Gelini” olarak nam salan bir bölge.
Antik dönemin en önemli din ve ticaret merkezlerinden biri olan Palmira, 1980 yılında UNESCO listesine dahil oldu. Şam’ın yaklaşık 215 km kuzeydoğusunda bulunan Palmira’nın kuruluş tarihinin MÖ 19. yüzyıla kadar uzandığı sanılıyor ancak Roma ve Yunan kaynaklarında şehrin kuruluşu Birinci yüzyıl olarak belirtiliyor. İçerisinde bulunan antik tiyatrosu ve görkemli bir manzara oluşturan sütunları ile göz alan Palmira şehri, Suriye’nin en değerli bölgelerinden. IŞİD tarafından çok büyük zarar gören antik yapının son durumu ne yazık ki içler acısı.
Antik kentlerimiz arasında bulunan Ani Hayalet Şehri
Günümüzden yaklaşık beş yüz yıl öncesinde yalnızlaşan şehri, ‘1001 Kilise Şehri’ veya ‘40 Kapılı Şehir’ olarak da biliyoruz. Bölgenin keşfi ise 1880’li yıllara doğru uzanıyor. Ani Şehri’nin, M.S 1000. yılın ikinci yarısından itibaren (dönem dönem farklı idarelere geçse dahi) bir deprem sonucunda yıkıldığı var olan bilgiler arasındaydı. Bu sav, 18. yüzyılın başlarına dek etkin bir görüş niteliği taşıyordu. Günümüzde ise incelemeler devam etmekle birlikte bölgenin gerek 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’nda gerek Birinci Dünya Savaşı’nda gerekse Kurtuluş Savaşı sırası ve sonrasında korunması gerektiği arkeologların üzerinde en çok durduğu konu.
Ani’de, Ermeni kültür mirasıyla ilgili çok önemli yapılar olduğunu sözlerimize ekleyelim.
Arkeologlar, Ani’de görülen 23 tane yapı olduğunu ama Ani’nin büyük bir kısmının 50-60 santim kadar toprak altında olduğunu söylüyor.Ani Tarihi Kenti, bu yıl Türkiye’nin dönem başkanlığı ve ev sahipliğinde, İstanbul’da gerçekleştirilen UNESCO Dünya Miras Komitesi 40. Toplantısı’nda, Dünya Miras Listesi’ne dahil oldu.
Kayıp Kentler listesinde bir de aşk hikayesi ile hüzün var: Troya
Efsanevi kayıp şehir, Homer’in büyük kahramanlık destanı ile gün yüzüne çıkan efsanevi bir şehir. Günümüzde Çanakkale sınırları içinde yer alıyor. Zamanının en güçlü bölgelerinden bir tanesi ve büyük Troya savaşının ev sahipliğini yapan ve ülkemiz sınırları içerisinde yer alan bir bölge.
Bölge ile ilgili olarak uygarlık seyri içinde tarımın fazlasıyla geliştiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte bu uygarlığın en güçlü yanlarının coğrafi konumu ve donanmalarıydı. Çünkü denize kıyısı olan bir bölgeden söz ediyoruz.
Bölgeyi, 1870’li yıllarda Heinrich Schliemann’ın bulduğunu söyleyebiliriz.
Bölge pek çok araştırma ve incelemeye ev sahipliği yaptı. Fakat ne yazık ki zaman içinde yıprandı ve tarihi dokusunu kaybetti.
Bölge ile ilgili kesin olarak bildiğimiz ise Troya şehrinin çok büyük bir alana yayıldığı.
Türkiye’de bulunan ve kayıp kentler listesinde yer alan Efes Antik Kenti
Klasik Yunan döneminden bu yana var olan Efes, Anadolu’nun batı kıyısında yer alıyor. Yani bugünkü İzmir ilinin Selçuk ilçesinin üç kilometre güney batısı bölgesinde. Başka bir ifadeyle, İyonya kıyısında…
Şehir, zaman içinde Roma’nın bir kenti haline geldi. bu bölge antik bir Yunan kenti. Antik Yunan kentleri arasında bulunan bu şehrin kuruluşu ise Cilalı Taş Devri’ne dayanıyor. Yaklaşık olarak M.Ö 6000 yıllarına uzanan bir tarihi geçmiş. M.Ö 10. yüzyılda eski Arzawa başkentinin yerine Attik ve İyonyalı Yunan kolonistlerinin çabalarıyla inşa ediliyor.
Ayrıca Efes Antik Kenti, Klasik Yunan döneminde İyonya’nın on iki şehrinden biriydi. Bu şehir, MÖ 129’da Roma Cumhuriyeti ‘nin kontrolüne geçtikten sonra gelişti.
20’den fazla bölge ile adaş olan Olimpos Antik Kent
Eski Yunanca’da “ulu dağ” anlamını taşıyan ‘Olympos’ ismi, ilginç bir şekilde dünyada, sayısı 20’yi aşan dağ ve şehir ismi ile adaş. Antalya’da bulunan Olympos Antik Kenti de bunlardan biridir. Bölgeyi diğer liman şehirlerinden ayıran özelliği şehrin içinden Olympos çayının geçmesi.
Olympos Antik Kentinin adı, Patara’da bulunan Likya Yol Kılavuz Anıtı’nda ‘Korykos’ olarak geçiyor. Burası Antik Tarihçi Strabon’a göre Likya bölgesinin en büyük yerleşim yerlerinden biriymiş. Bir diğer antik tarihçi Çiçero da, burası için görüşünü ifade etmiş. Olimpos, ona göre ‘zenginlikler ve sanat eserleriyle dolu bir kent’.
Kentin kesin kuruluş tarihi hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte İ.Ö. 168-167 yıllarındaki Likya Birlik sikkelerinde kentin adının geçtiğini aktarabiliriz. Olympos, Likya Birliğinde üç oy hakkına sahip 6 şehirden biri olarak önemli bir yere sahip. Birlik içinde, Likya’nın doğusunu temsil etmiş.
Pisidia Bölgesi’nin en büyük Roma şehri: Sagalassos Antik Kent
Kent, Ağlasun İlçesi’nin 7 kilometre kuzeyinde ve Akdağ yamaçlarında denizden 1700 metre yükseklikte bulunuyor. Burası, Pisidia Bölgesi’nin Roma İmparatorluk Dönemi’nin en önemli şehridir. Zaten şehirde bulunan yapıların büyük bir çoğunluğu da Roma Dönemi’ne ait. Sagalassos’un keşfi ise 1706 yılında gerçekleşiyor. Fransız gezgin Paul Lucas bu keşfin babası.
Bulutların arasındaki şehirde girişte konutlar, aşağıda hamam, kireç ve metal fırınları, aşağı agora (çarşı), çeşme ve odeon, daha yukarıda, kuzeyedoğru ilerledikçe konutlar, sağ tarafta tiyatro, Neon kütüphanesi, Helenistikçeşme, seramik üretim merkezi, şehrin merkezinde yukarı agora, meclis binası, kilise, sol üst tarafta heroon, tapınak ve Cladius kapısı yer alıyor.
Bergama Antik Kent
Yazılı belgelere göre Pergamon (Bergama) isminden ilk kez M.Ö 4. yüzyılın başlarında söz ediliyor. Kent, daha sonra Pergamon Krallığı’nın başkenti oldu. Bu sayede söz konusu dönem içinde; saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı. Ayrıca yine bu dönem içinde kentin etrafını kuleler ve surlar çevirdi.
Pergamon, krallığın Roma’ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu’nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.
Eski kentin kalıntılarını, 1870’lerde Batı Anadolu’da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon’da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878’de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürüyor.
Pergamon, 2011 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil oldu. Bu tarihten yaklaşık 3 yıl sonra, 2014 yılında Dünya Mirası olarak tescil şerefine ulaştı.
Dara Antik Kent
Dara Antik Kenti, Mardin’e bağlı Oğuz Köyü’nde bulunuyor. Ve Mezapotamya bölgesinin en önemli yerleşim birimlerinden biri olarak geçmişe ışık tutuyor.
Antik adı Anastasiopolis olan kentin İlk kuruluşu hakkında net bilgiler henüz yok. Dara, yüzyıllar boyunca Mezopotamya’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri olarak kayıtlarda yer alıyor. Ayrıca kentin Pers İmparatoru Darius ile Büyük İskender’in savaşına tanıklık ettiğini de belirtelim.
Şehir, Persler,’in 363 yılında Nusaybin’i alması sonrasında “Doğu’nun Efe’si” olarak ün saldı. Dara Antik Kenti, böylece Roma İmparatorluğu’nun sınırı haline geldi. Şehir, 5. yüzyılda İmparator Anastasius tarafından ileri sınır kapısı olarak tahkim edildi. Bölge, yaklaşık 100 yıl sonra da Perslerin eline geçti.
Dara, 7. yüzyılın sonlarına doğru Emeviler, daha sonra Abbasîler’in egemenliğine girdi. Bölgenin Osmanlı hakimiyetine girmesi ise 15. yüzyılda gerçekleşti.