>Kış mevsimi sonunda geldi çattı. Kar henüz her yeri o bembeyaz örtüsüyle kaplamasa da kışın soğuğunu iliklerimizde hissetmeye başladık. Sıcacık bir evin penceresinden izlerken ya da şen kahkahalarla kardan adam yapıp, kartopu oynarken güzeldir kar. Ama sokakta yaşayanlar, yakacak bir şeyleri olmayanlar ya da sabahın ayazında işe-okula gitmek zorunda olanlar ve büyük şehirlerde yaşayanlar içinse sadece bir eziyettir. Bütün bunlara rağmen fotoğraflarda ve şiirlerde güzeldir yine de kar, deyip sizler için en güzel “Kar Şiirlerini” derledik bu soğuk havalarda içinizi ısıtsın diye…
1. Kar
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı, kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam…
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram…
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır – tek, tenha – bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
Ahmet Muhip DRANAS
2. Kar Şiiri
Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın
Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın
Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip geçer
Her affın içinde bir intikam gelir gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın
Ben bu şiiri yazdım aşık çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın
Sezai KARAKOÇ
3. Kar
Kar yağdı durmadan üç gün üç gece,
Tıkandı geçitler yollar kapandı.
Yalnızlığın buzdan çetelesinde
Kimseler umursamadı karı.
Yüzlerinde iğreti bir kibirle
Hep düşürmekten korktukları,
Dalıp gittiler günlük işlerine.
Diz boyu birikmiş kar içinde
Yürürdük uzatarak açtığımız kanalı,
İki kar güvesi gibi sokaklarda seninle
Anardık bütün yitik aşkları
Bu karlı kış gününde…
Güngörmüş dağlara karşı
Sımsıcak öpüşürdük sarılıp birbirimize.
-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!
Şölensiz, sevinçsiz yaşıyoruz şimdilerde,
Bir iğdiş ve buruşuk zamanı.
Kimsenin türküsü yok dilinde
Karşılayacak yağan karı
Coşkulu ve sarhoş sesiyle.
Bıçak açmıyor ağızları;
Acı, yalnız acı var yüreklerde.
Kar yağdı durmadan, üç gün üç gece…
Yaslandı duvarlara, kapıları zorladı,
Pencerelerden baktı ev içlerine.
Kar hiç böyle kimsesiz kalmadı
Kendi özgül tarihinde.
Çıngırakların, kızakların karı
Yağdı her şeyin üstüne sessiz bir öfkeyle.
Birikti bir çamaşır ipine bile.
Saçaklardan sarktı,
Attı kendini gürültüyle yere,
Kimse sahip çıkmadı;
Yığıldı kaldı duvar diplerine.
Yalnız kuş ayakları
Bastılar incelikle göğsüne.
-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!
Kar var yaşadığımız günlerde.
Umutsuzluk çevremizi kuşattı,
Kıtlık kıran gündemde.
Yine de ele güne karşı,
Özenle saklıyorum yüreğimde
Sana duyduğum aşkı,
Dört yanım kar içinde.
Metin ALTIOK
4. Elhan-ı Şita (Kış Ezgileri)
Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
Eşini kaybeden bir kuş
Gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar…
Ey kalplerin çılgın aşk şarkıları,
Ey güvercinlerin ilahileri,
O baharın işte yarını bu:
Kapladı derin bir sessizliğe yeri
Karlar
Ki sessizce sürekli ağlarlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyaz melek kanadının tüyü
Gibi kar
Seni solgun bahçelerde arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpaze gibi,
Naaşın üstünde şimdi ey ölü,
Başladı parça parça uçmaya
Karlar
Ki gökten düşer düşer, ağlar!
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar!
Küçücük, beyaz başlı baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, yuvalarda arar.
Gittiniz, gittiniz ey kuşlar!
Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar;
Yuvalarda -feryatsız yetim gibi!-
Son kalan mavi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar, ağlar!
Cenap ŞAHABETTİN
5. Kar Musikileri
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,
Bir erganun âhengi yayılmakta derinden…
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.
Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.
Birdenbire mes’ûdum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.
Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!
Yahya KEMAL
6. Kar Aydınlığında
Uyandım kar aydınlığında
O küçük kasaba uykuda
Uykusuz bir sıra kavak
Hem gider hem dinlerim
Düş önüme yol göster, derem benim
Kar mıhı atımın nallarında
Cebimde bir şişe konyak
Evlerinin avlusunda ayna nar
Sedirinde acı biber rengi bir kilim
Odan ıslak tahta kokar biraz da toprak
Gözlerim sana değer ısınır
Uzattım mı mangalına ellerimi
Her yanım tane tane mısır
Sanırdım patladı patlayacak
Sen sıcaktın yataklar sıcak
Pencerende aydınlık kar
Ateşim, kömürüm, esmerim benim
O günlerin tadı başka nerde var
Gençtik, âşıktık, deliydik
Seviştikçe ağardı karanlıklar
Bunca dağın karlarını erittik
Necati CUMALI
7. Beyaz İpek Gibi Yağdı Kar
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
…………
Ataol BEHRAMOĞLU
8. Dışarda Kar
Kar yağıyor dışarda
Sokak lambasına düşüyor
Ve serçeler
üşüyor
Kenarları hafifçe yanmış
Sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
Nâzım hikmet
Okuyorum.
Dışarda kar yağıyor
Ve dağ lokantasına
Gidiyor
zengin
kasabalılar.
Kar yağıyor dışarda
Mektubun yeni gelmiş
İstanbul
kokuyor.
Dışarda kar yağıyor
Seni seviyorum…
Behçet AYSAN
9. Kar ve Ben
Esiyor tane tane yine beyaz bir rüzgâr.
Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu,
Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?
Yağan beyaz bir sükût, bir mahşerdir sanki kar!
Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine.
Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.
Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine;
Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine…
Semadan yere kadar bütün gördüklerinden
Usanç duyan gözlerim bir şeyde karar kıldı,
Bembeyaz bir güvercin kanadına takıldı.
Ben ne gurup bilirim ne gece bilirim ben,
Uçuyor gönlüm beyaz bir sükût sevincinde;
Bir kadın gördüm ki ben beyaz güller içinde.
Ruhuma bağışladı bu kadın servetini.
Ne bir yara var artık, ne bir leke ruhumda;
O şimdi rüyasının denizinde bir ada.
Bir sevgili sahibi olmak saadetini
Kim bilir benim kadar… ben et kemik yığını
Duydum beyaz bir nehrin içimde aktığını.
Cahit Sıtkı TARANCI
10. Kar Yağıyor
Lambayı yakma, bırak,
Sarı bir insan başı
Düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor
Karanlıklara.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.
Kar…
Üflenen bir mum gibi söndü
Koskocaman ışıklar.
Ve şehir
Kör bir insan gibi kaldı
Altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
Dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.
Nâzım HİKMET
11. Kış Yorgunu
Uzak ülkelerin fethinden geldik,
Bilemezsin ne kadar yorgunuz.
Bir kış günü huzurunu özledik hep,
Sonsuz yangınlar yiyen,
Dağlanmış ormanlar gibi yüreğimiz.
Bir maviliğe kayar,
Kapandı kapanacak gözlerimiz.
Harlayan bir soba vardı düşümüzde,
Kestaneler patlar, ışıklar köhne tarabaları yalarken.
Çok uzaklarda bir ırmak akar.
Korkmayın; bizim dağların kurtlarıdır onlar, ısırmaz.
Biz kediler gibi uyuyacaktık.
Ne çabuk sıkıldık böyle,
Zemheri içimizde toz duman,
Yeniden bahara açılan kapılar arar olduk.
Dört yanımız duvar ve kör kilitmiş oysa.
En akıllı seçimlerimizdi sorarsan,
Surlar ördük yüreğimize,
Anlamsız bir ömrü uzattıkça uzattık.
Kış yorgunuyum, bir kardan adamım artık.
Sakallarım mavi bir buz,
Büyür yalnızlığım,
Nasıl korkardım geceleri erimekten, bilmezsin;
Ölümmüş kurtuluş,
Yetmedi güneşimiz,
Buzdan yaşamlara tutsak kaldık.
Çekilsin artık bulutlar ve kar,
Bir eski evde kapılar gıcırdasın,
Azıcık aralansın bahara,
Uzun yağmurlarla yıkansın her yer.
Akın edecek güneşler peşinde değiliz artık,
Bir minik kardelen doğsun yeter.
Arsız bir çıplaklıkta öylece donakaldık
Şenol YAZICI
12. Giderdin
Giderdin
Hüznü filizî bir akşamda
Bir hayat olurdu bakışım
Yağmurlar bilirim sırdaş
Sokaklar tenha
Giderdin
Ne çok üşürdüm ardından
Gül düşürürdüm mısralara
Sana ağıt yakışım
Sır kalırdı aynalara
Giderdin
Usul öyle, yelken fora
Arta kalan çağrışım
Sustukça çoğalan çığlığım
Zaman zaman ardın sıra
Giderdin
Ağlamak kâr etmez
Ferman buyurdun çün
Geçer kar, geçer bora
Bir duvarda sarmaşığım
Kuşlara…
Mehmet Binboğa
13. İstanbul’a Kar Yağıyordu
İstanbul’a kar yağıyordu
Galata, sırtına yüklenmiş Haliç’e gebeyken
Sıtmalı bir martının kanadında Eyüp hazretleri
Kar bana yağıyordu…
İstanbul’a nur yağıyordu
Toprağından kopanlara doluydu, ben fırtınadayken
Olta balıkçıları kral üşümesinde, Karaköy’de nur
Nur bana yağıyordu…
İstanbul’a balık yağıyordu
İncesaz nağmeleri tophane rıhtımına akar, ben limandayken
Erken çekilmiş bıçakları kalleşlerin
Balık bana yağıyordu…
İstanbul’a bulut yağıyordu
Kimliksiz sokak serserileri şadırvana serpilmiş, ben su iken
Galata dizlerini döver ama emin değilim
Bulut bana yağıyordu…
Barış ERDOĞAN
14. Karda İzler
Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
Bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten
Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık
Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana
Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından
Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık
Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi
Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
Kar yağıyorken milyon bekerel hüzün yağıyordur
Derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir
Yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak
Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
Bir uçurum kıyısında vursunlar beni, vursunlar
Bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan
Şairler vurulmalıdır, hayat yakışmıyor onlara
Ahmet TELLİ
15. Kar
Silinmiş ne varsa kedere dair
Bir kar neşesinde dünya bu sabah
Gelin olmuş ağaçlar telli duvaklı
Göz alabildiği her bir yer ferah
Mülteci gözlerim yüceltilerde
Gıcı boran tozutuyor burda kış
Nazlı akşamlarda ulu seherde
Vadilerde tavşan avı başlamış
Yeni makamlara hazırlanıyor
Hep aynı nağmeyle şakıyan kuşlar
Beyza bir bereket harmanlanıyor
Sere serpe yatar gibi bulutlar
Çocukların gözlerinde yıldızlar
Yaşama sevinci kuşanmış gibi
Kartopu tadında oğlanlar kızlar
Şükür sana yerin göğün sahibi
Mehmet BİNBOĞA
16. Kar Yağışı
Yalnızlığın sesinden bir resim yaptım
Kararan kalabalıklardan süzdüm ışığını.
Akşamüstleriyle boyadım vazgeçen ağzını
Parmaklarını uzattım gece suları gibi ıssız
Salkımsöğütlerden bir beden çizdim usul
Hiçbir rüzgarın duruşunu bozamadığı
Bütün yağmurları topladım yapraklarına.
Sonra tüm yolcuların silindiği bir ufuk
Örttüm kâkülleriyle alnının üşümesini.
Puhu kuşlarının avazını yerleştirdim dudaklarına
Uzanıp uzanıp öptüm sonra acıyla.
Gözlerini kapalı çizdim görmesinler diye kimseyi
Madem görmeyecekler bundan sonra beni.
Astım saçlarından odamın boşluğuna…
Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar
Geçmedi üşümem
Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum…
Şükrü ERBAŞ
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı, kar içindesin!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram…
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır – tek, tenha – bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın
Senin ellerinde rüyam gelip geçer
Her affın içinde bir intikam gelir gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın
Tıkandı geçitler yollar kapandı.
Yalnızlığın buzdan çetelesinde
Kimseler umursamadı karı.
Yüzlerinde iğreti bir kibirle
Hep düşürmekten korktukları,
Dalıp gittiler günlük işlerine.
Yürürdük uzatarak açtığımız kanalı,
İki kar güvesi gibi sokaklarda seninle
Anardık bütün yitik aşkları
Bu karlı kış gününde…
Güngörmüş dağlara karşı
Sımsıcak öpüşürdük sarılıp birbirimize.
-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!
Bir iğdiş ve buruşuk zamanı.
Kimsenin türküsü yok dilinde
Karşılayacak yağan karı
Coşkulu ve sarhoş sesiyle.
Bıçak açmıyor ağızları;
Acı, yalnız acı var yüreklerde.
Yaslandı duvarlara, kapıları zorladı,
Pencerelerden baktı ev içlerine.
Kar hiç böyle kimsesiz kalmadı
Kendi özgül tarihinde.
Çıngırakların, kızakların karı
Yağdı her şeyin üstüne sessiz bir öfkeyle.
Saçaklardan sarktı,
Attı kendini gürültüyle yere,
Kimse sahip çıkmadı;
Yığıldı kaldı duvar diplerine.
Yalnız kuş ayakları
Bastılar incelikle göğsüne.
-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!
Umutsuzluk çevremizi kuşattı,
Kıtlık kıran gündemde.
Yine de ele güne karşı,
Özenle saklıyorum yüreğimde
Sana duyduğum aşkı,
Dört yanım kar içinde.
Eşini kaybeden bir kuş
Gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar…
Ey kalplerin çılgın aşk şarkıları,
Ey güvercinlerin ilahileri,
O baharın işte yarını bu:
Kapladı derin bir sessizliğe yeri
Karlar
Ki sessizce sürekli ağlarlar.
Bir beyaz melek kanadının tüyü
Gibi kar
Seni solgun bahçelerde arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpaze gibi,
Naaşın üstünde şimdi ey ölü,
Başladı parça parça uçmaya
Karlar
Ki gökten düşer düşer, ağlar!
Küçücük, beyaz başlı baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, yuvalarda arar.
Gittiniz, gittiniz ey kuşlar!
Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar;
Yuvalarda -feryatsız yetim gibi!-
Son kalan mavi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar, ağlar!
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.
Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!
O küçük kasaba uykuda
Uykusuz bir sıra kavak
Hem gider hem dinlerim
Düş önüme yol göster, derem benim
Kar mıhı atımın nallarında
Cebimde bir şişe konyak
Sedirinde acı biber rengi bir kilim
Odan ıslak tahta kokar biraz da toprak
Gözlerim sana değer ısınır
Uzattım mı mangalına ellerimi
Her yanım tane tane mısır
Sanırdım patladı patlayacak
Pencerende aydınlık kar
Ateşim, kömürüm, esmerim benim
O günlerin tadı başka nerde var
Gençtik, âşıktık, deliydik
Seviştikçe ağardı karanlıklar
Bunca dağın karlarını erittik
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
…………
Ataol BEHRAMOĞLU
Sokak lambasına düşüyor
Ve serçeler
üşüyor
Sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
Nâzım hikmet
Okuyorum.
Ve dağ lokantasına
Gidiyor
zengin
kasabalılar.
Mektubun yeni gelmiş
İstanbul
kokuyor.
Seni seviyorum…
Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu,
Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?
Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.
Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine;
Usanç duyan gözlerim bir şeyde karar kıldı,
Bembeyaz bir güvercin kanadına takıldı.
Uçuyor gönlüm beyaz bir sükût sevincinde;
Bir kadın gördüm ki ben beyaz güller içinde.
Ne bir yara var artık, ne bir leke ruhumda;
O şimdi rüyasının denizinde bir ada.
Kim bilir benim kadar… ben et kemik yığını
Duydum beyaz bir nehrin içimde aktığını.
Sarı bir insan başı
Düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor
Karanlıklara.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.
Kar…
Üflenen bir mum gibi söndü
Koskocaman ışıklar.
Ve şehir
Kör bir insan gibi kaldı
Altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
Dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.
Bilemezsin ne kadar yorgunuz.
Bir kış günü huzurunu özledik hep,
Sonsuz yangınlar yiyen,
Dağlanmış ormanlar gibi yüreğimiz.
Kapandı kapanacak gözlerimiz.
Kestaneler patlar, ışıklar köhne tarabaları yalarken.
Çok uzaklarda bir ırmak akar.
Korkmayın; bizim dağların kurtlarıdır onlar, ısırmaz.
Biz kediler gibi uyuyacaktık.
Ne çabuk sıkıldık böyle,
Zemheri içimizde toz duman,
Yeniden bahara açılan kapılar arar olduk.
Dört yanımız duvar ve kör kilitmiş oysa.
En akıllı seçimlerimizdi sorarsan,
Surlar ördük yüreğimize,
Anlamsız bir ömrü uzattıkça uzattık.
Kış yorgunuyum, bir kardan adamım artık.
Sakallarım mavi bir buz,
Büyür yalnızlığım,
Nasıl korkardım geceleri erimekten, bilmezsin;
Ölümmüş kurtuluş,
Yetmedi güneşimiz,
Buzdan yaşamlara tutsak kaldık.
Çekilsin artık bulutlar ve kar,
Bir eski evde kapılar gıcırdasın,
Azıcık aralansın bahara,
Uzun yağmurlarla yıkansın her yer.
Akın edecek güneşler peşinde değiliz artık,
Bir minik kardelen doğsun yeter.
Arsız bir çıplaklıkta öylece donakaldık
Hüznü filizî bir akşamda
Bir hayat olurdu bakışım
Yağmurlar bilirim sırdaş
Sokaklar tenha
Giderdin
Ne çok üşürdüm ardından
Gül düşürürdüm mısralara
Sana ağıt yakışım
Sır kalırdı aynalara
Giderdin
Usul öyle, yelken fora
Arta kalan çağrışım
Sustukça çoğalan çığlığım
Zaman zaman ardın sıra
Giderdin
Ağlamak kâr etmez
Ferman buyurdun çün
Geçer kar, geçer bora
Bir duvarda sarmaşığım
Kuşlara…
Galata, sırtına yüklenmiş Haliç’e gebeyken
Sıtmalı bir martının kanadında Eyüp hazretleri
Kar bana yağıyordu…
Toprağından kopanlara doluydu, ben fırtınadayken
Olta balıkçıları kral üşümesinde, Karaköy’de nur
Nur bana yağıyordu…
İncesaz nağmeleri tophane rıhtımına akar, ben limandayken
Erken çekilmiş bıçakları kalleşlerin
Balık bana yağıyordu…
Kimliksiz sokak serserileri şadırvana serpilmiş, ben su iken
Galata dizlerini döver ama emin değilim
Bulut bana yağıyordu…
Bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten
Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana
Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından
Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi
Derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir
Yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak
Bir uçurum kıyısında vursunlar beni, vursunlar
Bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan
Bir kar neşesinde dünya bu sabah
Gelin olmuş ağaçlar telli duvaklı
Göz alabildiği her bir yer ferah
Gıcı boran tozutuyor burda kış
Nazlı akşamlarda ulu seherde
Vadilerde tavşan avı başlamış
Hep aynı nağmeyle şakıyan kuşlar
Beyza bir bereket harmanlanıyor
Sere serpe yatar gibi bulutlar
Yaşama sevinci kuşanmış gibi
Kartopu tadında oğlanlar kızlar
Şükür sana yerin göğün sahibi
Kararan kalabalıklardan süzdüm ışığını.
Akşamüstleriyle boyadım vazgeçen ağzını
Parmaklarını uzattım gece suları gibi ıssız
Salkımsöğütlerden bir beden çizdim usul
Hiçbir rüzgarın duruşunu bozamadığı
Bütün yağmurları topladım yapraklarına.
Sonra tüm yolcuların silindiği bir ufuk
Örttüm kâkülleriyle alnının üşümesini.
Puhu kuşlarının avazını yerleştirdim dudaklarına
Uzanıp uzanıp öptüm sonra acıyla.
Gözlerini kapalı çizdim görmesinler diye kimseyi
Madem görmeyecekler bundan sonra beni.
Astım saçlarından odamın boşluğuna…
Geçmedi üşümem
Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum…