1930’lardan itibaren komşu İspanya’nın diktatörü Franco’nun faşist yönetimi ve politikalarından etkilenen Portekiz, o tarihten itibaren Estado Novo yani aynı dönemin İspanyası gibi faşist bir rejimle yönetiliyordu. Fakat bir şarkı tüm rejimi alt üst etmeye yetiyordu.
İspanya’nın Franco yönetiminden etkilenen Portekiz, Salazar’ın önderliğinde Estado Novo adlı bir faşist rejim modeline geçti.
Ülkede muhalefet olmak neredeyse imkansızdı. Ya sesiniz kesiliyor ya da öldürülüyor en iyi ihtimalle tutuklanıyordunuz. Bu özellikle muhalif parti başkanları için geçerliydi.
Salazar’ın başbakanlığında halk, sert müdahaleler görüyor, sağlık sorunları yaşıyor, özellikle krizin içinden çıkamıyordu. Buna ses çıkaranlar da cezalandırılıyordu.
Muhalif liderlerden Humberto Delgado’nun 1965’de öldürülmesinden ve de Portekiz’in sömürgelerinde iç karışıklıklar çıktıktan sonra halk iyice ikiye bölünmüştü.
Salazar’ın hastalanıp 1968’de görevi daha ılımlı biri olan Marcelo Caetano’ya bırakması yine çare olmadı. 1970’lere gelindiğinde iç sıkıntılar yaşayan Portekiz, bu kez sömürgelerle de uğraşmak zorundaydı.
Gine-Bissau’da başlayan direnişlerde milliyetçiler gerillalar kurarak Portekiz ordusuyla savaşmaya başladı. Ardından Mozambik ve Angola da bu direnişe katıldı. Portekiz yine faşizan reaksiyon verince BM’den kınamalar alarak dış siyasette yalnız başına kaldı.
Durdurulamayan ekonomik kriz, askerliğin 4 yıl uzatılması, kaçaklar, yüksek vergiler derken Portekiz bitmişleri oynayan bir ülkeye dönüşüvermişti.
Şubat 1974’de General António de Spínola bu kötü gidişe dur demek adına sömürge sorunlarına sadece askeri değil siyasi çözümler de üretmeyi amaçlayan bir tasarı sundu. Fakat bu tasarı şiddetle reddedilip generalin de görevden uzaklaştırılmasıyla son buldu.
Bu olay en sonunda askerlerin ve sol görüşlülerin birlikte kuracağı Movimento das Forças Armadas, MFA (Silahlı Kuvvetler Hareketi) hareketinin kurulmasına zemin hazırlamıştı.
24 Nisan 1974’de Eurovision şarkı yarışmasında Portekiz’i temsil eden Paulo de Carvalho “E depoi do adeus (Ve sonra güle güle)” şarkısını söyledi ve devrim başladı…
Ertesi gün öğle saatlerinde Zeca Afonso ulusal radyodan “Grandola, Villa Morena” şarkısı ile orduya halkın devrim için hazır olduğu mesajını verdi.
Kısa zamanda bütün stratejik bölgeleri ele geçiren ordu ve halk Portekiz hükümetine şok etkisi yarattı. Her ne kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilse de devrimi ordudan çok halk istediği için pek başarılı olamadı.
Portekiz’in en büyük alanlarından biri olan Lizbon Çiçek Pazarı’nı dolduran halk, silahlar ve tankların uçlarına karanfil koyarak devrimi anlamlaştırdı. Bir süre sonra sessiz kalan cumhurbaşkanı ve başbakan istifa ederek ülkeden kaçtı.
Daha sonra ordu adil bir seçim yaşanmasını sağladı ve ülkenin yönetimini yeniden Portekiz halkına bıraktı. Sansür kaldırıldı, sömürge ülkeleri bağımsızlığını ilan etti.
Tüm bu dış politikalardaki başarı reddedilen siyasi çözüm tasarısı ile gerçekleşti. Her yıl 25 Nisan, Portekiz’de Karanfil Devrimi yıldönümü olarak kutlanıyor.
Portekiz bugünkü refah ülke yönetimine, bir şarkıyla başlayan ve tek kurşun atılmadan faşist yönetimi yıktıkları Karanfil Devrimi’ne ve oradaki cesur halka borçlu.