Bu listeyi Fil’m Hafızası ekibinden Kutay Ucun hazırlamıştır, haberiniz olsun.
Kapana kısılma teması ile herhangi bir “şey”e sıkışmışlık hissiyatını temel alıyoruz. Bir odaya, bir eve ve hatta uzayda bir alana bile sıkışıp kalmaya kadar gidebilen bir temadan bahsediyoruz.
Kapana kısılma teması ile çevrelenen filmlere, çok farklı şekillerde ve neredeyse her tür içerisinde rastlamanız mümkün. Böylesine geniş bir alan olunca listeyi oluştururken 2000 ve sonrasına odaklanmak istedik. Ancak kapana kısılma dendiğinde akıllara ilk gelen Cube, 12 Angry Men, Groundhog Day ve hatta Tremors gibi 2000 öncesi filmlerin de en azından ismini bu listenin bir yerlerinde geçirmeden edemedik.
İşte sizlere, Fil’m Hafızası‘ndan sıkışmışlıklarla dolu kapana kısılma filmleri!
Not: Sıralama kronolojiktir.
Battle Royale
(2000, Yön: Kinji Fukasaku)
Japonya’nın kapkaranlık bir gelecek tasavvuru ile karşı karşıyayız. Her yıl devlet eliyle seçilen bir sınıf öğrenci, götürüldüğü ıssız adada, bir “oyun” oynamaya zorlanır. Oyunun temel amacı gücün her daim devletin elinde olduğunu vurgulamaktır. Kuralı ise basittir adadan sadece bir kişi sağ kurtulabilecektir. Yaşamak için en yakın arkadaşların birbirini öldürdüğü filmin atmosferinde nefes almanız gerçekten güçleşiyor.
Panic Room
(2002, Yön: David Fincher)
David Fincher’ın ellerinden çıkan bu zekice tasarlanmış gerilim filminin konusu oldukça yalın. Diyabet hastası kızıyla yaşayan bir kadının yeni taşındıkları evlerine, hırsızların girmesi üzerine panik odasına sığınma hikâyesi anlatılıyor. Yönetmenin teknik açıdan birçok yenilik sunduğun filmde 4 duvarın üzerinize doğru geleceğine emin olabilirsiniz.
Saw
(2004, Yön: James Wan)
Türün en bilinen filmlerinden Saw, gerek James Wan gibi son dönem korku sinemasının en önemli yönetmenlerinden biriyle bizleri tanıştırmış olması gerek hikaye örgüsü ve finalinin vuruculuğu ile listenin temel taşlarından. Hikâyeyi bilmeyenler -kaldıysa- için özetlemek gerekirse; 2 adam uyandıklarında kendilerini bir odaya kilitlenmiş şekilde bulurlar. Jigsaw isimli bir seri katil tarafından da hayatları pahasına ölümcül oyunlar oynamaya zorlanacaklardır…
Rec
(2007, Yön: Jaume Balagueró, Paco Plaza)
Bu sefer bütün bir binada sıkışıp kalan bir kameraman ve sunucuya odaklanıyor filmimiz. İtfaiyecilerin hayatını anlatan bir program yapan ve gelen bir ihbar üzerine itfaiye ekibiyle birlikte, virüse maruz kalmış -kalacak- insanlar arasında sıkışmalarını anlatan, çok beğenilip seri haline getirilen önemli bir film Rec. Yönetmenlerin gerçeklik hissini yakalamamız için filmdeki kameramanın çektiklerinden süreci izliyormuşuz algısı yaratmasıyla da önemli bir noktada olan film apayrı bir “zombi” vakasıyla baş başa bırakıyor bizleri.
Inside
(2007, Yön: Alexandre Bustillo, Julien Maury)
Yeni Fransız Aşırılığı (New French Extremism) akımına dâhil olan bu stilize vahşet filminin konusu gerçekten çok sade: Kocası bir trafik kazasında vefat ettikten sonra karnındaki bebeğiyle hayata tutunmakta güçlük çeken bir kadının, evinin istila edilerek bebeğinin öldürülmeye çalışılması. Evet, bu kadar. Ancak bu sadeliğin içerisinden öylesine şiddet sahneleri çıkarılıyor ki bebeğin anne karnındaki kapana kısılmışlığını ve annenin bir eve sıkışmışlığını izlerken zihninizin karanlık dehlizlerine kilitlediklerinizin açığa çıkması an meselesi haline geliyor.
Fermat’s Room
(2007, Yön: Luis Piedrahita, Rodrigo Sopeña)
4 matematikçinin bir soruyu çözmek için aldıkları davete icabet etmeleriyle başlayan bir kâbus. Her soruyu beklenen şekilde cevaplamadıklarında bulundukları mekânın gazabına uğrayacak olmalarının yanı sıra neden orada olduklarını çözmeden de kurtulma şansları olmayan bir grup zeki insan. Yönetmenlerin ilk filmi olan Fermat’s Room, akıl oyunlarıyla bezeli bir İspanyol filmi olmasıyla sizleri de kapanın içerisine sokmayı çok iyi başarıyor.
An American Crime
(2007, Yön: Tommy O’Haver)
Ailesinin bir süreliğine bakması için bir kadına bıraktığı kız çocuğunun başına gelenleri konu alan film, sebepsiz şiddet ve buna ortak olan insanlığı en sakin haliyle resmediyor. Bu sakinlik, söz konusu kız karakteri canlandıran Ellen Page’in muazzam oyunculuğu ile hapsedildiği soğuk bodrum katının atmosferi ile birleştiğinde mekânsal bir kapana kısılmaktan ziyade akıl tutulmasının ne denli hızla sirayet edebildiğini gözler önüne seriyor. Filmin gerçek bir olaydan yola çıkılarak yaratılmış olması ise hepimizin ne denli büyük bir kapanın içerisinde olduğumuza dair kuşkularımızı perçinliyor.
Moon
(2009, Yön: Duncan Jones)
Sam Bell, Ay’da enerji kaynağı bulmak için görevlendirilmiş bir astronottur. Yalnızlığı ile başbaşa Ay’ın karanlık yüzünde sıkışıp kalmıştır. Yaşadığı bir sorun sonucunda iletişim kurabileceği tek kişi de yanındaki robot Gerty’dir. Yalnızlığın, bir yere gidemememin yarattığı nevrozlar giderek büyümüş, artık Sam’in yaşamını zorlaştıran patolojik sorunlar baş göstermeye başlamıştır… David Bowie’nin oğlu olan yönetmen Duncan Jones’un ilk filmi olan Moon daha şimdiden kült filmler arasında gösterilmektedir.
Exam
(2009, Yön: Stuart Hazeldine)
8 farklı aday ancak 1 kişi işe alınacak. Tek mekânda geçen bu bağımsız İngiliz filmi, adayların işe alınmak için tutuldukları teste odaklanıyor. Düşük bütçesi ile listenin en kuvvetli filmi olamasa da meselenin özüne hâkimiyeti, sevdiğimiz Cube filmine olan yakınlığı ile listemizde yer alıyor. Beyin jimnastiği tadındaki anlarına yakalanmak çok olası. Uzun olmayan süresi boyunca aksadığı anlar olsa da kapana kısılma meselesinin hakkını oldukça veriyor.
Frozen
(2010, Yön: Adam Green)
Hatchet serisinden tanıdığımız yönetmen Adam Green’in tek mekânda gerilimi sunarken seçtiği yer bir teleferik. Bu psikolojik gerilimde 3 arkadaş akşam kayak yapmak istedikleri pist kapanmadan mekana erişebilmek için teleferiğe binerler ancak yolculukları ışıkların sönmesi ile yarıda kesilir. Teleferiğin tepesinde yapayalnız kaldıklarını/unutulduklarını anlamalarıyla gerilim başlar. Mekânın sunduğu tüm özellikleri kullanmayı çok iyi bilen yönetmen, senaryonun gerçekçiliği üzerinden bizleri yakalamayı çok iyi başarıyor ve iç huzurunuzu kaçırabilecek bir film ortaya çıkarıyor.
Buried
(2010, Yön: Rodrigo Cortes)
Bu seferki kapanımız bir tabut. Filmin tamamı bir tabutun içerisinde geçerken başrolde Ryan Reynolds’ı görüyoruz. Süresinin nasıl geçeceğini düşünerek izlemeye başladığımız Buried izleyicilerini çepeçevre sarıyor ve bizi gerçek bir gerilim ile karşı karşıya bırakıyor. Listedeki neredeyse tüm filmlerin barındırdığı klostrofobinin kat ve kat üzerine çıkan Buried, kendine has kara mizahı ile bir an bile olsun gözünüzü kaçırmanıza izin vermiyor ve hafızalardan kolay çıkmayacak bir sinema deneyimi sunuyor.
The Raid
(2011, Yön: Gareth Evans)
Son yılların en etkileyici aksiyon sahnelerine sahip The Raid, bir SWAT ekibinin kentin kenar mahallelerinden birinde oturan ünlü bir uyuşturucu baronunun, oturduğu binaya baskın yapmasını konu alıyor. Ancak ekibin es geçtiği önemli bir konu var; o da apartman sakinlerinin gerçek hayatlarında hiç de sakin karakterler olmayışı. Apartmanın neredeyse tamamı SWAT ekibine savaş açtığında ise ekip binaya sıkışıp kalıyor ve bireysel uğraşlar ve karakterler ön plana çıkıyor. Dövüş koreografileri ile göz alıcı bir estetik algı yaratan film Endonezya – ABD ortak yapımı.