Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gündemdeki yerini koruyan Kanal İstanbul projesiyle ilgili farklı açıklamalarından satır başlarını aşağıda verdik. Bu cümleler, aslında toplumsal kutuplaşmanın da ülke yönetimindekilerce ortaya konulduğunu kanıtlıyor… Türkiye’nin iki ayrı cenahında yer alan kesimlerin kutuplaşmasının simgesi olan bu açıklamalar “projenin büyüklüğü”nü de ortaya koyuyor.
Daha önce de değerlendirdiğimiz Kanal İstanbul projesi ve hakkında bilinmesi gereken tüm tarihi, politik detaylar…
“Kanal İstanbul… Bunların söylediği nedir? Kimi bunu hangi parayla yapacaksın diyor. Halbuki proje yap, işlet, devretle yapılırsa, bütçeden para çıkmıyor. Milli bütçeden yapar mıyız, onu da yaparız…”
“Kanal İstanbul, ihanet projesidir… Bir avuç insanın önceliği beni ilgilendirmiyor. Beni milyonlarca insan ilgilendiriyor… Bütçeden para çıkmayacağı söyleniyor. Bal gibi ödüyoruz. 82 milyon insanın sırtına en az 110 milyar liralık vergi yükü bindiriliyor… Kimi kandırıyorsunuz?
Kanal İstanbul projesi 2011 öncesinde de yer yer tartışılan bir proje
Her ne kadar gündemimize 2011 yılında girip son aylarda hararetlenen bir nitelik taşısa da projenin çok daha eski kökenleri olduğu biliniyor.
Hatta projenin yapılması için ısrarcı olan ABD’nin bu konudaki ilk girişim ve “talebi” Demokrat Parti dönemine uzanıyor. 1950’deki ilk haritanın yayımlanması arşivlerde unutuldu.
Siyasi çalkantıların devam ettiği 1994’te ise kanal projesini gündeme getiren bu kez Karaoğlan oldu. Ama madalyonun öteki yüzü Ecevit’i korkutmuş olacak ki kendisi serbest bölgelerin ilan edilebileceğini söylemişken çark etti.
Kanal İstanbul için ABD Türkiye’den daha ısrarcı
Ardından 2006 yılında dönemin ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson yaptığı açıklamada Karadeniz’de hak iddia etti. Tozlu raflarda bulunan bu açıklamayı yeniden gündeme getiren ise Metin Aydoğan ve Banu Avar oldu.
Sonrası malum; 2011 ve takip eden 8 yıllık dönemde gündemden düşmeyen bir tartışma konusu oldu Kanal İstanbul.
“Kanal İstanbul deprem için risk oluşturuyor” iddiası
Bu iddia hala sıcaklığını koruyor. TMMOB’un da İBB Başkanı İmamoğlu’nun da sıklıkla dile getirdiği deprem tehlikesine ilişkin dikkat çekici bir açıklama deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür’den geldi. Görür açıklamasında “Yaklaşık 1-1 buçuk milyar metreküp malzeme kazılacak. Bu malzemenin kazılması yıllarca sürecek, kazıda iş makinaları ve patlayıcı kullanılacak. Dolayısıyla vadi ve çevresindeki ekosistem, fauna ve flora büyük ölçüde tahrip olacaktır.”
Ayrıca beklenen İstanbul depreminin yaşanması halinde kanalın Marmara ağzı olarak tarif edilen bölgede hissedilecek deprem büyüklüğünün yaklaşık 9-10 şiddetinde hissedilebileceği belirtiliyor. Kanal İstanbul projesinin savunucusu iktidar ise durumun aksini belirtiyor ve bizzat Cumhurbaşkanı konuyla ilgili olarak kesinlikle bir risk olmadığını ifade ediyor.
Konuyla ilgili AFAD ise şu açıklamada bulunma gereği duydu:
“Kanal İstanbul ve deprem ilişkisine atfedilen deprem tehlike ve riskleri doğru değildir. Kanal İstanbul Projesi’nin geçiş güzergahında ve yakın çevresinde deprem üretecek diri fay bulunmamaktadır…”
Kanal İstanbul projesine direnç konusu CHP’nin kırmızı çizgisi oldu
Parti olarak Kanal İstanbul projesine karşı çıkan CHP’nin kurmaylarından Umut Oran da 1595 sayfalık ÇED raporunu okuduğunu belirterek itirazını sunmakla birlikte 34 soruluk bir dilekçe hazırladı. Oran’ın dilekçesinden en dikkat çeken sorulara bakmak ister misiniz?
“TEM otoyoluna Kanal İstanbul inşaatı için günlük olarak 816 hafriyat kamyonu dahil olacak ise bunların yaratacağı trafik terörünü nasıl önleyeceksiniz?
– Montrö değerlendirmesi için neden Dışişleri ve MSB’den görüş alınmadı, tek hukukçu görüşüyle yetinildi.
– Deprem ve tsunami anında kanaldan geçiş eşzamanlı olarak nasıl kapatılacaktır?
– 1979’da Boğaz’da bir tanker günlerce yanmıştı. Boğaziçi’nden çok daha dar olan bu kanalda kazaya nasıl müdahale edilecek, gemi enkazları nasıl kaldırılacaktır?
– Oluşturulacak Batı İstanbul adasındaki 5-6 milyon insan doğal felaket veya radyoaktif serpinti durumunda köprülerden geçiş nedeniyle nasıl tahliye edilecek?
– Karadeniz’deki deniz seviyesi 5 santimetre düşecek, Marmara’nınki ise 2-3 santimetre yükselecek olması nedeniyle İBB’ye ve vatandaşlara hangi desteği sunacaksınız?
– 10 bin çalışanın ne kadarı evinden işinden edilecek bölge insanlarından karşılanacak?
Kanal İstanbul kuyruklara sebep oldu
Kana İstanbul projesinin yapılmasına ilişkin ÇED raporunun yayımlanmasının ardından projeye itiraz etme süreci de başladı ancak 10 gün sürmesi gereken süreç bazı aksaklıklara” rağmen Çevre ve Şehircilik İl müdürlüğüne 2 Ocak tarihine kadar yapılabilecek.
Başlayan itiraz süreciyle birlikte çok sayıda vatandaş Beşiktaş ve Ataşehir’deki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü binalarına akın etti.
Kanal İstanbul projesi ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi arasındaki ilişki
İstanbul Boğazı’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin kontrolüne bırakılmasını ve bu konudaki politik bağımsızlığı ortaya koyan 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi yine Kanal İstanbul ile ilgili tartışmalar odağında dimağımıza yeniden konumlandırdığımız bir anlaşma oldu.
Projenin muhalif kesiminin tarihi dayanakları arasındaki en güçlü argümanı olan Montrö’nün, projenin gerçekleştirilmesiyle birlikte işlevsiz kalacağı belirtiliyor. Çünkü böyle bir durumda Rusya’nın bölgedeki haklarını tesis için yeniden masaya oturmaya zorlayacağı Türkiye’nin elinin zayıf kalacağı öne sürülüyor.
İktidar ise bu savı da şiddetle reddediyor.
Bu Proje Türkiye için kıskaç mı?
ABD ile Rusya arasında kabul edilmese de devam eden Soğuk Savaş’ın ikinci perdesinde Türkiye’nin Kanal İstanbul projesinin uygulamaya geçirilmesiyle birlikte Rusya ve ABD arasında kıskaçta kalacağı da ortaya atılan ciddi iddialar arasında. Böylesi bir durum neticesinde masada istediğini almak isteyen ABD ve Rusya’nın Türkiye’yi saf dışı bırakabileceği ve “top bizim, oyun bizim” diyeceği düşünülüyor.
Montrö ile ilgili hatırlanması gereken bir başka detay
Montrö 1936’da imzalanırken Sovyet Rusya’nın hoşuna gitmediği halde kabul gören bir anlaşma. Sonrasındaki dönemde yer yer Sovyet Rusya hatta İngiltere ve hatta ABD de Türkiye’ye gerekçeler sunarak notalar vermişti. Türkiye, özellikle Sovyetler karşısında politik üstünlük ele geçirmek adına NATO’ya girme sürecini hızlandırdı. Sovyet Rusya ileri adım atmaktan çekindi çünkü karşısında hem Türkiye hem de NATO üyelerinden oluşan Batı Bloku karşısında ses tonunu düşürmeyi tercih etti.
Montrö ile ilişkilendirilen Kanal İstanbul’un yapımına yönelen tarihsel itiraz ve eleştiriler bu yüzden ABD ve Rusya arasında kıskaca alınan bir Türkiye olduğu yorumlarını beraberinde getirdi.
“Aldanma geleneğiniz olabilir ama milleti aldatamazsınız”
Bir anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İBB Başkanı İmamoğlu arasındaki sert tartışmalar ekseninde tabanda da karşılık bulan Kanal İstanbul Projesi için İmamoğlu’nun son açıklamaları sertleşti. İmamoğlu konuyla ilgili üst üste yaptığı açıklamaların sonuncusunda iktidarın “aldatıldık” söylemlerine gönderme yaparak; “Aldanabilirsiniz ama milleti aldatamazsınız!” dedi.
İmamoğlu’nun konuyla ilgili tepkisini kanıtlayan son gelişmelerden biri de Kanal İstanbul projesi konusunda olumlu rapor veren ve tutumunu değiştirmeyen Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Prof. Dr. Fuat Alarçin’i görevinden uzaklaştırması oldu.
Cumhurbaşkanı’nın son tepkilerinden biri ise yine direkt İmamoğlu’nu hedef alıyor:
“Nasıl olduysa işte İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı aldılar ama İstanbul seçimini Ak Parti kazandı. Zaten bunun kararını verme yetkisi bize aittir. Senin böyle bir yetkin yok”
Proje yapılacak mı?
İktidar kanadı projeye sıkı sıkı sarıldı. Eleştirilerin gerçekçi olmadığı iddia edilirken başta İmamoğlu olmak üzere muhalif kanatta öne çıkanlar topa tutuluyor. Proje, iktidar tarafından ekonomik kalkınma ve siyasal bağımsızlığın en büyük simgesi olacağı kanaatinde.
31 Mart seçimleri sonrası dinmeyen iktidar muhalefet çatışmalarının Kanal İstanbul Cephesi sıcak kalmaya devam edecek gibi görünürken projenin ilerlediği biliniyor.
Projeye karşı çıkan başta CHP, İYİ Parti, İBB, TMMOB, İstanbul Gönüllüleri olmak üzere ciddi kesim ise muhalefet edeceğinin altını çiziyor ki son açıklamalar ve girişimler de bunu kanıtlıyor.