Bizim kitaplarına aşık olduğumuz Kafka‘nın kısa yaşamına sığdırdığı, çoğunlukla yarım yamalak yaşamak zorunda kaldığı ama günümüz aşklarına ilham olacak aşk yaşamının bir parçasından, Milena’ya olan derin ve anlamlı aşkından bahsedeceğiz bugün size.
Kafka aynı kızla iki kez nişanlanmak üzere tam üç kez nişanlandı ama hiç evlenmedi. Kafka nişanlı olduğu dönemde onun eserlerini Çekçe’ye çeviren güzel ve o sıralar evli olan Milena ile umutsuz ve uzak bir aşk yaşadı. Birbirlerini görmeden karşılıklı mektuplaşmalarla tutku dolu bir aşka sürüklenen çift 5 yıl süren mektuplaşmaları boyunca sadece 3 kez yüz yüze görüşebildi. Hiç kavuşamadılar ama hani kavuşamayınca aşk olur denir ya öyle bir ilişkiydi Kafka ile Milena arasındaki.
Aşıklar ilham alsın diye Kafka’nın kavuşamadığı sevgilisine yazdığı mektupların derlendiği “Milena’ya Mektuplar” kitabından en güzel satırları seçtik. Herkes böyle saf ve derin sevse keşke dedirten aşktan duygulandıran satır başlarına buyurunuz.
Sevgili Bayan Milena’ya,
Size önce Prag’dan, ardından da Meran’dan yazdığım kısacık mektuplarıma kesinlikle cevap beklemiyordum
Umduğum gibi karşılık yazmadınız da sevinmem gerek. Sessiz kaldığımız her gün iyi olduğumuzun işaretidir. bu yüzden sevinmem gerek ki, iyi olduğunuzu bildiğim için…
Dipnot: Kafka da Milena da hayatları boyunca verem hastalığıyla mücadele ettiler.
Yarım kalmış bir düş gibi. Önümden geçip gidiyorsunuz. Masalar, sandalyeler, geçtiğimiz yer, hatta elbiseniz bile gözümün önünde
Yüzünüzün, ayrıntılarını çıkaramıyorum. Kötü bir yarım düş olsa gerek bu. Çok ilginç, hem de çok..
Gönül ilişkilerimde edindiğim tecrübe erkeklerin daha çok acı çektiği. Aslında bu acı karşılıklıdır. Kadının çektiği acı gerçektir ama erkeğin acısı fazladır
Anlaşılmaz bir insansınız Milena. Derdiniz bin parça başkalarını, beni düşünüyorsunuz. Uykusuzluk çektiğim için üzülüyorsunuz
Sıkılıyorum size böyle hitap etmekten. Bayan Milena yavan geliyor bu hitap bana. Yeni memuriyete atanmış bir katibin konuşması gibi…
…dergilere gönderdiğiniz yazıları niçin bana göndermiyorsunuz? Bu bana güvensizlik mi yoksa? Hayalimde canlandırdığım kadına ters düşeceğimi o imajı bozacağımı mı sandınız? Bu üzdü beni. Size küstüm birazcık iyi de oldu. Kalbimdeki küslük size karşı hislerimi belki dengeler.
Burada olmadığınızı söylersem aslında kendime deli demeliyim. O kadar kuvvetli bir şekilde hissediyorum ki burada olduğunu…
…Hayır hayali değil, istediğim anda size dokunabileceğim şekilde buradasınız, yanımdasınız..
Bekliyorum. İçim içime sığmadan. Pazar gününe kadar mektup yazar mısınız bana? Delilik gibi geliyor bu istekler? Tek mektup yetersiz mi?
…Herhalde yeter. Ama yine de okumak istiyorum bunları durmadan, nefes almadan. Nedir bunun mantığı, ah Milena! Sevgili öğretmenim!.
Mektuplarınızın benim üstümdeki etkisini hiç küçümsemeyin Milena!. Bu mektupta da küçük tedirginlikler çok değil aslında. Ama mutluluk veren bir acının gerçeği gibi bir şey…
…Zaten senden gelip de dayanamayacağım ne olabilir? Her zaman olmasa da arada sırada ‘sen’ de bana olmaz mı?
Bir odadayız Milena. Birbirine bakan iki kapının ardındayız ama ayrı ayrı. Biri açacak olsa diğeri hemen ürküp kapıyor kapıyı…
…Halbuki bu iki kişi ürkeklik olarak bu kadar benzemeseler, biri diğerine hiç aldırış etmese açsa kapıyı çıksa dışarı odayı düzenlese. Ama hayır o da en az diğeri kadar ürküyor ve saklanıyor kapısının ardına ve o güzelim oda bomboş kalıyor ortada.
Yeryüzündeki 38 yıllık yolculuğumdan sonra bir dönemeçte sana rastlıyorum ve bu geç gelen hiç beklemediğim karşılaşma sonrasında ne yapacağımı bilmez şaşırıp kalıyorum…
…İçimde fırtınalar kopamıyor, bağıramıyorum, çılgınlıklar yapamıyorum bu yüzden. Sadece diz çökmüş oturuyorum ve karşımda duran ayaklarınızı okşuyorum.
Geç geldi mektupların. Sana ‘yavrucuğum’ dediğim için kızıyorsun yine bana, haklısın. Şakayı severim ama hepsinin altında birşeyler ararım…
…Dünkü mektubunda ne kadar çok kullanmışsın ‘ve’ kelimesini. Belki de bir aşağılama vardır bunda kimbilir?
Milena sen şimdi yüreğime aklıma bütün varlığımı büyüleyen o sesinle çağırıyorsun beni yanına…
…Ama aslında beni tanımıyorsun bile. Birkaç mektup başkalarının birkaç güzel sözü aldatıyor olabilir hala seni. Belki de bütün bu söylenenlere aldanmayıp foyamı ortaya çıkarmak için çağırıyorsun beni. Başını döndüren şeyler beni görünce kaybolacak biliyorum. Bundan korkuyorum.
Sen benim için saf, el değmemiş bir genç kızsın Milena. Senin gibi tertemiz, el değmemiş bir beyazlığı olan biriyle hiç karşılaşmadım ben…
…Böyle birine dokunabilmek büyük bir cesaret işi. Bu kirli, korkak, kararsız, soğuk eli nasıl uzatırım sana..
Çılgınca bir korkunun tutsağıyım Milena. Anlıyor musun korkuyorum? Bu koca satranç oyununda yerim yok benim zaten. İlgimi çekmiyor, ben bütün dikkatimi kraliçeye vermişim…
…Gözlerim yalnız onu görüyor. Şahın yerinde olmak için bütün uğraşmalarım. Bunların gerçekten olmasını istiyorsam artık başka türlü davranmam gerektiğini de biliyorum. Bu yüzden Viyana’da kalma artık demem senden daha çok benimle ilgili hele şu an söylediklerim isteklerin en masumu en arınmışı belki de. Mutluluğun ta kendisi o..
Her tarafa ‘Milena’ yazdım, yazmayı bildiğim tek kelime bu ve ben büyük bir coşku ile bunu herkese göstermek istiyorum…
…Hasta olduğum için “6 ay boyunca dinlen, günlerini boş geçirmeye bak” diyorlar. Oysa bu altı ayın sadece 4 günü izin veriyorlar mutluluğa. Hala hastaysam suç bende mi peki?
Seni kaybetmekten o kadar çok korkuyorum ki Milena. Bazen düşünüyorum da eğer gerçekten insanlar mutluluktan ölebilselerdi benim çoktan ölmüş olmam gerekecekti…
…Ama ben aksine mutluluk sayesinde tekrar hayata döndüm.
Bu gece de sana mutlu uykular dilerken her şeyimi sana veriyorum bir solukta! Benim mutluluğum sende erimektir
Seninle buluştuğumuz günler geldi aklıma. Bak nasıl adlar taktım onlara, ilk gün en güvensiz geçendi. İkinci gün, fazlası ile güvenliydi. Üçüncü gün, pişmanlık hakimdi; en güzel gün ise dördüncü gündü
Yanımda yürüyordun Milena. Düşünsene, yanımda yürümüştün…
…Aşık biri için ne büyük nimet değil mi? Aşık olduğu kadınla yan yana yürümek, yürüyebilmek. Ne büyük saadet, ne büyük nimet. Gözlerine bakmaya cesaret edemese de onun tüm gerçekliği ile yanında olması bir aşığı mutlu etmek için yeterli sebep.
Biliyorum fazla güçlü ve cesur biri değilim, yazmayı da beceremiyorum üstelik. Biliyorsun ki kalbi olan insan yazı yazamaz. Benden uzaklaşırsan Milena benim de kalbim duruverir
Ah Milena sanki denize düşmüş oradan oraya sürüklenip duruyoruz. Ne olursun yanlış anlama beni. Ama senden uzaktayım…
…Durumum fena sayılmaz, içime kapanık biriyim, çevremde konuşacak biri yok bu yüzden sana içimi döküyorum. Yaptığım doğru değil belki ama kendimi tutamıyorum bir türlü. Sonra yazdıklarıma bakıyorum şaşırıyorum aklım başıma geliyor.
“Ya hep ya hiç” sözü ne kadar büyük bir söz. Sen de ya benimsin ya değilsin. Benimsen eğer hiç mesele yok her şey yolunda demektir. Ama benim değilsen hiçbir şey yok demektir
Ateşten örülmüş uzun alevlerdir sevgilim, dolaşır yeryüzünü sarar beni.Ama sandıklarını değil,görmesini bilenleri sürükler ardından
Mavimtrak kımıldayan bir nesnesin, hortlak gibi bir şey! Sen de kollarını açıyorsun, ama gerinmek için değil bu, bir çeşit kutsallık var bu kolların açılışında. Birden akşam olmuş ve sen yanımdasın…
…Sokakta, kaldırımın üstündesin. Benim bir ayağım kaldırımda, bir ayağım yerde, elini tutuyorum. Hızlı hızlı, kısa kısa cümlelerle bir konuşmadır başlıyor aramızda. Bu konuşma hiç kesilmiyor, uyanıncaya kadar.
Günümüz aşıklarına ders olsun bonusu: Kafka Milena’ya hiç SMS göndermedi
Aynen.