Ana sayfa » Tarih » Tarihin En İlginç Biyolojik Silahı: Kaffa’da Mancınıkla Fırlatılan Vebalı Cesetler
Tarihin En İlginç Biyolojik Silahı: Kaffa’da Mancınıkla Fırlatılan Vebalı Cesetler
Tarihin en iğrenç stratejisi: Kaffa'da vebadan ölen askerlerin cesetleri silah oldu! Kaffa Kuşatması, belgelenmiş ilk biyolojik savaş denemesi ve belki de Avrupa'yı kasıp kavuracak Kara Veba'nın fitilini ateşleyen kıvılcım oldu.
Tarihte öyle anlar vardır ki, insanların karanlık tarafının ne kadar güçlü olabileceğini apaçık gösterir. 1346 yılında Karadeniz kıyısında, bugünün Kırım topraklarında yaşanan Kaffa kuşatması tam olarak böyle bir andır. Yüzeyde sıradan bir Orta Çağ kuşatması gibi görünse de perde arkasında yaşananlar biyolojik savaş tarihine ve Avrupa’nın kaderine yön verecek kadar etkili olmuştur. O dönemde kimsenin mikrop teorisinden haberi yoktu, fakat ölümcül bir hastalığın, savaşın akışını değiştirebileceğini sezgisel olarak fark eden bir ordu vardı. İşte tam da bu nedenle Kaffa kuşatması, tarihte belgelenen ilk büyük biyolojik saldırı girişimi olarak anılmaya devam ediyor. İşte Kaffa’da mancınıkla fırlatılan vebalı cesetler ve kuşatmanın hikayesi…
Kaffa neresi? Ticaretin, ihtirasın ve çatışmaların kesiştiği liman
Bugün Feodosiya olarak bilinen Kaffa, 14. yüzyılda Cenevizlilerin en değerli kolonilerinden biriydi. Karadeniz’in ticaret damarlarından birinin üzerinde yer alan bu liman, devasa bir uluslararası pazarın kalbiydi. Buraya gelen gemiler erzak, değerli madenler, Doğu ile Batı arasındaki fikirleri, kültürü ve zaman zaman da gerilimleri taşıyordu. Kente hâkim olmak demek, bölgedeki ticaret ağının büyük kısmını kontrol etmek anlamına geliyordu. Bu yüzden Kaffa yalnızca Cenevizliler ve diğer bölgenin güçlü devleti Altın Orda için de oldukça cazipti.
Türkmenlerden Moğollara uzanan geniş bir coğrafyayı yöneten Cani Bey, bu zengin limanın kendi toprakları üzerinde güç kaynağı olmasını istiyordu. Bu nedenle Kaffa üzerinde başlayan gerilim, zamanla büyük bir kuşatmanın fitilini ateşledi. Ekonomik çıkarlarla dini çekişmeler birleşince, şehir bir anda çok daha büyük bir krizin ortasında kaldı.
Kaffa’da patlak veren çatışma 1343’te meydana geldi
1343’te Tana kentinde yaşanan bir anlaşmazlık, Cenevizli tüccarlarla Müslüman toplulukları karşı karşıya getirmişti. Bir cinayet sonrası Kahire’den Moğol bozkırlarına uzanan öfke halkası genişledi ve Cenevizliler Kaffa’ya kaçtı. Cani Bey, bu olayı affetmedi ve şehrin suçluları teslim etmesini istedi. Ancak Cenevizlilerin bu talebi reddetmesi, topların değil ama kuşatma kulelerinin öfkeyle hazırlanacağı bir dönemi başlattı.
1343’te başlayan ilk kuşatma, Kaffa’nın deniz bağlantısı sayesinde başarıya ulaşamadı. Cenevizliler İtalya’dan yardım alıyor, Moğolların kuşatma makineleri savaşın yükünü taşıyamıyordu. Binlerce kayıp sonrası Moğol ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak bu geri çekilme, bir yenilgiden ziyade, fırtına öncesi sessizliği andırıyordu. Çünkü Cani Bey birkaç yıl sonra çok daha büyük bir güçle geri dönecekti. Hem de tahmin bile edemedikleri öldürücü bir misafirle birlikte.
1345’te başlayan ikinci kuşatma, önceki girişimden çok daha iyi hazırlanmış görünüyordu
Ancak savaş meydanını değiştiren şey Moğol askerlerinin yenilmezliği değil, görünmeyen bir bela oldu. O yıllarda Asya’dan başlayarak İpek Yolu boyunca ilerleyen, kemirgenlerden insanlara geçen ölümcül bir hastalık vardı: Veba. Yersinia pestis adı verilen bu bakteri, pireler aracılığıyla taşınıyor ve vücutta ani ateş yükselmesi, şişlikler ve ölümcül sonuçlara yol açıyordu. Orta Asya’nın kıtlık ve göçlerle sarsılan bölgelerinden yükselen bu hastalık, Moğol ordusunun bulunduğu bölgeye kadar ulaşmıştı.
Cani Bey’in askerleri, kuşatma sürerken peşi sıra yere düşmeye başladı. Kamplar kısa sürede korku dolu bir sessizliğe büründü. Ne büyücüler ne hekimler sorunu çözebiliyordu. Bu noktada, tarihin en tartışmalı savaş taktiklerinden biri ortaya atıldı. Bazı komutanlar, bu ölümcül hastalığı şehrin içine taşımayı önerdi. İşte, tarihin belki de en karanlık fikirlerinden biri böyle doğdu.
Hastalıklı cesetlerin mancınıkla fırlatıldığı savaş nasıl başladı?
Kaffa kuşatmasını benzersiz kılan olay tam da bu aşamada yaşandı. Rivayete göre Moğol komutanları, vebadan ölen askerlerin cesetlerini toplayarak dev mancınıklara yükledi ve Kaffa surlarının içine fırlattı. Orta Çağ’ın karanlık savaş yöntemleri düşünüldüğünde kulağa inanılmaz gelmeyen bu fikir, Cenevizlilerin yaşadığı kenti kaosa sürükledi. Şehre düşen her cesetle birlikte dayanılamaz bir koku yayılıyor, hastalık kapı kapı geziyordu. Ancak modern tarihçiler bu iddiayı tartışmaya devam ediyor.
Orta Çağ topçularının menzili, Kefe surlarının konumu, Moğol kampının uzaklığı ve mancınıkların kapasitesi gibi unsurlar bu anlatının fiziksel olarak pek mümkün olmayabileceğini gösteriyor. Bu durum, en ünlü biyolojik saldırı efsanelerinden biri olmaya devam ediyor. Ancak kesin olan bir şey var: O dönemde Moğol ordusunda başlayan hastalık gerçekten de şehre sıçradı.
Kuşatma sona erdiğinde Cenevizliler artık şehirde kalamayacaklarını anlamıştı. Bu yüzden gemilere doluşup İtalya’ya doğru yola çıktılar
Fakat yanlarında yalnızca ticaret malları değil, farkında olmadan ölüm de vardı. Enfekte olmuş kişiler, Akdeniz limanlarına ulaştıklarında hastalık hızla yayıldı. Konstantinopolis’ten Sicilya’ya, oradan Fransa ve İspanya’ya, hatta Britanya kıyılarına kadar genişleyen bu salgın, tarihte Kara Veba olarak bilinen büyük felaketin başlangıcı oldu.
Dönemin nüfus kayıtları, Avrupa’nın üçte birinin bu hastalık nedeniyle hayatını kaybettiğini anlatır. Bazı köyler tamamen yok olurken, büyük şehirlerde cesetler kaldırılacak kadar bile insan kalmadı. Kara Veba, sosyal düzeni, ekonomiyi ve dini yapıları da derinden sarstı. Veba sonrası Avrupa, neredeyse her anlamda eskisinden farklı bir kıtaya dönüşmüştü.
Kaffa kuşatması bugün bile tartışmalı bir dönüm noktası olarak inceleniyor
Gerçek anlamda bir biyolojik saldırı planlanmış mıydı, yoksa hastalığın doğal yayılımı mı bu sonucu doğurdu? Akademik kaynaklarda hala net bir cevap yok. Ancak vebanın Moğol ordusundan şehre geçtiği ve buradan Avrupa’ya taşındığı konusunda güçlü kanıtlar bulunuyor. Modern genetik araştırmalar da Yersinia pestis’in bu dönemde Orta Asya’dan Kırım’a ulaştığını doğruluyor. Bu nedenle Kaffa kuşatması, askeri stratejilerin insanların kaderi üzerinde ne denli etkili olabileceğini gösteren karanlık bir örnek olarak tarihteki yerini koruyor.
Kaffa kuşatması tarihin en ilginç biyolojik saldırılarından biri olarak sadece bir şehir savaşının ötesine geçmiş, tarihin akışını değiştiren olaylardan biri haline gelmiştir. Mancınıkla fırlatılan cesetlerin hikayesi gerçek olsun ya da olmasın, o dönem yaşanan salgının sonuçları Avrupa’nın nüfus yapısından ekonomik düzenine kadar pek çok şeyi sarsmıştır. Kara Veba’nın tetiklediği toplumsal çalkantılar, feodal sistemin zayıflamasından Rönesans’ın doğuşuna kadar uzanan geniş bir alanı etkilemiştir. Bir kuşatma, bir hastalık ve bir efsane, hepsi birlikte tarihin yönünü kökten değiştirdi. Ve bugün geriye dönüp baktığımızda, geçmişte yaşanan her büyük olayın geleceğe dair dev bir ders barındırdığını bir kez daha görüyoruz.