Toplu katliamlar ya da intiharlar söz konusu olduğunda hemen hemen herkesin yakın dönemde şahit olduğu birkaç olay vardır. Tarihin derinliklerine indiğimizde, o dönemin insanlarını ya da araştırma yapan bizleri, ölümlerle ve toplu intiharlarla oldukça etkileyen olaylar gün yüzüne çıkıyor. Sizlere öncelikle manipülasyon yeteneği ile yüzlerce insanı intihar etmeye ikna eden Jim Jones’tan, daha sonrasında da tarihin en büyük toplu intiharlarından biri olan Jonestown katliamından bahsetmek istiyoruz. Bazı kaynaklar bu toplu katliamın bir uyuşturucu deneyi olduğunu da iddia ediyor.
Jim Jones hastalıklı fikirleri olan bir aileden geliyordu…
Jim Jones, 1931 senesinde dünyaya geldiğinde, annesi dünyaya bir mesih getirdiğine inanıyordu. Babası ise son derece ırkçı bir insandı.
Hayvanları öldürüyor ve onlara cenaze törenleri düzenliyordu…
Jones’un yakın arkadaşlarının belirttiği üzere, dine ve ölüme ciddi bir ilgisi vardı. Hayvanları öldürüyor, onlara işkence ediyor ve öldürdüğü ya da ölü olarak bulduğu hayvanlara cenaze törenleri düzenliyordu. 1950’lerde vaiz olduktan sonra ise kapı kapı dolarasak evcil maymun satarak kilisesine para toplayacaktı.
Gençlik döneminde sıkı bir okuyucuydu…
Jones’un Adolf Hitler, Karl Marx, Mahatma Gandhi ve Stalin’e ilgisi büyüktü.
Babası Ku Klux Klan üyesiydi…
1865 senesinde kurulan Ku Klux Klan siyahi karşıtı aşırı faşist bir klandı. Jones’un yakın arkadaşı sırf siyahi diye evlerine girmesine izin vermeyen babası ile Jones’un arası son derece bozuktu ve yıllarca bu durum sebebiyle konuşmamışlardı.
Vaiz olduktan sonra, eşcinsel olduğu için medya tarafından baskılara maruz kaldı…
Jones, 1950’de vaiz oldu. Partilerin insanları yanlış yönlendirdiğine ve komünizme karşı doldurduğuna inanan müritleriyle gerçek Marksizmi insanlara göstermek amacıyla kilisesini kurdu. Oğlunun yaptığı açıklamaya göre aşırı dozda LSD ve amfetamin kullanıyordu.
Kilisenin büyümesiyle beraber Halkın Tapınağı tarikatının kurulması, yüzlerce insanın hayatını değiştirecekti…
Halkın tapınağı adlı tarikatın toplantıları kilisede halka kapalı bir şekilde yapılıyordu ve insanlar içeride ne olup bittiğini merak ediyordu. Jones, genellikle siyahiler ve çocuklarla ilgilenerek sempati kazanmaya başladı.
Babasının aksine, faşist olmayan Jones, herkesin eşit olduğunu savundu…
Siyahilerin ya da beyazların ten rengi farketmeden aynı haklara sahip olduğunu vaazlarında sık sık dile getiren Jones, bu vaazları sayesinde oldukça fazla siyahi üyeye de sahip oldu. Kendilerini benimseyen Jones’a tapan yüzlerce siyahi insan vardı artık.
Manipülasyon konusunda son derece başarılı olması katliamı hızlandırdı…
Vaazlarında insanları etkisi altına alma yeteneğiyle, müritleri tarafından ilahi bir güç olarak görülüyordu. Hatta kendisinin iyileştirme gücü olduğuna inananlar dahi vardı.
İnsanlar, ilahileştirilen Jones için tüm mal varlıklarını satıyor ve tarikata bağışlarda bulunuyorlardı…
Ormanın içerisinde, gözlerden uzak bir kasaba…
Ormanın derinliklerinde, gözlerden uzak bir kasaba kuruldu. Jonestown adı verilen bu kasabada yüzlerce mürit yaşıyordu. Müritlerine cennetin ölümde olduğunu sık sık dile getiren Jones, düzenli olarak toplu intihar provaları düzenliyordu. İnsanların hangi koşullarda yaşadığını görmek amacıyla Jonestown’a senatör ve basın ekibinin gönderilmesiyle birlikte, artık Jonestown’da yaşamak istemediğini ve ayrılmak istediklerini söyleyen müritlere silahlı kişilerce açılan ateş sonucunda beş kişi hayatını kaybetmişti. Bu olay çok önceden planlanan toplu intiharın vaktinin geldiğini gösteriyordu.
Siyanürler hazırlanmaya başlandı…
Jonestown’dan kurtulmak isteyenlerin yanı sıra orada olmaktan ve intihar düşüncesinden keyif alanlar da vardı. Jonestown tarihi boyunca 40 adet çocuk doğumuna şahitlik etmişti. Basının gelmesiyle yaşanan olayın kasabanın sonu olduğunu fark eden Jim Jones hemen hazırlıklara başladı. Tüm kasabayı topladı ve konuşmasını yaptı. Bu dünyadan kurtulacaklarını ve cennete gideceklerini müritlerine son kez anlatıyordu. Siyanürler dağıtıldı. İntihar etmek istemediklerini söyleyenler, karşı çıkanlar ise silahlarla vurularak öldürüldü.
Yüzlerce çocuk ve yetişkin hayatını kaybetti…
Uçağın kalkışı esnasında yaşanılan olaydan sonra tekrar Jonestown’u ziyarete geldiklerinde korkunç bir manzara ile karşılaştılar. Tüm kasaba ölmüştü. Etrafta yuzlerce insan, çocuk hatta bebek cesetleri vardı. İntihar notları bulunmuştu.
Jonestown katliamı belgesel oldu…
Katliam, 2006 yılında yayınlanan Stanley Nelson’un yönettiği The Life and Death of Peoples Temple adında bir belgesele konu oldu.
Katliam ile ilgili kitap yazıldı…
Deborah Layton katliamı ve sonrasında yaşanılanları Seductive Poison: A Jonestown Survivor’s Story of Life and Death in the People’s Temple isimli kitabında yazdı.