Sıralarında oturmaktan, hocalarından ders almaktan ve mezun olup, birer mensubu olmaktan gurur duyduğumuz İstanbul Üniversitesi’nin kuruluş temellerinin atıldığı gün bugün… Tarihçesi tam 561 yıl öncesine dayanan bu seçkin okulu kısaca tanıtalım istedik.
İlk olmak
18 Kasım 1933’te Türkiye’nin ilk ve tek üniversitesi olarak öğrenim hayatına başlamış olan kurumdur İstanbul Üniversitesi.
Kökler
Okulun bazı birimlerinin temeli, İstanbul’un fethinin akabinde yani 30 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in emriyle kurulan Sahn-ı Seman medreselerine kadar dayandığından okulun kuruluşu da bu tarihe kadar uzanır.
Bilim ve kültür merkezi
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u yalnız devlet merkezi değil, aynı zamanda bir bilim ve kültür merkezi de yapmak ister.
Çekim merkezi
Dini bilimlerin yanı sıra fen bilimlerine de önem veren Fatih Sultan Mehmed’in davetiyle, Semerkant’tan Venedik’e, dünyanın farklı yerlerindeki sanat ve bilim adamları İstanbul’a gelmeye başlar.
İlk derslikler
Süheyl Ünver, İstanbul Üniversitesi’nin ilk olarak Zeyrek ve Ayasofya medreselerinde kurulduğunu ve uzun yıllar boyunca bu mekanlarda eğitim verdiğini anlatmaktadır.
Darülfünun
Medreseden modern üniversiteye geçişte önemli bir rol oynayan Darülfünun, Türk yüksek öğretim hayatında çok önemli bir yere sahiptir. 21 Temmuz 1846′da yayımlanan resmi bildiride; “Darülfünun’da her nevi ilim ve fen öğretilip, öğrenilecektir. Burada ikmal-i kemalât-ı insaniye için bütün ilim ve fenler okutulacaktır. Osmanlı bürokrasisinde vazife almak emelinde olanlar ilim ve fenleri Darülfünun’da tahsil edeceklerdir.” denilmektedir.
Darülfünûn-ı Şahane
Osmanlı Devletinde Avrupa tarzında modern bir üniversite kurma girişimleri 1846’da başlamıştır. 1863, 1870 ve 1874’teki başarısız denemelerden sonra nihayet II. Abdülhamit’in fermanıyla 31 Ağustos 1900’de Darülfünûn-ı Şahane adı verilen ilk üniversite açılmıştır. İstanbul Üniversitesi, işte bu kurumun doğrudan devamıdır.
Tevhid-i Tedrisat
4 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla ilk ve orta öğretimi devletleştiren Cumhuriyet yönetimi, Darülfünun’un özerk statüsüne kuşku ile yaklaşmıştır.
İlk ve tek üniversitesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan kararla, 31 Temmuz 1933′te kapatılan Darülfünun’un yerine 1 Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi kurulur. İstanbul Üniversitesi, Kasım ayında Türkiye’nin “ilk ve tek üniversitesi” olarak eğitim vermeye başlar.
En iyiler kulübü
2011 yılında, “Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi” sıralamasına Türkiye’den giren tek üniversitedir İstanbul Üniversitesi ve dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında 2006’dan beri yer almaktadır. Üniversite, aynı zamanda Asya Pasifik bölgesinin en iyi 100 üniversitesi arasındadır.
Yitirilen özerklik
Bugün İstanbul Üniversitesi 6 Eylül 1981 tarihli 2547 sayılı Yüksek Öğrenim Kanunu (YÖK) hükümlerine tabi olarak çalışmakta olduğundan özerkliğini önemli ölçüde yitirmiştir.
Yılanlı amblem
İstanbul Üniversitesinin simgesi olan “yılanlı amblem” 1243 tarihli Selçuklu Şifa Yurdu motiflerinden ilham alınarak Prof. Süheyl Ünver tarafından tasarlanmıştır.
Beyazıt yerleşkesi
Bugün İstanbul Üniversitesi bünyesinde 20 fakülte yer alıyor; fakülteler dışında 3 bölüm, 8 yüksekokul, 16 enstitü, 61 uygulama ve araştırma merkezi ile devlet konservatuarı da bulunuyor. İstanbul Üniversitesi’nde yaklaşık 5 bin akademik, 12 bin idari personel, 85 bin öğrenciye hizmet veriyor. Beyazıt merkez, Laleli-Vezneciler, Vefa, Horhor, Avcılar, Çapa, Cerrahpaşa, Şişli, Kadıköy, Bahçeköy, Bakırköy ve Büyükçekmece olmak üzere 12 farklı yerleşkede faaliyetlerine devam eden İstanbul Üniversitesi’nin sembolü ise Beyazıt’taki tarihi yerleşkedir.
Eğitim ve gelişim
Geçmişi 1453’e dayanan, Türkiye’nin en köklü markalarından İstanbul Üniversitesi’nin tarihi, aynı zamanda Türkiye’deki bilimsel eğitimin ve gelişimin de tarihidir.
Öğrencilerin gücü
1961 Anayasasının getirdiği serbestlik, üniversite öğrencilerinin yurt sorunlarıyla yakından ilgilenmesine neden olmuştur. Daha sonraki yıllarda pek çok sosyal ve siyasi olayda öğrenciler tüm engellemelere karşın seslerini hep duyuragelmiş ve İstanbul Üniversitesi bu konuda da hep başı çekmiştir.
“Başka bir şey”
Sözün özü İstanbul Üniversiteliler çok iyi bilmeli, gurur duymalı ve layık olmaya çalışmalıdırlar ki, “Her şey bir şeydir, ama İstanbul Üniversitesi başka bir şeydir!”
Şiir bonusu:
Bu ilim yuvasının yetiştirdiği bir şairin, Barış Erdoğan’ın dizeleri ile noktalayalım istedik sözü…
bu şehr-i stanbul ki nice şair yutar nice alim yutar
.
harfler kölesiyim, otağ kurarım hünkar rahlesinde
kemale erdiğim yanılgısı benimki
hâlâ cahillik kokarım
adım narsis
.
bir ders bin derstir ömür çantamda
kelimeler kursağımda ekşiyen safradır, tafradır
el pençe divanındayım, huzurundayım
tükenmez kölelik
.
yol yok, ufuk alabildiğine geniş, yürü gücün varsa
zihin ayna tozu alır, daha kaç alfabelik
yorgunluğuma tırıstır ışıklar
körlük uzun yolculuk
.
nasıl çalkalandık kölelik hafif kalır bu kent pazarında
adını istanbul koyarsın belleğe derin kuyu
çömelirsin düşen henüz bir damla
göl olmaz
.
kıyamet sonrası yine geliriz istanbul anlam yangını
çözdüklerimiz ilk basamak bulmacalarda
ya biz boşluğuna düştüysek
görene çığ
.
bağışlayın dünyanın en birinci dilencisiyim
kese dibi delik, ne öğrendim ben de yabancıyım
dönüp varsam “senden geçti” derler
a’ya kırk yıl harcarsın
.