“Tek felsefi sorun intihardır” der Albert Camus ve kendi felsefesini de yaşamın yaşamaya değip değmediği sorusu üzerine kurar. İnsanoğlunun gerçekleştirdiği en karanlık eylemlerden biri olan intiharın nedenleri, bir bireyin kendi yaşamını sonlandırma tercihinin arkasında yatan psikolojik ve sosyolojik etkenleri çok araştırdık, çok okuduk. Gözden kaçırdığımız şeylerden biri ise neredeyse herkesi derinden etkileyen intiharlar sonrasında geride kalanların yaşadıkları ve düşündükleri… İntiharlara nasıl bakıyoruz? Birey olarak, toplumsal olarak ya da din, siyaset veya felsefe açısından yaşama karşı olan bu reddediş ile nasıl bir imtihandan geçiyoruz?
İntihar, aile ve arkadaşlar
Elbette her ölüm vakasından sonra bu ölümün acısını en çok ölen kişinin yakınları hisseder. Lakin söz konusu ölüm intihar ile gerçekleşmişse geride kalanlar için normal bir ölümle kıyaslanırsa çok daha farklı duygusal tepkiler gözlemlenir.
Bunlardan ilki, intiharı gerçekleştiren kişinin bencil olduğu ve geride bıraktıklarına hiç değer vermediği düşüncesinden ötürü ortaya çıkan kızgınlık. Bu kızgınlık bir yakından diğerine yönelik de olabilir. İntiharın koşullarını düzeltebileceğine inanılan kişi eğer vaka gerçekleştiyse intiharın bir nevi sorumlusu olarak görülür ve bundan dolayı suçlanır.
Sürekli olarak neden sorusunun sorulması bir diğer örnektir. Kişi, bazı durumlarda kişinin geride bıraktığı açıklamaya ve hatta uzmanların bulgularına bile inanmak istemez ve kendisi o hiç bulamayacağı neden sorusunu çok uzun süre yok yere arar.
Jeannette Walls: Kendilerini öldüren insanlar acılara bir son verdiklerini düşünürler. Ama asıl yaptıkları şey o acıları geride bıraktıklarına yüklemekten başka bir şey değildir.
İntihar vakalarından sonra hissedilen en genel duygu suçluluktur. İnsanlar intihar öncesindeki yaşanan olayları veya kişinin davranışlarını yanlış yorumladığını ya da yeteri kadar ciddiye almadığını düşünür. “Bir şeyler yapabilirdim” ya da “engel olabilirdim” diyerek kendini suçlayan insanlar belki de en fazla acıyı çeken kişilerdir.
Ender rastlanan duygulardan birisi ise rahatlamadır. İntihar vakalarından bazıları bipolar bozukluk, şizofreni ya da benzeri ruhsal sorunlardan kaynaklıdır. Bu rahatsızlıklar kişinin en yakınındaki insanların da seneler boyunca savaşması gereken durumlardır ki kişi intihar ettiğinde bazı durumlarda geride kalanlarda bir rahatlama hissi olabilir -ki bu suçluluk duyulmaması gerekilen normal bir durumdur.
Yine ender rastlanan durumlardan bir diğeri ise aşırı empatidir. Bazı durumlarda intihar eden kişi diğerlerine ilham ya da cesaret verebilir. Bu ne yazık ki seri intihar vakalarına neden olabilmektedir.
Devlet ve intihar
Recep Tayyip Erdoğan: İntihar etme özgürlüğü diye bir şey yoktur.
Devletin en temel niteliklerinden birisi vatandaşlarının can ve mal güvenliği sağlamaktır, onlara refah ve mutlu bir yaşam sunmayı amaçlar; en azından sözde bu gaye için düzenlenmiştir. Dolayısıyla intihar bu amaç göz önünde bulundurularak önüne geçilmesi gereken bir olgudur devlet için. Ama devletin bu konuda yapabileceği şeyler sınırlıdır. Öncelikle devlet, intiharı yasaklayamaz. Çünkü devlet yasağı yasalar aracılığıyla uygular; lakin artık bu dünyada olmayan biri tüm yasa ve yasaklardan bağımsızdır. Dolayısıyla pek çok devlet intihara karşı danışma ve yardım amaçlı daha sosyal bir yöntem uygulamaktadır. Bununla birlikte hala intiharın yasak olduğu kimi ülkeler vardır. Bu ülkeler elbette ölmüş kişiye değil, intihar eyleminden sağ olarak kurtulmuş kişilere yaptırım uygularlar; Singapur ya da Hindistan gibi. Rusya ise intihar eğilimi tespit edilmiş kişileri 3 yıla kadar tedavi amaçlı olarak zorla rehabilitasyon merkezlerine kapatmaktadır. Bu gibi farklı uygulamaların yanı sıra pek çok devlet (bulabildiğimiz kadarıyla sadece Norveç hariç), intiharı teşvik eden, intihar etme yöntemleri hakkında bilgi veren ya da araçlarını sağlayan kişilere ise ağır cezalar vermektedir. Bir de doktor destekli intihar ya da daha bilinen adıyla ötenazi durumu vardır. Bir nevi intihar sayılan ötenazinin tüm dünyada legal olduğu ülkeler ise Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Kolombiya ve İsviçre’dir.
İntihara bakış açısında farklılık göstermiş olan ve intiharı bir nevi teşvik etmiş olan tek ülke Japonya’dır. O da sadece İkinci Dünya Savaşı esnasında olmuştur. Japon hükümeti, savaş pilotlarını kamikaze konusunda yüreklendirmiş ve bunu yapan pilotları, ölümleri ardından şerefle anmıştır. Japon toplumunun intihara olan biraz daha farklı bakış açısını daha sonradan anlatacağız ama devlet aygıtının gerektiğinde intiharı bile teşvik edebilecek bir yapı gösterebilmesi biz siviller için belki de unutulmaması gereken bir anekdottur.
Toplum ve intihar
Arthur Schopenheaur: Yıllarca bizlere intiharın en büyük korkaklık olduğunu söylediler… İntihar kötü bir şeydir lakin bu dünya üzerindeki herkesin kendi hayatı üzerinde şüphe götürmez bir hakkı vardır.
Toplumların intihara bakış açısı genel olarak olumsuzdur. Ama elbette devletlerin yasalarla engelleyemeyeceği intiharı toplumlar da kendi ürettikleri törelerle engelleyemezler. Bununla birlikte intihar vakaları ve intihar ederek ölen kişinin ya da ailesinin adının lekelenmesi de genel olarak çok sık gözlemlenebilen bir olgu değildir. Belki de bunun nedeni pek çok kişinin özellikle kaçındığı ölüm anını kendi cesareti ya da çılgınlığı ile getiren kişiye duyulan farklı bakış açısıdır. Hatta kimi durumlarda intihar takdir edilen bir olgu haline bile gelebilir. Örneğin toplumsal olarak büyük bir yanlış eylemi gerçekleştirmiş (hırsızlık, tecavüz, adam öldürme, dolandırıcılık vb) kişilerin bu durumun sonucunda kendilerini öldürmesi gibi… Ya da çok büyük felaketler geçirmiş (tüm ailesini kaybetmiş ya da iflas etmiş biri veya 9/11 olayları esnasında WTC’den kendini aşağıya atan insalar gibi) birinin intiharı da takdir edilmese de hoş görülebilmektedir. Bu durum özellikle Japonya gibi kimi uzak doğu toplumlarında özellikle yerleşmiş bir olgudur. İntihar Japon toplumunda bu gibi durumlarda kişinin şerefini kurtarması olarak algılanmaktadır.
Din ve intihar
Nisa Suresi 29-30: Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret yolları hariç, mallarınızı batıl ve haram yollarla aranızda yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir. Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunları (haram yemeyi ve intiharı) yaparsa bilsin ki onu ateşe atacağız; bu ise Allah’a çok kolaydır.
Semavi dinlerin hepsi intihara karşıdır. Neden ise basit: İntihar yaratıcının iradesine karşı gelmektir. Bu hayat ve beden yaratıcının insanlara verdiği emanetlerdir; intihar ise bu emanete hıyanet etmek dolayısıyla yaratıcıya karşı gelmektir. Bununla birlikte üç semavi din içerisinde de bazı durumlarda intihar eğer ki sonucu bir iyiliğe ya da inancın korunmasına neden olabilecekse hoş görülebilir. Burada önemli olan niyettir. Din için kendini kurban eden ilk dönem Hıristiyanları aziz yapmış olan Katolik Kilisesi bir süre sonra ise intihara karşı çok sert tepkiler göstermiştir. İntihar edenin bedeninin gömülmemesi, günlerce sokaklarda sürüklenmesi, yakılarak yok edilmesi ya da intihar edip kurtulanların zindanlara atılıp işkence görmesi Orta Çağ boyunca Avrupa’da sık sık uygulanmış yöntemlerdir. Yahudilik de intiharı yasaklasa da Yahudilere yönelik işkencelerin olduğu dönemlerde kendini öldürmekten başka şansı kalmayan kendi inananları konusunda daha hoşgörülüdür. Hz. Muhammed, intihar edenlerin cenaze namazını kılmamış ve katılmamıştır ama sahabelerin bu namazlara katılmasını engellemeyerek, intiharı hiç tasvip etmediğini ama intihar eden kişilerin yine de cenaze namazlarının kılınabileceği mesajını vermiştir.
Felsefe ve intihar
Albert Camus: Sonuç olarak asıl cesaret isteyen intihar etmek değil, yaşamaya devam etmeyi tercih edebilmektir.
Felsefe genel olarak intihar konusunda en başlangıcından günümüze kadar olan süreç içerisinde ikiye ayrılmıştır.
Kimi düşünürler bunu bir özgürlük olarak yorumlarken, kimileri ise intiharın aslında özgürlüğün kısıtlanması olduğunu söylemektedirler. Burada kişinin kendi hayatı üzerindeki egemenliği konusu önemlidir. Özellikle Orta Çağ sonrasında, yasaklardan aydınlığa geçiş döneminde intihar üzerindeki yasaklar da eleştirilmiş, bu dönemde Schopenhauer, Rouesseau ve David Hume gibi filozoflar intihar hakkını savunmuşlardır. “Hayat doğal, istenen ve değer verilen şeylerin başında gelir, hepsinin çıkış noktasıdır ama erdem gibi mutlak iyi değildir, gerektiğinde ondan vazgeçilebilir de…” diyip intihar eden Kıbrıslı Zenon ve “intihar özgürlüğün reddidir; gerçeğin absürtlüğünden din ya da ölüm gibi şeylere kaçmak doğru olan şey değildir” diyen Albert Camus bizlere felsefenin intihara yönelik iki farklı bakış açısına yönelik birer örnek verirler.