Hayata ve insana dair ayrıntıları yazıya dökme bir tasvir yeteneğinin yanı sıra belirli bir inceliği de gerektirir. Bu incelik, çoğu zaman kopuşları ve hayata dair hayal kırıklıklarını beraberinde getirir.
II. Dünya Savaşı gibi büyük toplumsal felaketlerden, insana dair umutsuzluklardan, mesleki başarısızlıklardan, aşk acılarından “ruhları yaralanan” ve intiharı seçen 15 edebi şahsiyet ve yürek burkan kısa öykülerini sizin için derledik.
Türk Edebiyatının Arka Sokak Çocuğu: Metin Kaçan (1961-2013)
Mizah dergilerinde başladığı yazarlık serüvenini 1995 yılında Can Yayınları’ndan çıkan Ağır Roman ile ölümsüzleştiren Metin Kaçan, doğup büyüdüğü İstanbul’un arka sokaklarının kültürüne dair betimlemeleriyle Türk Edebiyatı’nda yer edindi. Mustafa Altıoklar tarafından filme de aktarılan Ağır Roman’da İstanbul’un arka sokaklarındaki suç kültürünü, argoyu ve “yaşamın kıyısındakilerin” kentte varoluş biçimlerini başarıyla yazıya döktü. 1996 yılında bir tecavüz olayı yüzünden tutuklanan ve hüküm giyen Kaçan, toplumdan çekildi ve yazarlık serüveninden koptu. 6 Ocak 2013 tarihinde bindiği taksiyi Boğaziçi Köprüsü’nde durdurarak intihar eden Kaçan’ın cesedi 16 gün sonra Beylikdüzü sahilinde bulundu.
Yazamamanın Getirdiği Ölüm Hali: Virginia Woolf (1882-1941)
Başta “bilinç akışı” tekniği olmak üzere roman türüne yaptığı özgün katkıların yanı sıra eleştirmen kimliğiyle de tanınan Virgina Woolf, İngiliz Edebiyatı’nın en önemli isimleri arasında yer alıyor. Üretken ve yenilikçi bir yazar olarak Mrs. Dalloway, Deniz Feneri, Orlando, Jacob’un Odası, Dalgalar romanlarının da olduğu çok sayıda çalışmaya imza atan Woolf, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı kasvet, üretkenlik yoksunluğu gibi nedenlerle ruhsal bunalıma girdi ve 28 Mart 1941’de Ouse Nehri’ne ceplerine taş doldurarak atlayarak ve intihar etti.
Kocası Leonard Woolf’a bıraktığı intihar mektubunda ruh halini şu şekilde tasvir etti: “Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. O korkunç günleri yeniden yaşayamayacağımı hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum.”
Ölüm Korkusuna Yenilmek: Cesare Pavese (1908-1950)
Kadınlarla olan sorunlu ilişkisi ve ölüm saplantısı ile tanınan Pavese, yazarlık serüveni boyunca şiir ve romanın yanı sıra Amerikan Edebiyatı’ndan İtalyancaya yaptığı çevirilerle adından söz ettirdi. Mussolini iktidarına karşı yazıları nedeniyle hapis yatan Pavese, 1950 yılında günlüğüne “Artık sabahı da kaplıyor acı” diye not düşerek Torino’daki bir otel odasında çok sayıda uyku hapı içerek yaşamına son verdi.
Dostuna Elveda Ederek Ölüm: Sergei Yesenin (1895-1925)
Mayakovski’nin izinden giderek 1917 Ekim Devrimi’nin ateşli savunucuları arasında yer alan Yesenin, Ekim Devrimi ardından rejime yönelik eleştirileri nedeniyle sansüre uğradı. İçkiye olan bağımlılığı ve kadınlarla olan sorunlu ilişkisi nedeniyle psikiyatri tedavisi görmek için bir aylığına akıl hastanesinde kaldı. Noel için hastaneden çıkarılan Yesenin, 27 Aralık 1925’te Moskova’daki İngiltere Oteli’nde odasında kendini asarak intihar etti. Cesedinin yanında, intiharından bir gün önce bileklerini kesip kendi kanıyla Mayakovski’ye yazdığı veda şiiri bulundu:
Elveda Dostum Elveda
Elveda sevgili dostum, elveda,
Sen kökleri içimde uzanan.
Ayrılık yazılmış alnımıza
İlerde gene karşılaşırız inan.
Elveda dostum, el sıkışmadan
Sessizce. Ne keder, ne tasa gerek:
Ölmek yeni bir şey değildir bu dünyada
Ama yaşamak da yeni bir şey olmasa gerek.
Devrim Yorgunu Bir Şair: Vladimir Vladimiroviç Mayakovski (1893-1930)
1917 Ekim Devrimi’nin şairi olarak tanınan Mayakovski, Rus Devrimi’nin sanat alanındaki yansıması olan “Futurizm Akımı”nın öncüllerindendir. Nazım Hikmet’in şiirine de önemli izler bırakan Mayokovski, insanların devrim idealleri karşısındaki inançsızlığı ve umutsuz aşkları nedeniyle 14 Nisan 1930’da Moskova’da intihar etmiştir.
Ölümünün ardından şairin ceketinden çıkan son mektupta şunlar yazmaktadır:
Hepinize!..
İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedi-
kodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş değil
bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem),
ama benim için başka bir çıkar yol kalmamıştı.
Fars Topraklarında Kafka Haleti Ruhiyesi: Sâdık Hidâyet (1903-1951)
İran Edebiyatı’nın “Kafka”sı olarak tanınan Sadık Hidayet, başta Kör Baykuş olmak üzere düz yazı ve kısa hikâyeleriyle tanınır. Yazarlık serüveni boyunca gerek şah yönetimi gerekse Şii ulema tarafından pek sevilmeyen Hidayet’in eserlerinde melankoli, umutsuzluk ve mistisizm hakimdir. Yazar, 23 yıl önce ilk intihar denemesini gerçekleştirdiği Paris’te, 9 Nisan 1951’de yaşadığı dairede havagazını açarak yaşamına son vermiştir.
Savaşın Getirdiği Karamsarlık ve Ölüm: Stefan Zweig (1881-1942)
Unutulmaz biyografilerin yazarı olan tanınan Stefan Zweig, hümanist, savaş karşıtı düşünceleriyle II. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da adından söz ettirmişti. Zweig, gerek Yahudi kimliği gerekse düşünceleri nedeniyle 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren Nazi rejiminin hedeflerinden biri oldu. II. Dünya Savaşı sırasında konferans vermek için gittiği Brezilya’ya yerleşen Zweig; Virginia Woolf, Walter Benjamin gibi II. Dünya Savaşı’nın yarattığı umutsuzluk ortamından etkilenerek 22 Şubat 1942’de Rio de Janeiro’da, karısı Lotte ile birlikte intihar ederek hayatına son verdi.
Samurayların İzinde: Yukio Mishima (1925-1970)
“Denizi Yitiren Denizci”, “Dalgaların Sesi” gibi eserleri ile dünya çapında üne kavuşan Yukio Mishima, samuray kökenli ailesinin aristokratik yaşam tarzından fazlasıyla etkilendi. Yazar, tiyatro oyunundan romana çok farklı alanlarda eser üretmenin yanı sıra Kalkan Örgütü (Tatenokai) adlı bir milliyetçi örgütün liderliğini yaptı. Mishima, 25 Kasım 1970’de dört Kalkan Örgütü üyesi ile birlikte Japon Ordusu’na ait Tokyo’daki Ichigaya Kampını ziyaret etmiş, komutanı rehin aldıktan sonra imparatorluğun haklarının yeniden tesis edilmesi için hazırladıkları manifestoyu ve taleplerini okuduktan sonra seppuku (geleneksel Japon intihar biçimi) yaparak intihar etmiştir.
Auschwitz’ten Yaralı Bir Yürek: Primo Levi (1919-1987)
Yahudi asıllı İtalyan yazar Primo Levi’nın eserleri, II. Dünya Savaşı sırasında anti-faşist mücadeleye katılması ardından esir düşmesinin ve Auschwitz Toplama Kampı’nda yaşadığı tutsaklık günlerinin izlerini taşır. Yazarın en önemli kitabı olan “Bunlar da mı insan?”da Levi, Auschwitz’te yaşadıklarını ve “eve dönüş” hikâyesini anlatır. Savaşta yaşadıklarının ardından Tanrı inancını kaybettiğini belirten Levi, 11 Nisan 1987’de 68 yaşında evinin merdiven boşluğuna kendini bırakarak intihar eder.
22’sinde “Delikanlı” Bir Ölüm: Kaan İnce (1970-1992)
Yukarıdaki fotoğraf Kaan İnce’nin bilinmeyen fotoğraflarının bulunduğu Nizamettin Uğur arşivinden ListeList okuyucusu Can Binali Aydın aracılığıyla tarafımıza ulaştırılmıştır. Nizamettin Bey, İnce’nin edebiyat öğretmenidir. Fotoğraf arşivden ilk önce üç ayda bir çıkarılan edebiyat dergisi “Gülali”de kullanılmak üzere alınmıştır.
22 yıllık kısa yaşamında çok güçlü şiirlere imza atan Kaan İnce, 11 Ağustos 1992 tarihinde, saat 05.00’de Kadıköy Ümit Oteli’ndeki odasından atlayarak yaşamına son verdi. Ölümünün ardından arkadaşları tarafından anısını yaşatmak adına İzlek Yayınevi kurulan İnce, bir şiirinde ölümü şöyle anlattı:
“…
ve ben güzün ağlayacağım
sulara çekileceğim dönerken balıkçılar
yakamoz göreceğim dümensiz simsiyah gözleri
öleceğim
ve ben
…”
Annesinin Kaderinden Kaçan Yazar: Beşir Fuat (1852-1887)
Askerlik kariyerini yarıda bırakarak düşünce dünyasına atılan Beşir Fuat, geç Osmanlı düşünce dünyasının önemli simalarından biridir. Namık Kemal gibi döneminin önemli aydınlarıyla sert polemiklere giren Fuat, Osmanlı’da pozivitizm ve materyalizmin tanıtılmasına önemli katkılarda bulundu. Sinir hastalıklarından mustarip annesinin kaderini paylaşmak istemeyen Fuat, bileklerini keserek intihar etmekle kalmamış, ölümü sırasında hissetiklerini yazıya dökerek tasvir etmiştir.
Sıkıştırılmışlığın Getirdiği Ölüm: Walter Benjamin (1892-1940)
20. yüzyılın en önemli düşünce akımlarından Frankfurt Okulu’nun temsilcileri arasında yer alan Walter Benjamin, Marksist kültür anlayışının yanı sıra Yahudi kökenleri nedeniyle Nazi Rejimi’nin hedefi olmuştur. Naziler tarafından Paris’e sürgün edilen Benjamin, Almanların Fransa’yı işgal etmesi ardından Gestopu’nun Paris’teki evini basması üzerine 1940’da İspanya’nın Fransa sınırındaki Portbou kentine kaçmış, burada polis tarafından Gestapo’ya teslim edileceğini öğrenince aşırı derecede morfin alarak yaşamını sona erdirmiştir.
30 Yaşında Genç Bir Ölüm: Sylvia Plath (1932-1963)
Eserleri feminist klasikler arasında gösterilen Sylvia Plath, yazarlık serüveni boyunca, ileri derecede manik depresif rahatsızlıktan mustarip oldu. Ünlü İngiliz şair Ted Hughes ile yaptığı fırtınalı evliliğin son dönemlerinde 30 yaşındayken yaşamına son veren Plath’ın, Türkçesi Can Yayınları tarafından yayımlanan Sırça Fanus adlı eseri rahatsızlığının izlerini taşıyan yarı-otobiyografik bir eser özelliğine sahiptir.
Sylvia Plath’ın İzinde: Nilgün Marmara (1958-1987)
Ölümünün ardından arkadaşları tarafından yayımlanan Daktiloya Çekilmiş Şiirler kitabıyla tanınan Nilgün Marmara, İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi aldığı Boğaziçi Üniversitesi’nde bitirme tezini Sylvia Plath üzerine yazdı. Şair, 30 yaşında intihar eden Plath’ın yolundan giderek 29 yaşında intihar etti.
Yaşamın Ucuna Yolculuk Eden Yazar: Tezer Özlü (1943-1986)
Kafka ve Pavese’in izlerini taşıyan eserlerinde genellikle varoluş ve yabancılaşma temalarını işleyen Özlü, Türkiye ve yurt dışındaki yaşamında çeşitli defalar intiharı denemiş ve psikiyatrik tedavi görmüştür. Göğüs kanseri nedeniyle yaşama veda eden Özlü, intiharın kıyısında dolaşan ruh hali ile bilinir. Özlü, bu özeliğini kitaplarına da taşıdığı için bu listede yer almaktadır.
“Yaşamın Ucuna Yolculuk” adlı romanında şöyle der: “Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum.”