Ana sayfa » Teknoloji - Bilim » Yirmilik Dişlerden Longus Kasına: İnsanlarda Artık İşlevsiz Olduğu Düşünülen 10 Vücut Parçası
Yirmilik Dişlerden Longus Kasına: İnsanlarda Artık İşlevsiz Olduğu Düşünülen 10 Vücut Parçası
Yıllardır işe yaramaz diye nitelendirilen, evrim sürecinde fonksiyonunu kaybettiği düşünülen o organlar, kaslar ve yapılar gerçekten de öylesine mi duruyorlar? İşte işlevsiz olduğu düşünülen 10 vücut parçası…
İnsan vücudu, yüz binlerce yıllık evrimin sonucunda ortaya çıkmış son derece karmaşık bir sistemdir. Ancak bu karmaşıklık, her parçanın görevini net bir şekilde bildiğimiz anlamına gelmez. Hatta bazı organ ve yapılar, uzun yıllar boyunca gereksiz ya da işlevini yitirmiş olarak etiketlenmiştir. Bilim tarihi, bir zamanlar önemsiz görülen yapıların aslında hayati roller üstlendiğini defalarca kanıtlamıştır. İnsan bedeninde gerçekten hiçbir işe yaramayan parçalar var mı sorusu hala tartışmalıdır. Üstelik bu tartışma, sandığınızdan çok daha şaşırtıcı noktalara uzanıyor! Bugün işlevsiz olarak bilinen birçok yapı, yeni araştırmalar sayesinde yeniden değerlendirilmekte ve farklı açılardan ele alınmaktadır. İşte işlevsiz vücut parçaları…
1. Erkek meme uçları
İnsan embriyoları anne karnında gelişmeye başladığında, ilk haftalarda cinsiyet ayrımı yoktur. Tüm embriyolar ortak bir anatomik plan üzerinden ilerler. Meme uçları da bu erken dönemde oluşan yapılardan biridir. Daha sonra genetik mekanizmalar devreye girer ve biyolojik cinsiyet belirginleşmeye başlar. Erkeklerde üreme organlarının gelişimini yönlendiren süreç, meme dokusunun büyümesini durdurur ancak meme uçları yerinde kalır. Bu durum, erkek meme uçlarının neden var olduğu sorusunu gündeme getirir.
Emzirme gibi temel bir işlevleri bulunmasa da tamamen anlamsız olduklarını söylemek de doğru olmaz. Birçok erkekte meme uçları dokunmaya duyarlıdır ve sinir uçları açısından aktiftir. Bu nedenle bazı bilim insanları, bu yapının cinsel uyarılma süreçlerinde dolaylı bir rol oynayabileceğini savunur.
2. Yirmilik dişler
Yirmilik dişler, insan evriminde en çok tartışılan yapılardan biridir. Atalarımızın sert ve lifli besinlerle beslendiği dönemlerde, bu ekstra azı dişleri çiğneme gücünü artırıyordu. Ancak günümüzde beslenme alışkanlıkları büyük ölçüde değişti. Yumuşak ve işlenmiş gıdalar, çene yapısının eskisi kadar gelişmesini gerektirmiyor. Bunun sonucunda birçok insanda yirmilik dişler için yeterli alan oluşmuyor. Dişler ya hiç çıkmıyor ya da gömülü kalıyor. Bu durum ağrıya, enfeksiyona ve çene problemlerine yol açabiliyor.
İlginç olan nokta, bu dişlerin eksikliğinin günlük yaşamda ciddi bir sorun yaratmamasıdır. Hatta bazı insanlar dört yirmilik dişten hiçbirine sahip olmadan hayatını sürdürüyor. Bu da yirmilik dişlerin günümüz insanı için zorunlu bir işlevi olmadığını düşündürüyor. Ancak bu yapı, geçmişteki yaşam koşullarının bir hatırası olarak çenemizde yer almaya devam ediyor.
Bazı hayvanlar çevrelerini sadece görerek ya da duyarak değil, kimyasal sinyalleri algılayarak da tanır. Bu algının merkezinde feromonları tespit eden özel bir organ bulunur. İnsanlarda da bu organın kalıntılarına rastlanabilmektedir. Burun boşluğunun üst kısmında yer aldığı düşünülen bu yapı, bazı kişilerde mikroskobik düzeyde mevcuttur. Ancak anatomik ve genetik veriler, bu organın insanlarda aktif şekilde çalışmadığını göstermektedir.
Yine de konu tamamen kapanmış değildir. Bazı araştırmalar, bu yapının tamamen işlevsiz olup olmadığı konusunda net bir sonuca ulaşamamıştır. İnsan davranışları üzerindeki olası etkileri hâlâ araştırılmaktadır. Koku alma duyusuyla bağlantılı olduğu düşünülen bu yapı, belki de farkında olmadığımız bazı biyolojik süreçlerde rol oynuyordur.
4. Palmaris longus kası
El bileğinizin iç kısmında, farkında olmadan taşıyor olabileceğiniz ilginç bir kas bulunur. Palmaris longus adı verilen bu kas, bazı insanlarda vardır, bazılarında ise hiç yoktur. İlginç olan nokta, bu kasın yokluğunun günlük hareketleri neredeyse hiç etkilememesidir. El bileğini bükme ve kavrama gibi temel hareketler, bu kas olmadan da rahatlıkla yapılabilir.
Evrimsel açıdan bakıldığında, bu kasın ağaçlara tırmanan primatlarda daha güçlü olduğu düşünülmektedir. İnsanlar iki ayak üzerinde yaşamaya başladıkça, bu kas eski önemini yitirmiştir. Günümüzde cerrahlar, bu kası gerektiğinde doku nakli için bile kullanabilmektedir çünkü alınması herhangi bir fonksiyon kaybına yol açmaz.
Karın bölgesinde yer alan piramidal kaslar, insan anatomisinin en gizemli yapılarından biridir. Bu kaslar, herkeste aynı şekilde bulunmaz. Bazı insanlarda bir tanesi vardır, bazılarında hiç yoktur. Buna rağmen yoklukları herhangi bir sağlık sorununa neden olmaz. Karın kaslarının genel işlevi düşünüldüğünde, piramidal kasların katkısı oldukça sınırlıdır. Bu da onların zamanla önemini kaybetmiş olabileceğini düşündürür. Evrimsel süreçte vücut, kullanılmayan ya da az kullanılan yapıları küçültme eğilimindedir. Piramidal kaslar da bu sürecin sessiz örneklerinden biri olabilir. Varlıkları ya da yoklukları, kişinin yaşam kalitesini etkilemediği için genellikle fark edilmezler.
6. Darwin noktası
Bazı insanların kulağında küçük bir çıkıntı fark etmiş olabilirsiniz. Bu yapı, kulak kepçesinin üst kenarında yer alır ve genetik bir özellik olarak kabul edilir. Zararsızdır ve herhangi bir işlevsel sorun yaratmaz. Evrimsel açıdan bakıldığında, bu çıkıntının atalarımızın kulak yapısından kalan bir iz olduğu düşünülmektedir. Bir zamanlar kulakların daha hareketli olduğu ve sesleri yönlendirmede aktif rol oynadığı dönemlerin hatırası olarak değerlendirilir. Günümüzde bu yapı sadece estetik bir farklılık olarak görülür. Herkeste bulunmaması da, işlevsel bir gereklilik taşımadığını gösterir.
Birçok hayvan, kulaklarını bağımsız şekilde hareket ettirebilir. Bu yetenek, çevreden gelen sesleri daha iyi algılamalarına yardımcı olur. İnsanlarda ise kulak kasları büyük ölçüde körelmiştir. Bazı kişiler kulaklarını hafifçe oynatabilse de, bu hareketin işitsel algıya belirgin bir katkısı yoktur. Bu kaslar, evrimsel süreçte işlevlerini büyük ölçüde kaybetmiştir. Ancak tamamen yok olmamış olmaları, evrimin her zaman hızlı ve kesin olmadığını gösterir. Kulak kasları, atalarımızın çevresel tehlikelere karşı geliştirdiği mekanizmaların günümüze ulaşan sessiz tanıklarıdır. Ancak şimdilik işlevsiz vücut parçaları arasında diyebiliriz.
8. Kuyruk kemiği
Omurganın en alt kısmında yer alan kuyruk kemiği, adından da anlaşılacağı gibi bir zamanlar gerçek bir kuyruğun parçasıydı. Günümüzde ise birkaç omurun kaynaşmasıyla oluşmuş küçük bir kemik yapısıdır. Artık bir kuyruk işlevi görmese de tamamen gereksiz değildir. Birçok kas ve bağ dokusu bu kemiğe tutunur. Oturma pozisyonunda vücut dengesine katkı sağlar. Yani kuyruk kemiği, eski işlevini kaybetmiş olsa da yeni görevler edinmiştir. Bu durum, evrimin yok etmekten çok dönüştürmeyi tercih ettiğinin güzel bir örneğidir.
Uzun yıllar boyunca apandis, işlevsiz vücut parçaları arasında bir organ olarak görülmüştür. Hatta iltihaplandığında alınması, ciddi bir sorun yaratmadığı için bu düşünce güçlenmiştir. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, apandisin bağışıklık sistemiyle ilişkili olabileceğini göstermektedir. Bağırsak florası için yararlı bakterilerin saklandığı bir alan olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca bağışıklık hücrelerinin üretiminde rol oynayabileceğine dair bulgular da vardır. Yani apandis, sanıldığı kadar anlamsız olmayabilir. Yine de iltihaplandığında ciddi riskler taşıdığı için cerrahi müdahale kaçınılmazdır.
10. Üçüncü göz kapağı
Bazı hayvanlarda gözleri koruyan üçüncü bir göz kapağı bulunur. İnsanlarda ise bu yapının sadece küçük bir kalıntısı vardır. Gözün iç köşesinde yer alan bu doku, çoğu zaman fark edilmez. Görme işlevine doğrudan katkısı olmasa da göz küresinin hareketine destek olur ve gözyaşının doğru şekilde dağılmasına yardımcı olur. Bazı durumlarda tıbbi müdahaleyle alınması gerekebilir. Bu da onun hayati bir yapı olmadığını gösterir. Ancak her ne kadar işlevsiz vücut parçaları arasına desek de tamamen işe yaramaz olduğunu söylemek de doğru değildir. Küçük ama işlevsel bir destek parçası olarak görev yapar.