Şimdi biz böyle güllük gülistanlık yaşıyoruz ya -farkındayız, bu coğrafyada durum hiç de öyle değil aslında- işte bu durum sonsuza kadar sürmeyecek.
Siz zaten biliyorsunuzdur da, biz yine de bir hatırlatalım istedik. Herhangi bir kötü niyetimiz yok, yanlış anlamayın. Asteroid çarpması vb. bir sürü tehlikeyle her an yok olma tehdidi altında yaşadığımız için, “an”ın keyfini çıkarmamız gerekiyor.
Bu liste de aslında “an”ın ne kadar önemli olduğunun listesi. Ha bir de bu liste, kendini doğadan ayrı tutup, eşref-i mahlukat olarak nitelendiren insanoğluna, yaşamın, “o” yok olduktan sonra da aslanlar gibi süreceğini göstermeye çalışan bir göz dağı operasyonu.
Yaşam insanla sınırlı değil, dünya ve üzerindekiler de sadece insanın emrine verilmiş nimetler değil. Bakın bakalım bizden sonra dünyada neler oluyor. Huzurlarınızda insandan sonra yaşam listemiz. At fav’a bekle.
İlk birkaç gün
http://youtu.be/8r-YYmH9YYY
İnsan soyu pıt diye yok olduktan birkaç saat sonra tüm ışıklar sönecek, çünkü santrallere yakıt sağlayacak kimse kalmayacak. (Rüzgâr türbinlerinin de yağlanması gerekiyor, aksi takdirde çalışmazlar.) Nükleer santraller birkaç yıl çalışmayı sürdürecek ama ürettikleri elektrik arz fazlası (!) olacağı için kendilerini güvenli moda alacak. Tek çalışan santral sıradışı bir yapısı olduğu için Hoover santrali olacak. Yeraltı tünelleri de 36 kadar saat sonra, tünellere sızan suyla mücadele eden insanlar olmadığı için suyla dolmaya başlayacak.
10 gün sonra
Marketlerdeki ve buzdolaplarımızdaki gıda maddeleri bozulmaya başlıyor. Evimizde beslediğimiz hayvanlar dışarı çıkamadıkları takdirde ölmüş olacaklar. Ama onlar için dışarı çıkmak demek hayatta kalmak demek değil. Fare, sıçan gibi hayvanlar bakacaklar ki insanoğlu yok, yavaştan evlerimizi talan etmeye başlayacak.
6 ay sonra
Kent alanları artık yaban hayat içermeye başlayacak. İnsanlar yüzünden yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalan vahşi hayvanlar “anayurtlarına” dönmeye başlayacak.
1 yıl sonra
Otoyollar, park alanları ya da asfaltta (kısaca güneş gören her yerde) bitki popülasyonu artmaya başlayacak. Yollardaki çatlaklarda karahindiba gibi otlar bitmeye başlayacak. Kokarağaç denilen bitki de bina duvarlarında -ya da bulduğu herhangi bir çatlakta- büyüyebilir. Bina duvarlarındaki kokarağaç popülasyonu arttıkça binalar zarar görmeye başlayacak. Doğal süreçler sonucu yangınlar ve seller olmaya başlayacak. Dolayısıyla insan ürünü olan her şey yanıp kül olmaya başlayacak. Bu durum, ortaya azot çıkmasını sağlayacak ve bundan beslenen bitkiler yönetimi ele geçirmeye başlayacak.
5 yıl sonra
http://youtu.be/dX-4wsMr4Dg
5 yıl sonra bitkiler her yeri kaplamış olacak. “Yaa en fazla ne kadar kaplayabilirler ki!” deyip küçümserseniz buna bir örnek var: Kamboçya’daki Angkor Tapınağı. 15. yüzyılda terk edilen bu tapınakların üstündeki ağaçlar gelişigüzel büyümüş ve dallarını tapınak duvarlarına dolamış (sarıp sarmalamış, bağrına basmış desek daha doğru olur). Zamanla, bir zamanlar insanların kullandığı, çocukların koşup oynadığı parklarda ve çim alanlarda kendi kendilerine fidanlar büyümeye başlayacak ve bu popülasyon şehre, binaların olduğu tarafa doğru yayılmaya başlayacak.
20 yıl sonra
Aslında 20 yıl sonra insansız bir yere neler olabileceğinin yaşayan bir örneği var: Ukrayna’nın Pripyat şehri. Pripyat 2014 itibarıyla tam 28 yıldır boş. 1986’da gerçekleşen nükleer felaketten bu yana bomboş bu şehir. Pripyat’ı detaylı bir şekilde inceledikten sonra göreceksiniz ki, nükleer bir felaketten sonra bile yaşam devam ediyor. Doğa, böyle bir faciadan sonra bile kendini toparlıyor. Yine bu süre zarfında dondurucu soğukların yaşandığı yerlerdeki binalar, duvarlarının çatlaklarında biriken suların donup genleşmesinden dolayı zarar görecek. Bitkiler bu genleşmenin büyüttüğü çatlaklardan sızıp rutubetin de etkisiyle çatlakların içinde ilerlemeye başlayacak.
25 yıl sonra
Öncelikle belirtelim ki, kırsal kesimlerde insandan iz kalmayacak. Deniz seviyesine yakın olan şehirleri (Londra, Amsterdam gibi) su basacak. Gökdelenlerdeki camlar sürekli darlaşıp genleşme baskısına dayanamayıp kırılmaya başlayacak. Boşalan ve harabe haline gelen bu gökdelenlerin yeni sahipleri güvercinler ve hamamböcekleri olacak. Hamamböcekleri insanoğlunun artıklarıyla da beslendiği için bizim yok olmamıza üzülecekler, ama bu depresyon sadece 1 dakika sürecek ve hayatlarına kaldıkları yerden, kitapları ve bilumum şeyleri yiyerek, devam edecekler. Bir de insan yüzünden soyları tükenme eşiğine gelen kurtlar, insanoğlunun yokluğunu fırsat bilip çoğaldıkça çoğalacak (1995 yılında Yellowstone Ulusal Parkı’na birkaç düzine kurt bırakılmış ve sonuç: 10 yılda 1.500 kurt. Konuyla ilgili haber şurada.)
40 yıl sonra
Termitlerin açlığı ve küflenme sonucu özellikle kırsal kesimlerdeki evler artık yerle yeksan olmaya; bina duvarlarında biriken tuzlar, duvarı oluşturan taşları itmeye başlıyor. Betonlardaki bu çürüme elbette barajları da etkileyecek ve özellikle sıkıştırılmış kaya veya topraktan yapılma barajlar birer birer yıkılmaya başlayacak. Bunun doğal sonucu olarak ortaya çıkan korkunç su kütleleri önüne çıkan her şeyi silip süpürecek.
50 yıl sonra
Köprüler bakımsızlığın etkisiyle korozyon, yani paslanma sonucunda çökmeye ve yok olmaya yüz tutacak. Çürüme, köprüleri taşıyan ve binlerce ton taşıma kapasitesine sahip çelik kablolardan başlayacak.
75 yıl sonra
Artık kullanılmayan otomobiller bulundukları yerin iklimine göre değişen hızlarda çürüyecek. Kuru iklimdeki araçlar daha uzun sürede, nemli iklimdekiler daha kısa sürede çürüyecek. (Benzer sebeplerden otomobil alımlarında nemli şehirler değil de, havası kuru şehirler tercih edilmez mi zaten!)
100 yıl sonra
Çürümeye başlayan köprüler çökmeye başlayacak. Köprüyü taşıyan çelik halatlarda başlayan korozyon, köprülerin sonunu getirecek. Fotoğraf filmleri uygun koşullarda 300 yıla kadar dayanabilir (Tarihi fotoğraflar bu şekilde korunuyor). Ama elektrikler kesildiği için bu süre fazlasıyla azalacak ve nemin etkisiyle fotoğraf filminin ana maddesi olan selüloz asetat bükülmeye başlayacak. Bizden geriye görsel hiçbir malzeme kalmayacak anlaşılan! Ya kitaplar… Siz bakmayın Judean Çölü’ndeki Ölü Deniz Parşömenleri’nin 2000 yıldır çürümediğine. Onların çürümesini engelleyen iklimin kuraklığı ve güneş ışıklarından uzak oluşuydu. Bu faktör, bizim kitaplarımız için geçerli değil maalesef.
150 yıl sonra
O tarihe kadar bitkiler tarafından çoktan ele geçirilen gökdelenler ve diğer yapılar, artık kuşların, tarla farelerinin ve dolayısıyla kedilerin yaşam alanları haline gelecek. Köpeklerimize ne olacak peki? Popülasyonu artan kurt sürüleriyle fazlaca haşır neşir olup, çiftleşip daha vahşi bir tür haline gelecekler (öngörülen bu). Ama hiçbir canlı, insanoğlunun yok olmasına denizlerde yaşayan dostlarımız kadar sevinmeyecek. Çünkü artık yaşam alanları tuvalete dönmeyecek. Artı, insan yok olduktan sonra en hızlı değişim ve temizlik muhtemelen denizlerde olacak, denizdeki dostları avlayan kimse kalmayınca popülasyon arttıkça artacak, türler coşacak. Köprülerin yıkılmasına sebep olan korozyon, insanoğlu yok olduktan 36 saat sonra suyla dolmaya başlayan yeraltı tünellerindeki çelik kirişleri de -deyim yerindeyse- toza çevirmiş olacak.
200 yıl sonra
Çok dayanıklı olsa bile Eyfel Kulesi de yıkılmaz değildir. Normal şartlarda korozyondan korumak için her 6-7 yılda bir boyanan bu yapı, ilgilenen olmayınca korozyona yenik düşüp yıkılacak.
300 yıl sonra
http://youtu.be/RxAmuqJVO9c
Seattle’da bulunan ve rüzgârlara karşı esneyecek şekilde inşa edilen Space Needle Kulesi de korozyondan nasibini alacak ve rüzgârın etkisiyle yıkılacak. Empire State, altındaki topraktan dolayı yavaş yavaş eğilecek ve yerçekimine dayanamayıp toprakla buluşacak. Bu yıkımdan Sears Kuleleri de nasibini alacak.
500 yıl sonra
İnsanoğlu yok olduktan 500 yıl sonra belki de insan medeniyetine dair hiçbir yapı, en azından hiçbir modern beton yapı kalmayacak. Romalılar tarafından bulunan betonun ilk hali yaşamaya devam edecek belki ama daha sulu bir içeriğe sahip modern beton zamana boyun eğecek.
1000 yıl sonra
İnsana dair hemen hemen tüm uygarlık (!) izleri silinmiş olacak. Her yer bitki, her yer doğa. Betondan, demirden, çelikten eser kalmayacak.
10.000 yıl sonra
10.000 yıl sonra beton, demir, çelik, kâğıt, kısaca her şey çürümüş olacak. Ama sanmayın ki insan yapımı hiçbir şey kalmayacak. 10 bin yıl sonraya kadar dayanacağı öngörülen 3 adet yapı var: Çin Seddi, Gize piramitleri ve Rushmore Dağı kafadarları. Çin Seddi daha uzun bir süre varlığını sürdürebilecek. Gize piramitleri de kum tarafından kapatılana kadar yeryüzünü süslemeyi sürdürecek. (Mühendislik harikası olarak adlandırılan Hoover Barajı maalesef bu zamana kadar çoktan yıkılmış oluyor.) Rushmore Dağı kafadarlarının binlerce yıl daha yeryüzünde kalması öngörülüyor, çünkü tek düşmanı rüzgâr.
35.000 yıl sonra
Bu maddeden sonrası biraz daha derin. İnsana ait hemen hemen hiçbir şey kalmadığı için, Dünya artık insanın doğaya verdiği hasarı gidermekle meşgul. Bu hasarlardan biri de kurşun. İnsanoğlunun endüstriyel atıkları sonucu toprakta birikmeye başlayan kurşun, 35 bin yıl sonra topraktan temizlenmiş olacak.
100.000 yıl sonra
CO2 seviyesi, insan öncesi dönemlerdeki seviyelerine çıkacak. (Bu süreç daha da uzun sürebilir.)
250.000 yıl sonra
Çok uzun zaman önce paslanmış olan kasalardaki plütonyum bombalarının plütonyum seviyeleri, yeryüzünün doğal radyasyonu içinde yok olup gidecek.
7 milyon 200 bin yıl sonra
Rushmore Dağı kafadarları, asteroid çarpması ya da güçlü bir deprem olmadıktan sonra varlıklarını sürdürmeye devam edecek. PCB ve dioksin gibi insan yapımı tehlikeli kimyasal bileşikler hâlâ varlıklarını koruyor olacak.
10 milyon 200 bin yıl sonra
Bronz heykeller bu kadar süre sonra bile tanınabilir olacak.
3 milyar yıl sonra
Yaşam, her ne kadar bizim hayal edemeyeceğimiz formlarda olsa da, yeryüzünde devam ediyor olacak.
4 buçuk milyar yıl sonra
ABD’deki yarım milyon ton Uranyum-238 maddesi, henüz yarı ömrünü tamamlamış olacak. Dünya, Güneş’teki değişimlere bağlı olarak daha da ısınmaya başlayacak. En az bir milyar yıl boyunca da, ilk zamanlardaki gibi bir mikrobik yaşam, varlığını devam ettirecek.
5 milyar yıl sonra
Dünya ve diğer gezegenler Güneş’in şişip genişlemesiyle birlikte yanarak yok olacak.
∞
Bizden yayılan radyo ve televizyon dalgaları, parçalanmış bir halde de olsa dışarıda bir yerlerde yolculuk ediyor olacak belki de. Ve kim bilir dünya yok olup gittikten sonra, “biz”e ait bir iz olarak evrenin hangi ucunda kime/kimlere ulaşacak…
Sinema bonusu: I am Legend
Yeryüzünde tek başına kalan (pek değil aslında da) bir adamın mücadelesini anlatıyor bu film. Will Smith başrolde. Filmde zaten pek kimse yok.
Sinema bonusu 2: The Quiet Earth
Bu film ise insan yapımı bir felaket sonucu hayatta kalan birkaç kişinin yaşadıklarını anlatıyor.
Belgesel bonusu: Life After People
History Channel’da da yayınlanan bir belgesel serisi.
Kitap bonusu: H. G. Wells – Zaman Makinesi
Yeryüzünün en önemli yazarının en önemli kitabı (abartmayı seviyoruz). Şüpheniz olmasın, bu kitabı okumayacaksınız, içeceksiniz. Kitabın ortalarına falan geldiğinizde bitmesin diye ağlayacaksınız.
Kitap bonusu 2: Alan Weisman – The World Without Us
Bu listenin oluşmasına da kaynaklık eden yazarın kitabı. Kitap dilimize de “Bizsiz Dünya” olarak çevrildi.