Çoğumuz şov dünyasının yıldızlarının parıltılı hayatlarını izleyerek belki de özenerek büyüdük. Bize gösterilen hep şık kıyafetleri, abartılı yaşamları, sansasyonel aşklarıydı çünkü. Ancak her insanın olduğu gibi, yıldızların da gülen yüzlerinin arkasında birçok hikaye yatıyor. Ünlü dizilerde, filmlerde veya talk Showlarda ve bazen de haber bültenlerinde göremeye alışık olduğumuz ama belki de hiç göremediğimiz yıldızlardan bazılarının hikayelerini sizler için derledik.
Ne dilediğinize dikkat edin, gerçek olabilir 🙂
Charlize Theron
43 yaşında olan Charlize Theron Hollywood’un en ünlü ve en güzel aktrislerden. Tabii ki tek özelliği güzelliği değil oyuncunun. Theron aynı zamanda Oscar ve Altın Küre de dahil olmak üzere daha birçok ödüle sahip başarılı bir oyuncu. Sadece bu kadarıyla O’nu tanımak, gençliğinde neler yaşamış olabileceğini tahmin etmek tabii ki mümkün değil. Bu başarının altında aslında zorlu bir hayat yatıyor. Ünlü oyuncunun babası bir alkolikti ve annesi babası tarafından ciddi şiddete maruz kaldı. Geleceğin film yıldızı henüz daha 15 yaşındayken, anne babasının kavgalarından biri sırasında babası havaya ateş etmeye ve karısı ile Charlize’in hayatlarını tehdit etmeye başladı. Annesinin sabrı artık tükenmişti. Kendi silahını aldı ve kocasını vurdu. Yaptığı şey öz savunma olarak kabul edildi ve aleyhinde hiçbir suçlama yapılmadı. Bu acı olaydan sonra hayatına devam etmeye çalışan 15 yaşındaki Theron bir modellik yarışmasını kazandı ve bir ajansla ajansla bir yıllık bir sözleşme imzaladı. Bu süre içerisinde Avrupa’yı dolaşma fırsatı bulan Charlize, balerin olmak istediğine karar verdi ve koreografi eğitimi alabilmek için üniversiteye girdi. Henüz hiçbir şey yoluna girmemişti maalesef çünkü 19 yaşındayken yaşadığı ciddi bir diz yaralanması sebebiyle dansçılık kariyerine son vermek zorunda kaldı. Daha sonra tek bir kişiyi bile tanımadığı Los Angeles’a gitti, aylarca ucuz bir otelde yaşamak zorunda kaldı ve o kadar parasız kaldı ki neredeyse açlıktan ölecekti. Böyle bir hikayenin mutlu sonu da tabii ki büyük bir zorluktan gelecekti. Charlize, 1995 yılında bir gün annesinin adına gönderdiği 500 dolarlık çeki bozdurmak için bankaya gitti. Banka memuru çeki ödemeyi red etti. O an orada verdiği tepki, tam Oscarlık olan oyuncunun gerçekten Oscar’ı yoldaydı Çünkü yapımcı John Crosby onu fark etti, yeteneğini gördü, oyunculuk okuluna girmesine yardım etti ve Charlize o günden 3 yıl sonra dünyada gişe rekorları kıran ve hepimizin kendisini ilk tanıdığımız film olan The Devil’s Advocate’da (Şeytanın Avukatı) Keanu Reeves ve Al Pacino ile birlikte rol aldı. Sonrası TV’lerde ve internette gördüğümüz gibi 🙂
Jim Carrey
Bugün ABD’daki en çok kazanan komedyenlerden biri olan Kanadalı – Amerikalı aktör Jim Carrey’in gençliği o kadar da basit değildi. Jim henüz okuldayken ailesi büyük bir maddi sıkıntı içine girdi. Babası Percy işini bırakıp, tekerlek üreten bir fabrikada yeni bir işe başladığında, bütün ailesi de orada çalışmak zorunda kaldı. Jim, erkek kardeşi ve kız kardeşleri fabrikanın temizliğinden sorumluydu, katları ve tuvaletleri yıkıyorlardı. Geleceğin ünlü komedyeni o zamanlar oldukça utangaç bir çocuktu. Ve ailesi bu işten ayrılmaya karar verdiğinde, hepsi birlikte bir karavanda yaşamak zorunda kaldı. Ve babası, 8 yıl yaşadıkları Burlington’a taşındıkları ana kadar iş bulamadı. Jim’in annesinin psikolojik bir çeşit sinir hastalığı olan hipokondriya’ya sahip olduğunun (aslında sahip olmadığı hastalıkları olduğunu düşünüyordu) ortaya çıkması da bu zorlu döneme denk geliyor. Carrey 15 yaşındayken, babası onu Toronto’da Yuk Yuk adlı bir komedi kulübüne götürdü. Ancak ilk şovu, kalabalığı öfkelendirecek kadar büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Vaz geçmeyen Jim, 2 yıl sonra yeteneğini tekrar gösterebilmek için kulübe bir daha gitti ve bu kez başardı. Uzun dönem stand-up gösterileri yapan ünlü komedyenin yolu televizyon ve sinemaya bu kulüpten çıktı.
Demi Moore
Ünlü romantik film Ghost’un (Hayalet) yıldızı ve annesi henüz daha Demi doğmadan önce babası tarafından terk edildi. Annesi sık sık iş değiştiren ve bütün parasını kumarda kaybeden Dan Guynes ile evlendiğinde Demi henüz 3 aylıktı. Sonuç olarak, aile çok sık taşınmak zorunda kaldı. Ayrıca, hem anne hem de üvey baba alkol bağımlısıydı. Fazlası da var. Geleceğin film yıldızı çocukken diş teli takıyordu ve gözlerinde sorun olduğu için oldukça büyük numaralı gözlük kullanıyordu. Bu yüzden sınıf arkadaşları tarafından sürekli dalga geçilen Demi, genç yaşına rağmen zorbalıkla da mücadele etmek zorunda kaldı. Neyse ki, annesi ameliyat için yeterli parayı biriktirebildi ve bu sorunu çözdü. Erkek kardeşi doğduktan sonra hayatı daha da dayanılmaz hale gelen Demi sık sık evden kaçıyordu. 15 yaşındayken ailesi boşandı ve 2 yıl sonra üvey babası intihar etti. Bu olaydan sonra Demi 16 yaşında evi sonsuza kadar terk etti. Karısını ve 2 çocuğunu bırakıp Demi ile evlenen rockçı Freddy Moore’a aşık olup evlendiğinde 17 yaşındaydı ve Demi’nin bir film yıldızı olması Freddy sayesinde mümkün oldu. Bu arada annesi hayatının geri kalanında da alkol bağımlılığıyla savaştı ve birkaç kez alkollü araba kullanmaktan tutuklandı. Bunlar olduğunda ise Moore çoktan ünlü bir aktris olmuştu. En sonunda kanser teşhisi konulan anne birkaç ay sonra hayatını kaybetti..
Michael Douglas
74 yaşındaki Amerikalı aktör ve yapımcı Michael Douglas hayatı boyunca oldukça fazla acı çekti, hem fiziksel hem de manevi. 1980 yılında bir kayak merkezinde geçirdiği kaza sonucu gördüğü uzun tedavi kariyerine 3 yıl boyunca ara vermek zorunda kalmasına neden oldu. 2003-2004 yıllarında Douglas ve kendisi gibi oyuncu olan güzel karısı Catherine Zeta-Jones, Dawnette Knight adlı bir hayran tarafından takip edildi ve tacize uğradı. Knight oyuncuya aşıktı ve karısı Catherine’e tehdit dolu mektuplar gönderiyordu. Mahkemede ifade veren Catherine mektupların içeriğinin neredeyse zihinsel çöküş yaşamalarına sebep olacak kadar şok edici olduğunu söyledi. 2010 yılında oyuncunun ilk evliliğinden olan oğlu Cameron Douglas New York Mahkemesi tarafından uyuşturucu sattığı için 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl oyuncuya gırtlak kanseri teşhisi kondu. Hastalığın stres, alkol bağımlılığı ve sigaradan kaynaklandığı düşünülüyordu. Neyse ki, Michael bir yıldan daha az bir sürede iyileşmeyi başardı. 2013 yılında, aktör 13 yıldan fazla bir süredir birlikte olduğu eşi Catherine Zeta-Jones’tan boşanacağını açıkladı. Kararının nedeni olarak da Catherine’in hastalığı sebebiyle yaşadığı ağır depresyonu gösteriyordu. Bilmeyenler için, Catherine 2011 yılında bipolar bozukluğu nedeniyle tedavi oldu. Ancak o yılın sonunda, barıştılar ve birlikte yaşamaya devam ettiler.
Oprah Winfrey
Amerikalı oyuncu, yapımcı ve halka mal olmuş bir televizyon sunucusu olan Oprah Winfrey, birçok kez gezegendeki en etkili ünlülerden biri olarak seçildi biliyorsunuz. Kendisi aynı ilk siyah kadın milyarder. Ancak Oprah’ın çocukluğu da maalesef berbat bir gerilim filmi gibi. Oprah’ın annesi bir hizmetçi idi ve kızını büyütecek vakti yoktu. Bu yüzden Winfrey, ilk 6 yılını büyükannesinin yanında geçirdi. Daha sonra annesi Oprah’ı aldı ve Milwaukee’de eski bir gettoya taşındı. Oprah 9 yaşındayken, kuzenleri, amcası ve arkadaşı tarafından tacize uğradı. 14 yaşındayken annesiyle yaşadığı sorunlar yüzünden evden kaçtı ve kısa süre sonra hamile kalarak hayatta kalamayacak prematüre bir bebek dünyaya getirdi. Bu olaydan sonra annesi Oprah’ı birlikte yaşamaları için babasının yanına gönderdi. Babası eğitim masraflarını karşılamaya hazırdı. Oprah 17 yaşındayken Tennessee State Üniversitesi’nde iletişim eğitimi görmeye başladı. Aynı yaşta CBS muhabirliği yapan ünlü sunucunun TV kariyeri böylece başlamış oldu.
Woody Harrelson
Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Woody ve ailesi sekreter olarak çalışan annesinin maaşıyla geçinmeye çalışıyorlardı. Geleceğin aktörü anne ve babası boşandığında henüz 3 yaşındaydı. Ve 4 yıl sonra babası Charles cinayetten yargılanarak hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten çıktığında da uyuşturucu ticareti gibi yasadışı şeyler yapan Charles, 1979 yılında Woody henüz 18 yaşındayken bir bölge savcısını öldürerek tekrar hapse girdi ve müebbet cezaya mahkum edildi. Başlarda babasıyla hiçbir iletişimde bulunmayan aktör yıllar sonra onu hapishanede ziyaret etmeye başladı. 2007’de ise Charles Harrelson hücresinde ölü bulundu.
Jack Nicholson
Sinema tarihinin en büyük aktörlerinden biri olan Jack Nicholson’ın çocukluğu ve gençliği oldukça sıradan geçti. Jazz Fusion ve müzik kutuları ile oldukça ilgiliydi. Gençliğinde MGM stüdyosunda çalışan Jack’i oyuncu olmaya iten ise yapımcı Joe Pasternak tarafından fark edilmesi oldu. 1974 yılında Nicholson, kendisini şok edecek olan sırrı öğrendiğinde 37 yaşında oldukça ünlü bir aktördü. Time’dan bir gazeteci herkes tarafından kendisinden gizlenen bilgilere ulaşmış ve ünlü aktörü gerçeğe kavuşturmuştu. “Ablası” olarak bildiği June aslında Jack’in annesiydi. Diğer kız kardeşi Lorraine de bu bilgileri doğruladı. Fakat ailesinin diğer üyeleri gibi, oyuncunun babasının kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Olayın aslı şöyle; June, Jack’i doğurduğunda 16 yaşındaydı ve kızlarının bu utançla yaşamasını istemeyen ve kariyer edinme şansı vermek isteyen ebeveynleri Jack’i kendi çocukları olarak yetiştirmeye karar verdi. Yani Nicholson’ın olsa 37 yıl boyunca anne ve babası olarak tanıdığı insanlar aslında büyükannesi ve büyükbabasıydı. Fakat 1964’te ne biyolojik annesi ne de büyükannesi hayatta kaldı.
Kaynak 1